Hikaye Oku “Nazi Paltosu”
Kara bulutların kapladığı gökyüzü yağmurun biraz sonra yağacağını haber veriyordu. Günün bu saatinde yağan bereketli bir yağmura, çiftçiler sevinebilirken işten çıkan devlet memurları ıslanmayı sevmediklerinden üzülebilirlerdi. Yağmur nerden baktığınıza bağlıydı. Eğer küçük bir damlanın yanağınızdan akıp çenenize düşmenizle mutlu olabiliyorsanız küçük şeylerle mutlu olmayı bilenlerden olduğunuz kesindir.
Gürültülü trafiğin arasında, trafik lambalarının hemen altına çökmüş dilenci, bakışlarını kaldırımın soluk grisine sabitlemiş öylece duruyordu. İlk yağmur damlası yeryüzüne düştüğünde ne bir tepki verdi nede en ufak heyecan duydu. Hatta onu ilk defa görüyorsanız muhtemelen vücudunun her yerine felç indiğini bile düşünebilirdiniz.
Uzun gri sakalları rüzgarın etkisiyle arada kıpırdanmasa canlı olduğunu belirtecek en küçük hareketi yoktu. Üzerinde muhtemelen savaş döneminden kalma eski bir Nazi paltosu o kadar çok deforme olmuştu ki yeşil renginden eser kalmamıştı. Kafasında üzerindekilerle hiç alakası olmayan pembe renkli örme bir bere vardı. Hangi açıdan bakarsanız bakın, bu adamın taktığı bereye bir anlam yüklemek mümkün değildi. Belki okul çıkışı onun bu haline acıyan çocuklardan biri takmış olabilir, belki de belediyenin yeni hayata geçirdiği ve her durakta bir tane olan kıyafet yardımı kutularından almış, seyrek saçlarının üzerine geçirmişti.
Bacaklarından devam edip ayak uçlarına indiğinizde siyah renkli, ipleri olmayan asker botunun hemen önünde küçük bir kutunun varlığı dikkat çekiyordu. Kutuya biraz daha dikkat ettiğinizde üzerine bantla yapıştırılmış not kağıdı sizi karşılıyordu. Hangi alfabe kullanılarak yazıldığını anlamak için kağıda beş dakikadan uzun bakmak gerekliydi çünkü bu dilenci adamın yazısı (tabi kağıttaki notu o yazdıysa) o kadar kötüydü ki, harfleri anlamak ve birleştirmek beş dakikayı buluyordu. Not kağıdının beyaz rengi zamanla kahverengiye dönüşmüş, yapıştırıldığı bandın yapışkan özelliği bitmek üzereydi. Rüzgarla sallanan kağıt, her an ait olduğu yerden gökyüzüne yükselecek kadar oraya ait hissetmiyordu kendini. Belki de uçup, bu dilenci adama para kazandırmak yerine, farklı bir şehirde çöp kutusundan birine gitmek istiyor bile olabilirdi. Kim bilir ?
Yağmur damlalarının sesini bölen, dilenci adamın oturduğu kaldırımın tam karşısındaki okulun çalan zili oldu. Çocuklar sevinç çığlıklarıyla koşturmaya başladılar. Okul kapısının girişindeki meraklı veliler bakışlarıyla çocuklarını kalabalığın arasında ayırt etmeye uğraşıyorlardı. Gözleri keskin olanlar gördükleri çocuklarına bağırıyor ve yanlarına gelmelerini işaret ediyorlardı. Yağmurdan korunmak için açtıkları şemsiyelerden dolayı, yüksek bir yerden bakıldığında simsiyah bir bulutu andırıyorlardı. Kimi çocuklar çığlık atarken içlerinden bazıları yağmura aldırış etmeden yavaş adımlarla kapıya ilerliyor, kimileri de tek ayak üstünde sekerek oyunlar oynuyorlardı. Güvenliğin uyarılarına kulak asmayan veliler kapıya o kadar çok abanmışlardı ki, okulun güvenlik görevlisi sesini yükselterek bağırmak zorunda kaldı.
” Kapının orayı boşaltalım lütfen. Bakın çocuklar çıkmakta güçlük çekiyor ” dedi.
Kalabalığın arasında uzun boylu bir adam hemen tepki gösterdi.
” Doğru söylüyor şöyle biraz kenara çekilelim. Bakın çocuklar birbirini ezecek neredeyse ” diyerek güvenlik görevlisine katıldığını belirtti.
Dip boyası gelmiş bir kadın çocuğunu elinden çekiştirerek ve söylenerek sıyrıldı kalabalığın ortasından.
