Dünya Klasikleri

Hikaye Oku; Mahşerin Üç Atlısı

Hikaye Oku; Mahşerin Üç Atlısı

Hikaye

Bay Pond’un, beylik kibarlığı ve çelebiliğine karşın bende uyandırdığı bazen ürkütücü olabilen garip etki, sanırım, kimi çocukluk anılarımla ve adının yaptığı belli belirsiz çağrışımla ilgiliydi. Babamın eski bir dostu olan bu adam bir devlet memuruydu; anlaşılan, benim çocuk hayal gücüm her nasılsa Bay Pond’un adını bahçedeki havuzla karıştırıyordu. Şimdi düşünüyorum da, Bay Pond’un her nasılsa gerçekten de bahçedeki havuza benzediği söylenebilirdi. Olağan zamanlarda bir havuz kadar dingin ve pürüzsüzdü, yeri, göğü ve gün ışığını yansıtırken bir havuz kadar parlaktı. Ama yine de, bahçedeki havuzda bazı tuhaflıkların olup bittiğini biliyordum. Pek ender, yılın bir iki günü de olsa, nedendir bilinmez, bambaşka bir görünüm alırdı; bazen dingin duruluğundan bir gölge geçip gider ya da bir ışıltı yanıp söner, kimi zaman da suyun yüzünde bir balık, bir kurbağa, hatta daha da acayip bir yaratık görünüverirdi. Ben Bay Pond’un içinde de canavarlar bulunduğunu bilirdim: Kafasında bir an yüzeye çıkıp sonra yeniden dibe dalan canavarlar. Bu canavarlar Bay Pond son derece uysal ve aklı başında sözler ederken birden beliriverirdi. Kimileri onun en aklı başında sohbetinin ortasında birden aklını kaçırdığını sanırdı. Ama onlar bile aklını çabucak yeniden başına topladığını kabullenmek zorunda kalırlardı.

Gerçi bu da genç bir zihnin uydurduğu budalaca bir fantezi olarak görülebilir, ama Bay Pond’un kendisi de bazen bir balığı andırırdı. Davranışları yalnızca çok kibar değil çok da sıradandı; jestleri bile sıradandı, o tuhaf ve gelişigüzel konuşmalarından birini yaparken sonunda ciddileşmek zorunda kaldığında sivri sakalını ikide bir çekiştirme huyunu saymazsak tabii. Böyle anlarda baykuş gibi öylece önüne bakar, sakalını çekiştirip dururdu; ağzı ipleri yerine sakalı olan bir kuklanın ağzı gibi aralanır, bu da karşısındakinde gülünç bir etki uyandırırdı. Ağzının hiç konuşmadan garip bir biçimde açılıp kapanması ile bir balığın ağzını açıp yutkunması arasında şaşırtıcı bir benzerlik vardı. Gelgelelim bu birkaç saniyeden fazla sürmez ve o anda ağzından çıkmak üzere olan tatsız sözü gerisingeri yutuverirdi.

Bir gün, ünlü diplomat Sir Hubert Wotton’la sessiz sakin sohbet ediyordu; bizim bahçede rengârenk tenteler, kocaman güneşliklerin altında oturmuş, benim onu patavatsızca benzettiğim havuzu seyre dalmışlardı. Dünyanın her ikisinin de çok iyi bildiği, ama Batı Avrupa’da çok kişinin bihaber olduğu bir yöresinden, Pomeranya, Polonya, Rusya ve daha başka yerlerde turbalık ve bataklığa, sözün kısası anladığım kadarıyla Sibirya bozkırlarına dönüşen geniş ovalardan söz ediyorlardı. Bay Pond, bataklıkların iyice derinleştiği, gölcükler ve ağır ağır akan nehirlerle kesildiği bir bölge boyunca, iki yanı dik ve sarp tek bir yolun uzandığını anımsıyordu: Bir yayanın tehlikesizce geçebileceği bu düz yol iki atlının yan yana geçebileceği kadar geniş değildi. Hikaye de burada başlıyordu.

