Kısa Korku Hikayeleri: “O ZAT”
Soğuk bir Aralık gecesiydi. Dışarıda kar camları dövüyordu. İçeride sobanın yalımları tavana yansıyordu. Yatağımda yatıyor, telefonumdan yüksek sadakat dinliyordum. Neden sonra kalktım, sobaya birkaç odun attım. Kovadaki odun bitmişti, bu gece uyumaya da niyetim yoktu, bu yüzden odun almaya aşağı inmeye karar verdim. Salona doğru yürüdüm, salonun ışığını açtım, merdivene inmeden önce fenerimi açtım ve aşağı inmeye başladım. Odunluk, binanın girişinde, bir merdiven boşluğundaydı. İnince bir elimle telefonun ışığını odunluğa tutarak bir elimle de odun doldurmaya başladım. O sırada sırtımda soğuk bir nefes duydum, ürpermiştim, o an ki korkuyla ne yapacağımı bilemedim. Birkaç saniye sonra ne olursa olsun diyerek hemen arkama döndüm, hiçbir şey yoktu. Fakat korkum geçmemişti, kovamı alıp hızlı adımlarla merdivenlerden çıktım ve eve girdim. Eve girdiğimde yaktığım ışık sönmüştü, biraz daha ürpererek anahtara bastım, yanmadı. Belki elektrik kesilmiştir dedim, sobanın yandığı odaya girdim, oranın anahtarına da bastım, yanmıştı ışık. Kendimi ampül patlamıştır, her zamanki şeyler diye telkin etmeye başlamıştım ki odanın ışığı da söndü. Buhrana girdiğimi düşünmeye başlamıştım artık… Sobaya odunları atıp yatağıma uzandım, uyumaya karar vermiştim, bu sefer bir türkü açtım. Hasan Özel’in yanık sesiyle uykuya daldım.
Rüyamdan bir sarsıntıyla uyandım, deprem mi oluyordu? Tavandaki ampule baktım hemen sallanmıyordu. Peki neydi bu sarsıntı? Sanırım bu gece zihnim bana türlü türlü oyunlar oynuyordu. Korku, bir yerden kaçıp düşünceme sığınmıştı ki birkaç tesadüfle iyice büyüyordu.
Mutfağa gidip bir bardak su içmeye karar verdim, fenerimin ışığını açarak mutfağa ilerledim, korkumu düşünmemek için bir türkü tutturdum, mutfağın ışığını açarak bir bardak aldım ve suyumu doldurup içtim. O sırada mutfağın tül perdesinin arkasında bir karartı gördüm, türkü kesildi kaldı dudağımda, bardak kaldı elimde öylece, dondum… Sonra ışık söndü, tekrar yandı, o şey kayboldu, ben yerime mıhlanmıştım sanki… Birkaç dakika sonra çözüldüm, bardağı yerine bırakıp ışığı kapatıp içeriye döndüm.
Döndüğümde kendi kendine sönen ışık açılmıştı. Artık kendimi teskin edemezdim. Evden kaçıp gidesim vardı ama bu karda kışta, sokağa çıkmak daha kötü olurdu. Apartmanda kimse yoktu, annemlerse çok uzaktaydı birkaç gün gelmeyecekti. Mecbur uyumaya çalışarak gündüzü bekleyecektim. Birkaç saat debelendikten sonra uyumuşum.
Kabuslarla sürekli bölünen uykumdan uyandığımda sabahın altısıydı saat. Henüz hava aydınlanmamıştı. O sırada bir ses duydum kulağımın dibinde, kabuslarımın sesini. Bilmediğim bir dilde bir şeyler söylüyordu, bu bir kabus olamazdı, az önce uyanmıştım. Kendimi çimdikledim, acıyı hissettim, ben gerçekten duyuyordum sesleri, deliriyor muydum yoksa? Bu kadarı yeter! Kaçıp gidecektim artık bu evden. O sırada yanımdaki camdan bir ışık yükseldi, onun içinden periler kadar güzel bir kız çıktı ve akan nehirler kadar berrak sesiyle bana ”benimle gel, kurtulacaksın” diyerek elini uzattı. Tam camı açıp eline uzanıyordum ki bir rüyadan uyanır gibi oldum gözlerimi açtığımda bir ayağım pencereden dışarı doğru sarkmıştı. Zamanında bilincim uyanmasaydı belki de düşecektim.
Hemen banyoya koştum, bir abdest aldım, sabahı kılıp dualar okudum hep. O sırada gün aydınlanmış, bütün korkular yeryüzünden sıyrılıp gitmişti.
Öğlene doğru annemler geldi, oturduk, çay içtik, cenazeden dönüyorlardı, yorgunlardı, biraz yatıp dinlendiler.
Akşama doğru yemekten sonra çay faslında bu yaşadığım durumu annemlere anlattım. Annem,epeyce korkmuştu, okuyup üflemeye başladı hemen. O sırada babam düşünüyordu neden sonra sordu ”Kaçta uyanmıştın sen ?” ”En son hatırladığım saat altı sıralarıydı…” dedim. Annemin gözünde hayret duygusuna benzer bir ışık ışıldadı o sırada. Babam biraz düşündü ve dedi ki ”Kızım, yolda mola vermiştik biz… Oturmuş çay içiyorduk, o sırada temiz yüzlü bir zat geldi yanımıza, seksen yaşlarında bir amcaydı. Bize susuz olduğunu, günlerce yolda olduğunu söyledi. Benim işaretimle ablan hemen su alıp getirdi, o amca hemen suyu içti. Biz de sıcak bir çorba içip içmeyeceğini sorduk, sağolun bu bana yetti dedi, ısrar edince saat altı olmuş, beni bekler o çaresiz çocuk, uyandırmalıyım diyip yürümeye başladı, o sırada otobüs kalkıyordu ona yetişmeye çalışırken arkamı döndüm bir baktım yoktu ama mümkün değildi yaşlı bir adamın bu hızla gözden kaybolması.. Söylediği sözleri düşüne düşüne, nasıl kaybolduğunu anlamaya çalışarak geldim bu yolu… Demek ki hikmeti buymuş. O çocuğun sen olduğunu düşünüyorum kızım, Allah kurtardı bizi Allah…”
Not: Yaşanmış olaylardan esinlenilmiştir fakat kurgudur. Serinin devamını isteyenler yazsın.
Dipnot: İzinsiz almayınız, özellikle de izinsiz alıp seslendirmeyiniz.
Yazar – Hilal Maviş