” Her çıkışta aynı şey…”
Kadın hızlı adımlarla ilerliyor ve elini tuttuğu küçük kızına da acele etmesi için telkinde bulunuyordu. Kısa bir yürüyüşten sonra, turkuaz renkli Sedan otomobilin yanında durdular.
“Hadi be kızım. Hadi Ela acele et. Geç kalıyoruz. “
Küçük kız hiç itiraz etmeden boynunu büküp arabanın arka koltuğuna geçip oturdu.
Araba okulun otoparkından çıkıp ana yola girdiğinde yağmurda şiddetini arttırmıştı. Silecekler cama düşen yağmur tanelerini temizlemek için hızlıca sağa sola gidip duruyorlardı. Kulağındaki kulaklığa elinin işaret parmağıyla dokundu dip boyası gelmiş kadın ve konuşmaya başladı.
“Biliyorum hayatım yoldayım. Trafik bugün her zamankinden fazla. Birde şu lanet insanlar yok mu yığılıp duruyorlar kapıya. Ela’yı da biliyorsun seke seke geliyor bir saatte. İyice sinirlendirdi beni bugün yani. Tamam Ela’yı Kemal’in yanına bırakıp geleceğim. N ‘oldu ? Çok mu özledin ” dedi gülümseyerek. Bir eli direksiyonda diğer eliyle de eteğinin kenarını düzeltmekle meşguldü.
Küçük kız yüzünü cama dayamış ve dışarısını seyrediyordu. Yüksek binaların yan yana dizildiği beton yığınına daldı gözleri. ‘ Bu binaları nasıl yapıyorlar acaba ‘ diye düşündü. Sağ taraftaki binanın balkonunda takım elbiseli bir adam hızlı adımlarla bir ileri bir geri yürüyor ve telefonla konuşuyordu. Muhtemelen biriyle tartışıyordu çünkü bir eliyle sürekli hareketler yapıyordu. Hemen köşedeki seyyar satıcı marifetli elleriyle pişirdiği köfteleri ekmeğin arasına koymaya çalışıyor, sırada bekleyen insanlar ellerini ovuşturup kendi köfte ekmeklerine kavuşmak için bekliyorlardı. Araba sıkışan trafikte ilerleyip nihayet trafik ışıklarının olduğu yere geldi. Ela ışığın altında oturan adama kısa bir süre baktı. Ve kapıyı açıp koşarak hızla adamın yanına doğru ilerledi. Kadın kızın arabadan indiğini fark ettiğinde oda kapıyı açtı ve kızın peşinden koşmaya başladı. Bu arada trafik lambalarının rengi kırmızıdan yeşile dönmüş ve zaten sıkışık olan trafik iyice içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Ardı ardına çalan korna seslerinin gürültüsü bir anda tüm yolu kaplamıştı. Bu gürültünün arasında küçük kız dilencinin kulağına eğildi ve fısıldadı.
“Pembe rengin sana çok yakışacağını söylemiştim”
Dilenci adam tepki vermedi. Hala gözlerini kaldırıma sabitlemiş öylece duruyordu. Küçük kız çantasının fermuarını açtı ve içinden yine pembe renkte, elle örülmüş bir eldiven çıkardı. Adamın ellerinin arasına koydu telaşla eldivenleri.
“Bunları ellerine giy tamam mı ? Bak kar yağdı yağacak” dedi telaşlanarak.
Adam sadece kafasını yukarı ve aşağı sallayarak onay verdiğini belirtti. Küçük kız mutluluktan sekerek peşindeki annesinin yanına gitmeye başladı.
“Ne yapıyorsun sen Ela? Kafayı mı yedin? ” Diye bağırdı annesi. Koşmaktan her yeri ter içinde kalmış ve ıslanan saçları birbirine yapışmıştı. Hızla geçen bir araba kadının beyaz renk eteğini ve ayağındaki topuklu ayakkabılarını çamurla buluşturdu. Bunun üzerine iyice sinirlenen kadın çekiştirerek küçük kızı arabaya bindirdi ve sıkışan trafikte gözden kayboldu.
Yazar – Şahan BİLGİN
hikaye, hikaye oku, hikaye okumak, hikaye okuma, düşündüren hikayeler, duygusal hikayeler, ibretlik hikayeler, ibretlik hikaye, duygusal hikaye, dilenci, dilenci hikayesi, beggar, dilenci hikayeleri, sosyal hikayeler, toplumsal hikayeler, toplumsal hikaye, sosyal hikaye,