İpten Asılmış Hayaller..
Konuşmak istiyorum, sesim çıkmıyor, sanki nefesim de boğazımda tıkanıp kaldı. Yüreğim dopdolu. Bir kelime konuşursam ağlayacağım. Kafam, gözlerim, yüreğim boşalana kadar ağlayacağım. Ne yapacağımı bilmiyorum. Yürüyorum sadece. Elimdeki uzun bir ip arkamca sürünüyor.
Kollarım dizlerime doğru eğilmiş, yaşlanmışım, belim bükülmüş… Kafamı yere dikip, hızla çarpan kalbimin sesini dinliyorum şu an… Kaç yaşındayım, unuttum. Çocuk muyum? Yaşlı mıyım? Bilmiyorum…
Hatırlıyormusun anne. Tepenin üzerindeki, koskoca ıhlamur ağacını. Hiç sırtını yaslandın mı o ağaca, kokusunu içine çektin mi? Ben hep derdimi ona söyledim, ona sarıldım… Kimselere söyleyemediğim hayelerimi, ağrılarımı ona anlattım. En iyi arkadaşım oldu benim.
Ben onunla avundum… Yaslandım babam gibi… Biliyormusun, anne o ağacın altındaki uçurum çok derin. Zaman-zaman o uçuruma boylandım, bazen düşerim diye çok korkdum… Ölmekten değil de ruhumun göklere çıkamayacağından… Uçurumun dibinde olanlar gökyüzüne nasıl çıkablirler ki, hiç aklım almıyor…
Her taraf ıhlamur kokuyor şuan. Uzaktan gelen nehrin sesini duyuyormusun? Suyu tertemiz, ayna gibi… Ben hiç bir zaman aynaya bakmadım ki anne… Simsiyah saçlarım, kahve rengi gözlerimle daha çok kime benziyorum, bilmiyorum. Sana mı, babama mı? Belki de hiç görmediğim abime, ya da kız kardeşime.
Ben mahsun hayatının yüz karasıymışım senin… O yüzden gitmişsin, yemin etmişsin, dönmeyecekmişsin… Ninem öyle söyledi. Bir de söyledi ki, ben doğunca ebe kadın kurtarmış beni. Kordon dolanmış boynuma, zamanında yetişmeseymiş ölecekmişim… Keşke kurtarmasaymış be annne… Sende benim yüzümden kaçıp gitmeseydin… Başka bir şey duymadım çoçukluğumla ilgili bu güne kadar…
Ben yürürken hep parmaklarımın ucuna bakıyorum, gözlerimi yerden ayıramıyorum. Kimsenin yüzüne doğru bakamam, çünkü öksüzüm, mazlumum… Sahi anne, hiç karnında olunca bana ne isim vereceyini düşündün mü? Yoksa, isim koyamayacak kadar mı nefret etdin? Bana herkes Mazlum diyor biliyor musun?
Öksüz, Mazlum… Ninem doğum günümü hatırlamıyor, o yüzden hiç bir zaman hediye de alamadım. Canın sağ olsun.. En çok ne istedim biliyor musun? Kitaplarım olsun, bir de kışın yanacak sobamız. Kar yağınca geceleri uyumak zor oluyor. Doğru dürüst ayakkabılarım da yok. Olmaması dert değil de, çamur ayaklarımı kirletince evin döşemesindeki parmak izlerimi ninem temizleyemiyor. Söyleniyor..
Okula gidemedim. Giyinecek elbisem, taşıyacak bir çantam olamayınca ninem “sen en iyisi git çalış ekmek kazan “dedi… Ben de o üzülmesin, aç kalmayalım diye çalıştım anne.. Kaç yaşımdan beri bilmiyorum..
İnsan yaşadıklarını unutamaz, sadece zamanla alışır…
Ben yokluğa alıştım yıllardır, yemek yokluğuna, elbise yokluğuna, şefkat yokluğuna. Pırıl pırıl elbiseli çoçukları görünce, yemek kokusu duyunca yutkundum. Ağlayan bir çocuğun gözyaşını silen anne görünce de, seni özledim. Ninem de benim varlığımda sen kayboldun diye, sevemedi beni. Kimse masal anlatmadı bana.. Kendi masalım dışında başka da bir hayat hikayesi bilmiyorum..
Hiç ağlamadım bu güne kadar biliyormusun? Ağlayınca başımı yaslayacağım bir omuz olmadığı için… Bir de erkek adam ağlamazmış… Ama şimdi ağlıyorum anne, hem de için için hünkür hünkür…
Çünkü ben çocukluğumu da, erkekliğimi de kaybetdim. Nedenini sorucak olursan yalnızca bunu söyleyebilirim ki benim olanı elimden aldılar. Onurlanacak, gururlanacak bir şeyim kalmadı artık. Sana yaşadıklarımı anlatamam. Utanırım… Ben senin yüz karan oldum anne, tıpkı senin dünşündüğün gibi..
İnsan dertlerinin içinde taşıdıkca yaşlanırmış… Hep böyle duydum. Ben de bu yüzden yaşlandım. Sırtımda taşıdığım utanç ve acı dolu hayat hikayemin ağırlığından omuzlarım eğildi, belim büküldü..
Yalnız kaldığımda hep hayellerimi gök yüzüne yazdım…. Pembe arzularımdan kendime bir salıncak kurdum. Belki bir gün hayellerim gerçek olur umuduyla. Umut.. Çaresizliyin tek ilacı…. İnsan umutsuz olunca ölüme giden yolu tutarmış….
Olmadı işte anne.. O yüzden gidiyorum. Doğduğum gün ebe kadının yapamadığını, kendim yapacağım….
Gök kuşağı gibi rengarenk hayat yaşayamadım bu yer yüzünde. Diyorlar ki, bu dünyada ağlayan ahiretde gülermiş anne. Ben gülmeyi özledim… İşte o yüzden gidiyorum..
Evlat kokusu cennet kokusuna benzermiş ya… Benim kokumu almak istersen eğer, bir gün buraya dönünce ıhlamur ağacını bul.. Ona sarıl, çiçeklerinin kokusunu içine çek… Çünkü, o çiçekler ben kokar, anne… Gelince bana ninni söyle, saçımı okşa… Burda olacağım. İpden asılmış hayallerimle seni bekleyeceğim…
Qoncagül Kamal qızı
Ya bu siteyi seviyorum. Arada saçma gelen şeylerde var ama genelde bu yazı gibi muhteşem yazıları ilk siz yayınlıyor sunuz. Her gün en az 3-5 defa yeni bir hikaye var mı diye sitenize giriyorum. Sizi tebrik ederim.
Ayrıca Qoncagül Kamal qızı kimsiniz bilmiyorum ama gönlümde yeriniz var artık. Tebrik ederim.
Muhterem Okuyucu… İsminizi bilmiyorum. Değerini için çok teşekkür ederim. Beyendiyinize çok sevindim. Sağ olun.