Hikayeyi Oku: “Suskun”
Elinde tuttuğu dolma kalemi bir anlık sinirle fırlattı. Havada süzülen altın renkli kalem doğrudan delikanlının son taksitini henüz ödediği kanepesinin, papatya desenli kırlentinin tam ortasına saplandı. Yapamıyordu, yazamıyordu. Belki mesaj olarak yazsa her şey daha kolay olurdu ama son model cep telefonunun on yıl sonraya mesaj atma yetisi yoktu. Sahiden de nasıl yazılabilirdi? Tarihi nereye atmalıydı? Peki giriş, nasıl başlamalıydı? Bilmiyordu. Hatta o kadar bilmiyordu ki bir an vazgeçmeyi bile düşündü.
“ Boşverr” dedi. “Bu doktorda ne garip şeyler istiyor benden.”
Konuşuyordu, kendiyle. Bunu arada yapardı. On beş yaşından beri. Yani on dört seneden beri. Yani annesi öldüğünden ve babası yeni bir kadınla sevişmeye başladığından beri. Yani hayatının ırzına geçmeye karar verdiği günden beri. Yani ölümün ardında bıraktığı duyguyu, acıyı tanıdığından beri.
Oturduğu masadan kalkıp buzdolabına yöneldi. Akşamdan kalan rakıdan bir duble doldurdu. Odada çok az ışık vardı. Yerlerde bir çok farklı kitabın farklı sayfaları üst üste yığılmıştı ve zemini kaplayan parke gözükmüyordu. Sayfaların üstüne basa basa ilerledi.
“Sizler de bir şey bilmiyorsunuz. Sen Dostoyevski, sen Camus, sen Tolstoy, sen Coelho! Hiç bir şey bilmiyorsunuz. Okudum. Hepinizi ve daha fazlanızı. Saatlerce, günlerce, aylarca… İşe yaramazsınız. Hepiniz zavallısınız.”
Bağırıyordu. Bir yandan da boşta kalan eliyle yeni bir kitabın sayfalarını yırtıyordu. Kitabın adı Kinyas ve Kayraydı. Onuda okumuştu, üç defa. Her okuduğunda Kinyas olmak istiyordu. Kütüphanesindeki yırtmadığı tek kitabı da paramparça etmenin pişmanlığıyla sustu. Dolunay gökyüzünde sarı bir kurşun gibi parlıyordu.
Az sonra kalabalık grubun sesi delikanlının açık penceresine kadar geldi. Durmadan bağırıyorlar ve ellerinde tuttuğu pankartları sallaya sallaya caddenin ışıkları altında ilerliyorlardı.
“Hayvanlara Özgürlük!”
Ses geceye çarpıp işlek caddenin kulak zarına vuruyor ve etrafta gezen sevgililer dahil herkes gecenin bu saatinde eylem yapan grubu meraklı gözlerle süzüyordu. En önde yürüyen ve elinde megafon olan genç kadın bu taraftan diye işaret veriyordu. Nihayet grup caddenin tam ortasına yani delikanlının penceresinin tam altına gelince durdu. Kıvırcık saçlarını turkuaz renkli bandana ile toplayan, üstünde bol eşofmanı ve kot montuyla daha çok bir erkek çocuğunu andıran kadın konuştu;