Hikaye, çok eski bir zamanda değilse de, atlılardan günümüzdekinden çok daha fazla yararlanıldığı, ama savaşçıdan çok ulak olarak kullanıldıkları bir zamanda geçiyordu. Yeryüzünün o yöresini yerle bir eden pek çok savaştan biri sırasında demekle yetinebiliriz – kuşkusuz o denli el değmemiş bir doğayı yerle bir etmek ne kadar mümkünse. İşin içine ister istemez Prusya düzeninin Polonya ulusu üstündeki baskısı da girmiyor değildi, ama meselenin politik yanını yorumlamaya ya da doğrularıyla yanlışlarını tartışmaya ne hacet. Başınızı ağrıtmadan, Bay Pond’un karşısındakini bilmece gibi bir hikâyeyle eğlendirdiğini söylemekle yetinelim.

“Umarım, Krakowlu şair Paul Petrowski’yle ilgili o heyecan verici olayı hatırlıyorsunuzdur,” dedi Pond; “o günlerde oldukça tehlikeli iki şey yapmıştı: Krakow’dan ayrılıp Poznan’a yerleşmek ve şairlikle yurtseverliği birleştirmeye çalışmak. O sıralar oturduğu kasaba bataklıktan geçen uzun yolun tam doğu uçundaydı ve Prusyalıların eline geçmişti; Prusya komutanlığı doğal olarak o bataklık deryasını aşan biricik köprünün başını tutmayı ihmal etmemişti. Ama bu özel harekât için kurdukları karargâh bataklıktan geçen yolun batı ucundaydı; ünlü Mareşal Von Grock başkomutandı ve hâlâ gözdesi olan eski alayı Beyaz Süvariler o set çekilmiş uzun yolun başlangıcına en yakın yerde bekliyordu. Hiç kuşkusuz, alev rengi kılıç kayışları asılı o harikulade beyaz üniformaların en ince ayrıntısına kadar her şey pırıl pırıldı; çünkü bütün dünya haki üniforma kullanmaya henüz başlamamıştı. Bunun için onları suçluyor değilim; bazen düşünüyorum da, bir zamanların görkemli hanedan armaları çağı, doğa tarihiyle ve bukalemunlarla kınkanatlılara tapınmayla birlikte gelen renk öykünmeciliği çağından daha hoştu galiba. Her neyse, Prusya ordusunun bu yaman süvari alayı hâlâ kendi üniformasını giymekteydi ve birazdan anlayacağınız gibi bozgunun etkenlerinden biri de buydu. Ama sorun yalnızca tektipte değil, tekdüzenlilikteydi. İşlerin kötü gitmesinin nedeni, disiplinin fazla sıkı olmasıydı. Askerlerinin Grock’un emirlerinden dışarı çıkmayı asla göze alamamaları, onun istediğini yapamamasına yol açtı.”

Wotton, iç geçirerek, “Galiba bir tezat var burada,” dedi. “Şüphesiz hepsi çok zekice; ama aslında baştan aşağı saçma, öyle değil mi? Ah, bilmem mi, herkes genellikle Alman ordusunda fazla disiplin olduğunu söyler. Ama bir orduda çok fazla disiplin olamaz ki.”

Pond, “Ama ben bunu genel anlamda söylemiyorum ki,” dedi sızlanırcasına. “Özellikle bu özel vaka için söylüyorum. Askerleri emirlerine harfi harfine uyduğu için yenildi Grock. Hiç kuşku yok ki, askerlerinden yalnızca biri emirlerine uymuş olaydı, sonuç bu kadar kötü olmazdı. Ama askerlerinden ikisi de emirlerine uyunca – eh n’apsın, zavallı koca domuzun hiç şansı kalmadı.”

Wotton, kıs kıs gülerek, “Yeni askeri nazariyeni çok tuttum,” dedi. “Alayda bir askerin emirlere uymasına bir diyeceğin yok; ama iki asker emirlere uyunca sana göre Prusya disiplini biraz fazla ileri gitmiş oluyor.”

1 2 3 4 5Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu