Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 11. Bölüm
Zehra, aradığını bulamayınca üzüntülü bir şekilde kazmayı bıraktı. Daha sonra ayağa kalkıp yürüdü bodrumun merdivenlerine gelince oturdu. Ellerini kafasına alıp kendi kendine;
– ‘Mektupta ki evi nasıl bulacağım. Hem elime geçen mektubun doğru olup olmadığını ne bileyim. Ya gerçek değilse, işte o zaman boşuna zaman kaybetmiş olurum’ deyip düşünmeye başladı. O sıra yorgunluktan uyku galebe çalıp uyumaya başladı. Uyku sırasında birden bire beyaz bir bulut ortaya çıktı. Bulut her tarafı kapladıktan sonra orta kısmı yavaş yavaş açıldı ve karşısına güzel bir bahçe çıktı. Bu bahçenin içinde neler yoktu ki; Elma, armut, vişne, kiraz, kayısı, dut… Bahçenin güzelliği karşısında şaşırıp ona doğru giderken birden bire karşısına ormanda karşılaştıkları pirifâni adam çıktı. Pirifâni adam Zehra’nın karşısına geçip:
– Üzülme, dedi ve omzundan tutarak. Ümidini kaybetme kızım. Aradığın şeyi bulabilmek için kalk ve kendine gel.
– Aradığım şeyi bulmak için nereleri aramalıyım baba?
– Kasabanın dış mahallelerine bak, dedi ve ortadan kayboldu. O kaybolduktan sonra bahçe de ortadan kayboldu. Onlar kaybolunca ortada sadece bulut kaldı. Bulut etrafında birkaç tur attıktan sonra göğsüne girdi. O korkuyla birden sıçrayıp uyandı.
Rüyadan uyanan Zehra sevinç içerinde merdivenlerden çıktı. Heyecan içerisinde baba diye hitap ettiği Hayrettin’i aradı. Onu kapının önünde hararetli bir şekilde, genç bir adamla konuşurken gördü. Onların yanına yaklaşınca birbirlerine bağırdıklarını fark etti. Biraz daha ilerleyince genç adamın elini kaldırıp Hayrettin’e tokat attığını, atılan bu tokat üzerine Hayrettin’in yere düştüğünü ve ağladığını gördü. Genç adam ikinci kere tokat atacağı zaman koşarak onun elini tuttu ve sertçe yere indirdi. Daha sonra geriye dönerek Hayrettin’i yerden kaldırdı. Ardından Hayrettin’e
– Baba, bu adam senden ne istiyor?
Zehra’nın bu sorusu üzerine Hayrettin içi sızlayarak:
– O benim oğlum, Hayri.
– Ne diyorsun baba? O senin oğlun mu?
– Evet.
Hayri, konuşmaları dinledikten sonra sinirle araya girerek:
– Hayır, sen benim babam değilsin. Benim babam çocuk doktoru.
Zehra, Hayri’nin ağzından çıkanı duyunca hayretle:
– Ne diyor bu baba. O senin oğlun değil mi?
– Evet, benim oğlum.
– Peki, neden senin oğlun olmadığını söylüyor.
– Kızım, şimdi bunları bırakalım. Sonra her şeyi anlatırım.
Hayri araya girip bir takım laflar etti ve babasının üzerine tekrar gelip:
– Annem, senin yüzünden öldü.
Hayrettin, eşinin öldüğünü duyunca içi bir tuhaf oldu. Her ne kadar onla geçinemese bile yıllarca aynı yastığa baş koymuşlardı. Bu yüzden içi tuhaf oldu ve ağzından ‘Demek Serpil öldü ha’ diye bir söz çıktı. Ağzından çıkan bu sözden sonra Hayri ‘Annemin adını ağzına alma’ deyip kavga etmeye çalıştı. Zehra, onu zar zor ikna ettikten sonra Hayrettin’e dönerek:
– Bu adam senden ne istiyor.
– Taşındığımız bu evi satın aldığını, eve kendisinin yerleşip oturacağını bu yüzden de evi terk etmemizi, aksi takdirde şiddete başvuracağını söylüyor.
Zehra olan biteni duyunca sinirle ayağa kalktı. O sinirle geriye dönerek genç adam yumruk attı. Adam aldığı darbeyle yere düşünce ona:
– Sen nasıl evlatsın. Bir evlat annesine babasına nasıl böyle davranabilir. Bir evlat annesine babasına ne olursa olsun ‘öff’ bile dememeli. Sen bunların hiçbirisini yapmayarak haksızlık ettin. Bir gün bunun acısını çok çekersin, ama o zaman da iş işten geçmiş olur. Hem diyelim ki sen bu adamın oğlu değil de alacaklısın. Alacaklı bile olsan bu şekilde davranamazsın, dedi ve sözüne şöyle devam etti. İnsan biraz edep üslup öğrenmeli ve ona göre davranmalı. Sana bakıyorum sende zerre edep üslup yok, ahlak yok. O yüzden sen gözümde bir hiçsin.
Adam Zehra’yı dinleyip elini yumruk yaptı. Elini kaldırıp vuracakken vazgeçti. Daha sonra dişlerini gıcırdata gıcırdata ‘siz görürsünüz’ dedi ve arkasına dönerek yürüyüp gitti.
Zehra, adamın gitmesinden sonra Hayrettin’in yüzünü yıkayarak:
– Baba, şimdi ne yapacağız?
Hayrettin, Zehra’nın sorusunu duymuyor kendi kendine Ah oğlum ah! Bir gün pişman olup geri geleceksin, ama o zamanda beni göremeyeceksin’ diyor sürekli bu sözü tekrarlıyordu.
Zehra, onun kendinde olmadığını görünce sarsarak kendisine gelmesini sağladı ve sorusunu tekrarladı.
– Bu evden de çıkacağız.
Yeni taşındıkları evden de kovulan Hayrettin ve Zehra, başlarını sokacak bir ev aramaya başladılar. Bir hafta boyunca aradılar, aradılar. Bu aramalar netice vermeyince mecburen parklarda, yol kenarlarında ormanlık alanlarda kaldılar. Parklarda kaldıkları gecelerde sarhoş insanlar gelip rahatsız ediyor, huzurlarını kaçırıyorlardı. Yol kenarlarında kaldıkları gecelerde köpekler saldırıyor, ısırmaya çalışıyorlardı. Ormanlık alanlarda kaldıkları gecelerde ise evsiz insanlar para istiyor, vermedikleri takdirde tehdit ediyorlardı. Hatta ormanın içindeki haşereler bile gelip rahatsız ediyor, uykusuz bırakıyorlardı.
Kâbus dolu bir haftanın sonunda başlarını sokacak bir ev nihayet bulabildiler. Buldukları eve yerleşince derin bir ‘ooh!’ çekerek dinlenmeye çekildiler. Uykusuz geçirdikleri bir haftanın açısını çıkartırcasına uykuya daldılar. Uykudan uyanınca bir de baktılar ki evin her tarafını haşereler basmış.
Hayrettin, evin her tarafını haşereler bastığını görünce:
– Şu köşede oturup beni bekleyin, deyip dışarıya çıktı. Dışarıda söylene söylene ev sahibini kapısına yanaştı. Hızlıca kapıya vurup:
– Bize kiraladığınız evin her tarafını haşereler bastı, demeye başladı. Birkaç defa vurup aynı sözleri tekrarladıktan sonra ev sahibi kapıyı açtı. Kiracısını karşısında gören ev sahibi sırıtarak:
– Ne istiyorsun?
– Bize kiraladığınız evin her tarafını haşereler bastı. Buna bir çare bulun.
Ev sahibi sırıtmasını sürdürerek:
– Sana bir çare söylerim, ama bir şartla.
– Neymiş o şartın.
– Yanındaki yabancıları bu kasabadan kovacaksın. Daha sonra gelip yabancılarla beraber kaldığın için, evimin etrafındaki pislikleri temizleyeceksin. Temizlik bittikten sonra ayakkabılarımı boyayıp parlatacaksın. Daha sonra gelip benden özür diledikten sonra sırtına alıp sokaklarda gezdireceksin. Eğer şartlarımı yerine getirirsen ne ala, yok eğer şartlarımı yerine getirmezsen haşerelerle beraber kalmaya devam edersin.
Hayrettin, ev sahibinin şartı karşısında adeta küçük dilini yuttu. Ev sahibinin şartları kölelik gibiydi. Onun şartlarını kabul etse kızı gibi sevdiği Zehra’yı kaybedecek, ev sahibine köle gibi hizmet edecekti.
Hayrettin ev sahibinin şartını kabul etmediğini söyleyerek ona:
– Sen nasıl zalim bir insansın. Sende hiç mi insaniyet namına bir şey yok. Senin teklifin kölelikten farkı yok, deyip kızgınlıkla geriye döndü. Eve geldiğinde Zehra ve çocuklarının bir köşeye çekilip korku içerisinde bekleştiklerini, onların etrafını da karıncaların sardığını gördü. Haşerelerden sonra karıncaların da evin her tarafını sardığını görünce kendi kendine ‘bir bu eksikti’ dedi ve koşarak Zehra ve çocuklarını bekleştikleri yerden kurtardı. Daha sonra hep beraber evi terk ettiler. Evi terk eder etmez ev gürültü içerisinde çöktü.
Zehra, evden çıktıktan sonra bir müddet daha çocuklarıyla beraber korku içerisinde bekleştiler.
Zehra, kendine gelince Hayrettin’e:
– Sana ne kadar teşekkür etsek azdır. Sen olmasaydın evin altında kalabilirdik, dedi ve ev sahibinin ne dediğini sordu. Hayrettin, bu soru üzerine bütün konuşmaları aktararak:
– Bu insanlara ne oldu böyle anlamıyorum. Küçüklüğümdeki kasabayla şimdiki arasında dağlar kadar fark var. O zamanlar her şey güzeldi. İnsanlar birbirine karşı tutkundu. Birbirlerine yardım da bulunurlardı. Kasabamıza misafir geldiği zaman herkes gelen misafiri en iyi şekilde ağırlar öyle gönderirlerdi. Bu ikramı gören misafirler kasabamıza yerleşir bir daha gitmezlerdi, dedikten sonra kızgınlıkla ah o adam var ya! Deyince Zehra merak içerisinde:
– Hangi adamdan bahsediyorsun baba?
– Hani o kasabamıza gelip her şeyi alt üst eden adam var ya, işte ondan bahsediyorum.
– Ne olmuş ona.
– O geldikten sonra her şey alt üst oldu. İnsanları birbirine düşürdü. Kasabamıza kötülük aşıladı. Onun hal ve hareketlerinden dolayı kasabamızın halkı gelen misafirleri sevemez oldu.
Zehra, Hayrettin’in sözünü keserek:
– Adamın arkasından dedikodu yapma baba? Her ne kadar kötü olsa bile onun arkasından dedikodusunu yapmak doğru değil. O yüzden bir daha bu konuyu açma.
– Haklısın kızım, bir insanın arkasından gıybetini, dedikodusunu yapmak doğru değil, dedikten sonra hatalı olduğunu kabul ederek sözüne şöyle devam etti. Söylediklerim sözlerden dolayı tövbe ederek bir daha bu konuyu açmayacağım.
– Sadece tövbe etmeyle yetmez baba? Gidip adamdan özür dilemeli, hakkını helal ettirmelisin.
– Dediğin doğru kızım, ama adam kendisine bile yaklaşılmasına izin vermiyor ki gidip özür dileyeyim.
– Umudunu kaybetme baba, elbette bir yolunu buluruz.
hikayenin devamı için TIKLAYINIZ