Bir Alış Veriş Merkezi Hikayesi
Hikaye Oku; Bir büyük şehrin orta halli muhitinde ikamet etmekteyim. Herkes gibi bizde günlük ihtiyaçlarımız ara sıra yaptığımız market alış verişleriyle karşılamaktaydık.
Günün birinde semtimizin merkezinde otobüs durağı olarak kullanılan geniş bir alanda bir inşaat başlatıldı. Çok geçmeden görkemli bir bina boy gösterdi.
Önceleri kimse bu binanın buraya otobüs duraklarını tarumar etme pahasına neden yapıldığını anlayamamıştı. Meğerse büyük mü büyük bir alış veriş merkezi inşa ediliyormuş.
Semt sakinleri olarak böyle modern bir hizmetin bize sunulmasına haliyle çok sevindik. bu işe sevinmeyenler de vardı tabii. Semtimizde yer alan küçük ve orta çaplı dükkanlar, mağazalar kısa sürede büyük indirimler başlattı. Yaşasın rekabet! Dün beş yüze aldığın margarin bugün üç yüze, çocuğun beslenme çantasına koymak için aldığım meyve suyu yarı fiyatına alıcı bekliyor. Deterjandan çay bardağına, kıymadan mangal kömürüne her şey öyle ucuzlatılmış ki sanki adamlar gece boyu hiç uyumayıp sırf etiket değiştirmişler!
Bu ucuzluk karşısında birden cüzdanlarımızdaki paranın artmış olduğu hissine kapıldık. Alım gücümüz artmış oldu ya… Artık bizi kimse tutamaz. Eski günlerin intikamını alırcasına ucuz reyonlara hücum ettik. Yıllık stoklarımızı garantiye aldık, nasıl olsa nakit para da vermiyor, kart ile alıyorduk. Artık hanımların sohbetlerinde ne nerede daha ucuz bilgileri önemli yer tutuyordu.
Bu hengâme içinde yeni açılan devâsâ hiper süper market hiç bir şey yapmadan durur mu? Durmaz tabii ama biz düşünememiştik! İkamete açılmamış inşaat bölgelerinden, ara sokaklara değin her on dakika da bir ücretsiz servisler başladı. Evde yapacak iş mi tükeniyor, canımız sıkıldığında çıkıyoruz köşe başına, arkadaş ile servise biniyoruz, doğruca yeni alış veriş merkezine!…
Şu koskoca firma küçük çaplı mahalle marketlerinden daha mı güçsüz, elbette burada her şey daha ucuz. Reyonlara baktıkça içimiz gidiyor, şimdi müşterinin ayağını alıştırmak için böyle ucuz satıyorlardır, sonra bu günleri bir daha bulamayız hissine kapılıyoruz. Şeytan dürter gibi, yarım kamyonet büyüklüğünde alış veriş arabalarını önümüze katıp dolanmaya, doldurmaya başlıyoruz. Hiç ihtiyacım olmasa bile beğendiğim bir şeyi mutlaka almalıyım. Alsam ne yaparım? Aman canım birine hediye ederim, diyorum içimden.
Sonra sıra hesap ödemeye geliyor. Nakit alış veriş yapan hemen hemen hiç yok. Sıraya giriliyor, sırada beklerken hafiften göz ucuyla başkalarının aldıkları süzülüyor. Sizin görmemiş olup başkasının sepetinde fark ederek beğendiğiniz. bir ürünü hemen koşarak alıp gelme şansınız hâlâ mevcuttur.
Bazen yanılıp şaşırıp kocasıyla birlikte gelenler oluyor. Ağız tadıyla bir şey alamıyorlar. Erkeklere kalsa her şey lüzumsuz… Hanımların sinirini bozuyorlar, istediklerini almamakla toplum içinde rencide oluyorlar. Bu sebeple biz hanımlar için en uygun alış veriş saatleri kocamızın işte olduğu zamanlardır. Canım zaten onlar akşama kadar yoruluyorlar, bir de alış veriş de yorulmasınlar! Hassas kadın ruhumuzla kendi işimizi kendimiz görüyoruz, ihtiyaçlarımızı alıyoruz şunun şurasında…
Neredeyse taşıyamayacağın ağırlıkta poşetlerle servise doğru paytak paytak yürümeye başlayınca insanın özgüveni yerine geliyor, tüm yorgunluğunu unutuyorsun. Artık yükünüze göre servisin en güzide köşesi size tahsis edilebilir, görevlilerden sultanlar gibi hürmet, itibar görebilirsiniz. Hatta servisi, değil sokak başına, kapınızın önüne kadar bile götürtebilirsiniz, çünkü siz “velinimet“siniz…
Bir keresinde bir bayan müşteri ile servis şoförü ciddi manada atıştılar. Karlı-buzlu bir kış günüydü. Servisler ara yollarda ilerlemekte zorlanıyor, müşterilerden mümkün olduğu kadar ana yollarda inmelerini istiyorlardı. Orta yaşlı, kürklü bir hanımefendi elindeki poşet küçük olmasına rağmen ısrarla servise bir yokuş tırmandırmak istiyordu. Haliyle yolculardan karşı çıkanlar oldu. Hem kaza riski vardı, hem de zaman kaybı olacaktı. Servis şoförü hık-mık etti. O dakikada sırtındaki kürk kadar pamuk görünümlü kibar bayan birden bire bir alış veriş canavarına dönüşüverdi. Acaba kürkün altında saklı pençeler mi vardı da böyle atak olabildi, anlayamadım. Gözlerini kısıp bağırdı:
“Ne münasebet canım, benim yüküm hafif diye istediğim yere kadar götürmemek olur mu? Belki ben hafif ama pahalı şeyler almışımdır… Böyle düşündüğünüzü bilseydim bir koca paket tuvalet kağıdı alırdım!”
Sonunda şoför tüm sabrını toplayarak kadını istediği yere kadar götürdü.
Ben kendimi anlatıyorum, ama inanın binlere hanımın ortak diliyle anlatıyorum. İndirimdi, servisti, onda var bende yok filan derken ne yapmışız biliyor musunuz? O kadar çok harcama yapmışız ki, kredi kartı borcunun hepsini bu ay ödemek mümkün değil! Bir kısmı maalesef faize kalacak ve ucuz diye aldıklarımızı belki iki – üç katı fiyatına ödemiş olacağız. Ama savunma hazır:
Benim suçum değil ki şartlar öyle gerektiriyordu!”
Hiç okumadım
Okuyorum