Hikaye Oku; Mezarın Çocukları “3000 Truva Şehri”
Hikaye Oku; Güneşin parıltısı dört bir tarafı aydınlatıyordu. Tüm binalar hayvanlar insanlar canlı cansız herkes pes etmişken adeta güneşe meydan okur bir hareketle inşa edilmiş NortHen Arena ve içindeki seyircileri güneşe aldırış etmeden eğlencelerine devam ediyordu. Arena halkın hep bir ağızdan “ERİS! ERİS!” tezahüratları ile yankılanıyordu. Her yıl yapıldığı gibi bu yılda ordunun ileri gelenleri esirler arasından özgürlük isteyenler ile çarpıştırılıyor, esir kazanırsa özürlüğü bahşediliyordu. Ancak ustalıkla hazırlanmış kılıçlar gerçek bir ustanın eline geçtiği zaman yeniden hayat bulmuş bir metal parçasına dönüşüyordu.
İmparator on yıla yakın bir zamandır bu yarışmaları düzenliyor askerlere ödüller ve terfiler verirken kazanan esirler özgürlüğüne kavuşuyordu. Eğer bir köle karşısındaki askeri öldürmeyi başarırsa onun yerine geçmek için şans tanınıyordu. Sıra o yılki köleler içinde en çok korkulan ve en çok ümit vaat eden köleye gelmişti. Afrika’ya yapılan seferden sonra getirilen ve Truva ordusundaki çoğu askerin adını bilmedikleri için ‘Siyah Dev’ dedikleri bu savaşçı Truva’nın en genç ve en ünlü komutanıyla amansız bir savaş verecekti. Şehirdeki her insan tarafından sevilen bu kahraman Eris’ti babası da orduda yüksek rütbeli bir komutan olduğu için savaş tekniklerini öğrenme imkanı bulmuş, kılıcı büyük bir ustalıkla kullandığını gösterip kendini kanıtlamıştı. Eris her zamanki gibi önce halkı selamladı daha sonra silahların sergilendiği büyük duvara yaklaştı. Hiçbir şeyi atlamadan geçen senelerde ne yapıyorsa aynısını yapıyordu. Duvardaki silahların işe yaramaz olduğunu düşündüğünden bi süprüntü gözüyle bakıyor her seferinde dalga geçip kendi erittiği kılıcını çekiyordu. Siyah Dev’inde silahını almasıyla amansız dövüş başlamış oldu. Eris karşısındaki insan azmanının da diğerleri gibi sadece kazanmaya oynadığını biliyordu. Çoğu kişinin bu sefer pes etti dediği anda Eris kılıcını Eris büyük bir kurnazlık örneği gösterip kılıcına yerleştirilmiş hançeri rakibinin boğazına sapladı. Bir çok kişi hile yaptığını düşünse de İmparator dahil herkes zekasını kullandığını görmüştü.
Truva şehri o dönemin en güçlü kara ve deniz ordusuna sahip bir ülkeydi. Truva ordusunun yüksek rütbeli komutanlarından biri olan Eris savaşlardaki cesareti ve komuta zekasıyla tanınmış bir savaş dehasıydı. Aynı zamanda savaşlarda umursamaz tavrı yaralarına aldırmadan devam ettiği savaşlar ile de ünlü bir isimdi. Düşmanları onu zebanilerin lideri yada cehennem ateşin vücut bulmuş hali olarak tanımlıyordu. Erisin düşüncesine göre savaşları kaybetmek imparatora ve halka karşı işlenmiş büyük bir ahlaki suçtu. Düşmanlarının cesaretini hiç bir zaman önemsemedi yaptığı planlar öylesine kurnazcaydı ki karşısında kim olursa olsun savaşı kaybetmek içten bile değildi. Bazen plansız bir şekilde başlattığı savaşlar oluyordu, ancak insanların plansız dediği savaşta bile bir plan saklıydı. Kimine göre Eris savaşlarda plansız savaşan bir ahmak kimine göre örnek bir insan ve saygı duyulması gereken bir askerdi. Ama Eris şan ve şöhret sevdalısı biri değil kana susayan bir canavardı. Bu zamana kadar yaptığı her savaşı kazanmış rütbe basamaklarını bir bir tırmanmıştı. Komutanlarının kendisinden çok daha iyi bir asker olduklarını düşünüyordu.
Eris savaş kaybetmek yerine ölmeyi tercih eden bir askerdi ama ölecekse de düşmanlarının kanlarında boğularak ölmeyi istiyordu. Askerlerine verdiği en acımasız emirlerden biri kölelere iyi davranılmamasıydı. Bu davranışı bir çok yüksek rütbeli komutanın ve emrindeki askerlerin sinirini bozsa da karışmak niyetinde değillerdi.
Ordu büyük bir savaşa hazırlanıyordu. Hazırlıklarını tamamlamak iki yıl sürdü ancak ordu tam donanımlı bir şekilde hazırlanmış gelecek bir emirle şehri yerle bir etmeye hazırdı. Büyük Gün denilen o gün geldi çattı ve ilk defa karşılaştıkları böylesine güçlü bir düşmanla savaşma fırsatı buldular. Komutanlar her zamanki taktiklerini yaptılar Eris bu işte bir yanlışlık olduğunu biliyordu. Nitekim Eris haklı çıkmıştı ordu büyük bir tuzağa doğru ilerliyordu. Savaş meydanında on binde bin gibi garip bir askeri oran vardı. Eris in komutanları ilerle emrini verdi sarp kayalıkların olduğu bölgeye kadar takip ettiler. Düşman arada bir çekilip ok atıyor bu sayede ordunun bir kısmını öldürmeyi başarıyordu. Sarp kayalıklara geldiklerinde işler daha da ciddileşti. Bir yandan tepelerden saldırılar olurken öndeki birlikler de saldırıya geçmişti. Tepelerden gelen büyük kayalar yolları kapatmıştı. Eris o an öleceğini anladı kılıcını çekti, komutanlarına bakıp “Büyük hata yaptınız efendim” dedi. “Saldırın!” emri gayet açıktı onunla birlikte bütün askerler kılıçlarını çekti ve düşmana doğru atıldılar. Kıvrak hareketlerde bir bir kurtulduğu kılıç darbelerini savuşturmayı başarıyordu. Ancak eline gelen bir kılıç darbesi sol bileğini koparmıştı. Daha fazla savaşamayacağını anladı. Tek çaresi kendi yolunu açarak ilerlemekti. Askerler savaşırken kaçmanın yolunu aradı. Dağdaki mağaralardan birine saklanıp olan bitenleri izledi. Her yerden ok, taş yağıyordu. Bu büyük hataya sebebiyet verenler ise düşmana diz çökmüş teslim olmuşlardı. Savaş bitme noktasına gelirken arkasına baktığında “Dünyanın en güçlü ordusu ha” dedi. Dünyanın en güçlü ordusu sayılabilecek büyüklükte bir ordu doğru düzgün yapılmamış planlarla dağıtılmıştı. Eris yakalanmamak için elini çabuk tuttu ve bölgeden kaçmaya başladı.
Sevgili okuyucularım: İlk bölüme göre ikinci bölüm biraz daha az okundu ama olsun, amacım okunmak değil kendimi denemek. Söz verdiğim gibi ikinci bölümün telafisini yapmışımdır umarım iyi okumalar seviliyorsunuz.
Muhammet Cantürk
Korku Hikayeleri, Dehşet Hikayeleri
Mezarın Çocukları Bölümlerin Linkleri
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