Dünya Klasikleri

Hikaye Oku; Mahşerin Üç Atlısı

Uzakta görünen beyaz bir leke, giderek ağır ağır büyüdü, dörtnala giden beyaz bir surete dönüştü. İyice görünür duruma gelmesinin nedeni, Schwartz’ın da atını dörtnala kaldırmış olmasıydı; artık süvari alayını simgeleyen turuncu nişanın belli belirsiz de olsa görülebileceği kadar büyümüştü. Koca ordunun atıcılık birincisi Schwartz, bundan daha küçük hedefleri on ikiden vurmuş bir adamdı.

Karabinasını alıp doğrulttu; o hiç de doğal olmayan gümbürtünün sarsıntısıyla, kilometreler boyunca uzanan suskun bataklıktaki yaban kuşları çil yavrusu gibi dağıldılar. Ama yaban kuşları Çavuş Schwartz’ın umurunda bile değildi. Onu tek ilgilendiren, dimdik, beyaz gövdenin, sanki adam birden çarpılmış gibi yamulup biçim değiştirdiğini o kadar uzaktan görebilmesiydi. Adam eyerin üstüne eğilmiş, bir kambur gibi duruyordu; gözünün keskinliğine ve onca deneyimine güvenen Schwartz’ın, kurbanının kurşunu vücuduna yediğinden hiç kuşkusu yoktu, dahası kurşunun kalbine saplandığından emin gibiydi. Bir kez daha ateş ederek atı yere indirdi; at sırtındakiyle birlikte yana devrildi, beyaz bir ışıltı halinde aşağıdaki karanlık bataklığa kayıp düştü, kayıplara karıştı.

Bu serinkanlı çavuş görevini yerine getirdiğinden emindi. Böylesi serinkanlı insanlar genellikle yaptıkları işe fazlasıyla titizlenirler; o yüzden de yaptıkları işte sık sık yanılgıya düşerler. Çavuş, askerliğin ruhundaki yoldaşlığı ayaklar altına almıştı; görevini yapmakta olan yiğit bir subayı öldürmüştü; hükümdarına karşı gelerek ihanet etmiş ve en küçük bir kişisel anlaşmazlık bahanesi bile olmadan elini kana bulamıştı; buna karşılık, komutanının emrini yerine getirmiş ve bir Polonyalının öldürülmesine yardım etmişti. O anda kafasında yalnızca bu son ikisi olduğu için, Mareşal Von Grock’a tekmil vermek üzere gerisin geri yola koyuldu. İşi temize havale ettiğinden en küçük bir kuşkusu yoktu. Af emrini götüren adamın öldüğü kesindi; her nasılsa ölmemiş de can çekişiyor olsa bile, ölmüş ya da can çekişen atını kasabaya kadar sürüp idamı engelleyecek değildi ya. Yok, yine de her şey hesaba katıldığında, geri dönüp hamisinin, bu korkunç planın tertipleyicisinin kanatları altına girmesi çok daha uygun ve akıllıca olacaktı. O da gitti, hiç duraksamadan yüce mareşalin koltuğunun altına girdi.

Ve yüce mareşal gerçekten de yüceliğine yakışır bir davranış gösterdi; yaptığı ya da yaptırdığı gaddarlıktan sonra, gerçeklerle yerinde yüzleşmekten de, maşasıyla bağlantı kurduğu için başına açılabilecek belaları göze almaktan da hiç çekinmedi. Sahiden de, bir saat kadar sonra, mareşal ile çavuş o sarp yolda at sürüyorlardı; olay yerine vardıklarında mareşal atından indi, ama çavuşa yola devam etmesini emretti. Çavuştan, süvarilerin asıl gidecekleri yere kadar gidip, idamdan sonra kasabada ortalığın sakin olup olmadığına, halkın başkaldırma tehlikesinin geçip geçmediğine bir bakmasını istedi.

Çavuş, alçak sesle, “Burada mıydı yani, mareşalim?” diye sordu. “Ben daha ileride sanıyordum; ama bu lanet olası yol da kâbus gibi bitmek bilmiyor.”

Grock, “Burada,” deyip, ağır ağır atından indi, uzun korkuluk duvarının kenarına gidip aşağıya baktı.

Ay, bataklığın üstünde yükselmiş, karanlık suların ve yeşil yosunların üstünde olanca görkemiyle parlıyordu; bayırın dibinde, en yakındaki sazlıkların arasında koca tugayının o güzelim beyaz atlarından ve beyaz süvarilerinden birinden artakalanlar ışık saçan, pırıl pırıl parıldayan bir yıkıntı gibi uzanıyordu. Kim olduğu açık seçik anlaşılıyordu; ay, af emrini götüren ikinci süvari genç Arnold’ın altın sarısı kıvırcık saçları üstünde bir ışık halkası oluşturmuştu; bu gizemli ay ışığı yalnızca kılıç kayışı ile düğmeleri değil, genç askerin kazandığı madalyaları, kol şeritlerini ve rütbe işaretlerini de aydınlatıyordu. Bu büyüleyici ışık tülü altında onu gören, Sir Galahad’in (Arthur efsanesini oluşturan romanslarda, kusursuz şövalyeliğin temsilcisi.) beyaz zırhını kuşanmış olduğunu sanabilirdi; aşağıda yatan bu güzellik ve gençlik timsali ile yukarıdan aşağıya bakan o kaba saba, hoyrat beden arasındaki karşıtlıktan daha korkuncu olamazdı. Grock yine miğferini çıkarmıştı, belki de cenazeye karşı belli belirsiz de olsa bir saygı gösterisiydi bu; ama gözler önüne serilen, kalın derili bir hayvanı andıran o acayip çıplak kafayla boynun, ay ışığında, taş çağından fırlamış bir canavarın tüysüz kafası ve boynu gibi ürkünç parlayışıydı. Rops(Oymabaskılarıyla tanınan Belçikalı ressam ve grafik sanatçısı Félicien Rops (1833-1898).) ya da karamsar, fantastik Alman okullarından gelen bir gravürcü, şöyle bir resim çizebilirdi: Bir böcek kadar insanlıktan uzak dev bir hayvan, yere serilmiş yiğit bir Kerubi’nin(Yahudi, Hıristiyan ve İslam geleneklerinde, insan, hayvan ya da kuş özellikleri taşıyan kanatlı göksel yaratık ve arşın (Tanrı’nın tahtı) taşıyıcısı. Hıristiyan inancında en yüksek melekler arasında) tepesine dikilmiş, kırık kanatlarıyla beyaz ve altın sarısı zırhına küçümseyerek bakıyor.

Grock ne bir dua etti, ne de bir merhamet belirtisi gösterdi; ama zihni, arada sırada karanlık ve kudretli bataklığın bile canlı bir varlıkmışçasına harekete gelmesi gibi belli belirsiz harekete geldi; ve ne olduğunu bilmedikleri bir şey karşısında kendilerini ilk kez savunma gereğini duyan böyle insanların yaptıkları gibi, biricik inancını dile getirmeye, çıplak evren ve parlak aya karşı haykırmaya çalıştı.

“Alman İradesi bu eylemden önce ne idiyse şimdi de o, hiç değişmedi. Nedamet getirenlerin iradeleri gibi, o da, değişimler ve zaman karşısında asla sarsılmaz. Kayadan oyulmuş, yüzü hem geleceğe hem de geçmişe dönük bir yontu gibi zamana direnir.”

Önceki sayfa 1 2 3 4 5Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu