Düşündüren Hikayeler; “Rüya Tabiri”
Gözlerimi, gıcır gıcır bir yüz lira olarak darphanede açtım. Yanımda milyonlarca kardeşimle birlikte koca bir havuzun içinde duruyorduk. Benim burada ne işim var? Ben bir insanım demek istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Çaresiz olanları ya da olacak olanları izlemeye koyuldum. Bir yerden sonra artık tam manasıyla para olup çıkıvermiştim. Artık her şeyi ama her şeyi yeniden öğreniyor gibiydim.
Birkaç saat sonra bizi, iri yarı bir adam avuçlayarak, büyük bavullara doldurmaya başladı. Deste deste ayrılıp bavulun içine yerleştik. Kısa bir yolculuğun sonunda bir makinenin içinde buldum kendimi. Sanırım burası bir ATM idi. Orada fazla kalmadım. Yarım saat içinde, altmış yaşlarında beyaz saçlı sivri burunlu bir amca tarafından çekildim. Yırtık pırtık bir cüzdana konuldum. İlk yalnızlığı da ilk ayrılığı da o cüzdanda hissettim. Çok sevimli biriydi o amca ama ne yazık ki onunla da fazla uzun kalamadım. Yaşlı adam tıka basa dolu bir otobüse bindi ve birkaç durak sonra da indi. Yüzü hiç gülmüyordu, hızlı adımlarla büyükçe bir odaya girdi. O odada bir sürü insan hiç konuşmadan, kâğıtlarla uğraşıyordu. Bir kadının yanında durdu. Cebinden çıkardığı faturayı uzattı. Birkaç saniye sonra da beni…
İşte yaşlı amca ile ayrılığımız böyle oldu. Keşke hep onunla kalabilseydim. Neden bildiğimi bilmiyordum ama kötü şeyler iyilerin yanında fazla kalamıyor. Sanırım kötü olan, hiç istemesem de bendim. O büyükçe odada birkaç gün bekledim. Birkaç gün sonra toplu olarak oradan ayrıldık. En az doğduğum darphane kadar büyükçe bir yerde toplandık. Tam her şey düzene giriyor ve sanırım benim öyküm burada sona eriyor diye düşünürken, uzun boylu ve gördüğüm en şişko adam tarafından, iri ve büyük bir çantaya girdim. Burada araya girmem gerekiyor.
Kısacık hayatımdaki en güzel yolculuğu onun arabası ile yaptım. Adam şişkoydu ama arabası iyiydi. Sakin bir yolculuğun ardından görkemli büyük binanın yanına geldik. Çantasına ellini daldırdı ve şansıma beni çekti cebine koydu. Arabadan inip bir çeşmenin yanına geldi. Elini yüzünü yıkayıp camiye girdi. Cami çıkışında para talebinde bulunan cami yetkilisine, yüzünde garip ve çirkin bir sırıtmayla beni sundu ve yine o iğrenç kibirli haliyle üstü kalsın dedi. Canı cehenneme arabasının! Ondan kurtulduğum için o kadar mutlu oldum kelimeler kifayetsiz kalır.
Yeni sahibim çok iyi birine benziyordu. Hele o şişkonun yanında, adeta bir melekti. Birkaç saat o kutunun içinde bekledim. Siyah bir poşete konulup camiden ayrıldım. Gideceğim yeni yeri merak ediyordum. Aslına bakarsanız, bu macera dolu hayat tam bana göreydi. Bir süre sonra anlam veremediğim bir şey oldu. Önce sallanıp sonra yerde tekmelendim. O gün ilk kez, canımın acıdığını hissettim. Kulağımda devamlı aynı ses dönüp duruyordu. “ O poşeti bana ver.” Sonra kulağımı sağır edecek bir ses daha duydum ve beni taşıyan cami görevlisinin yere düştüğünü gördüm. Göğsünden kan damladı sonra da nefesi kesildi. O an, demek insanlar böyle ölüyorlar diye geçirdim içimden. Henüz yaşamı bilmeden ölümü anlamıştım. Peki, ama biz nasıl öleceğiz? Bir para nasıl ölür? Ya da ölür mü?
Daha küçük yaştaki çocuk, beni hızlıca alıp koşup oradan uzaklaştı. Bir sağ bir sola sallanıp duruyordum. Alt tarafı yüz liraydım. Neden benim için bir cana kıyılsın ki? Üstelik daha çocuk yaşta birisi tarafından! Eski virane, derme çatma, boyaları dökülmüş bir eve geldik. Hızlı adımlarla içeri girip, çuvalların üzerinde yatmakta olan küçücük bir kız çocuğunu kucaklayıp evden ayrıldı. Küçük kız öyle çok ağlıyordu ki, kalbimin tuz buz olup döküldüğünü hissettim. Bir damla gözyaşı, üzerime dökülse yanıp kül olacaktım sanki. Nefes nefese bir halde büyük bir binanın önüne geldik. Her yerde küçük kızı andıran, ağlayan, yüzü soluk insanlar vardı. Genç çocuk, beyaz önlüklü birini durdurup;
“Parayı buldum. Hepsi bu poşette… İstediğiniz kadar mı bilmiyorum ama ne olur kardeşime yardım edin.” diye yalvarırken, doktorun büyük bir rahatlıkla, poşetteki bizi saymaya başlamasıyla uyandım. Bu seksenlerin toplumsal yapısını andıran rüyayı neden gördüğümü hala anlayamıyorum? İnsan neden paraya dönüşür? Bir kâğıt parçası, bir insanın “ölüm nedeni” olabilir mi? Ben hangisiyim? Camiye yardım eden şişko mu? Yoksa kız kardeşimi kurtarın diye yalvaran genç çocuk mu? Yoksa parayı sayan doktor mu? Yoksa neden öldüğünü hiçbir zaman bilmeyecek olan mı?
Eyüp TORU