Bildiğimizden Farklı Bir Cin Hikayesi; “Menan Cinleri 2. Bölüm”
Menan Cinleri gündüzle gecenin birleşme noktasında, zıtlar âlemine indiler. Hem içki kokan, hem Kur’an okunan bir apartmana girdiler. Dikenler içinde gülü yaratan Allah’a hamd ettiler. Kapıları açmadan, rüya gibi, ibadet edilen daireye geçtiler. Torunlardan biri:
— Sağ ol be Menan Dede, bizi ne güzel bir eve getirdin. Duvarlarda dinî levhalar… Perdeler kapalı. Her taraf tertemiz ve namaz kılan, Kur’an okuyan bir müslüman…
— Torunlar dikkat edin, siz insan değilsiniz. Her şeyin hem dışını, hem de içini görürsünüz.
— Offf Menan Dede, tüylerim diken diken oldu.
— Neden?
— Çünkü bu güzel hal, çirkin gerçeklerin üzerine çekilmiş bir perde olmasın…
Menan Dede, göğsünü kabarttı, heybetli bir görüntü alıp gürledi:
— Torunlaaar, öyle ise perdeyi açıyorum. İşte şu mübarek Müslümanın kininden bir damla… Gururundan da bir damla aldım. Şöhret, makam sevgisi ve menfaat duygularından da birer damla alalım. Bakınız, hepinizin gözü önünde bunları karıştırıp, önünüze koyuyorum. Bu damlayı seyredin.
Torunların yüzüne dikkatle baktı. Hepsi sakindi. Kimsede telaş yoktu. Menan Dede, sağ elini damlanın üzerinde dolaştırdı ve çekti. O damla birdenbire başka bir âleme pencere oldu.
O Müslüman sanki secdeden yavaş yavaş kalktı. Kendisini tenkid eden din kardeşine kin ateşinden bir parça fırlattı. Adam oturduğu koltuktan aşağı düştü. «Yandım» diye bağırdı ve yakanı da söyledi. Fakat kimse inanmadı ve yanık yerini de gösteremedi. O Müslüman, vicdanında hafif bir rahatsızlık duydu. Aklını imdada çağırdı.
Akü:
— Böyle kimselerin kendine de, milletine de faydası yok. Balonunu patlattığına iyi ettin. Adam olsunlar…
Aynı adam, bu sefer şöhretine gölge düşürene iftira çelmesi taktı. Adam uzanıverdi. «Hayır düşmedi» dedi. Hemen ilâve etti. «Düşürülmüş cüzdanı almak için böyle bir numara yaptı.» İkinci iftirasını da mantık kılıfına sokup, herkesi kendisine inandırdı.
Düşürdüğü adamın sayesinde yükseldiğini sandı. Koltuğa biraz daha yaklaştı. O Müslüman demet demet paraların üzerine basıp, koltuğa çıktı. «Otursam alçalırım» diye ayakta durdu. Önünde eğilen başların üzerinde yükseldi. Onun eski taraftarları, bilinmeyen bir yöne gidiyordu. O da başlar üzerindeydi. Etrafına bakındı, eski dostlarından kimse kalmamıştı. Yeni dostları ne istiyordu? Başını kaldırdı, ömrünün sonunu gördü. Dünyanın bittiğini, bir-uçuruma geldiğini zannetti.
O an, birdenbire o bir damla, bir deniz oldu. Kabardı, coştu. Kin dalgaları ile gurur kayaları çarpıştı. Şöhret rüzgârı ile’makam sarayının çatısı
uçtu. Menfaat kılıcı, hâkimiyetin boynunu kesti. «Eyvah!» diye haykırırken yine akıl imdada yetişti. «İnsanların ekserisi bozuktur, bunlara merhamet edilmez» dedi.
Rahatladı, etrafına bakındı, HİZMET’in viran olan haline ağladı. Suçlu aradı. Gözyaşını silecek tek dostu kalmamıştı. Dost diye yanına gelenler de onun oyununu, ona oynuyordu. Yuvarlak dünya dönüyordu, aynı oyunu tekrar ediyordu.
* * *
— Menan Dede, ben bu oyunu sevmedim, gidelim.
— Gidelim torunlar, gidelim. Kulaklara küpe olsun diye bir gerçeği belirtelim: İslamiyet, kötü huylarımızı iyiye döndürmek için gelmiştir. Sürünen Müslümanlar ise, kötü huylarını koruyup, İslâmiyet’i kendi sularında akıtmak istiyorlar. Bunun için sular kirli akıyor torunlar, gidelim.
Gidelim de, gerçek Müslümanları bulup, onlarla birlik olalım.
Hekimoğlu İsmail