Bilim Kurgu Hikayeleri – Cehennem Kulesi (İkinci Bölüm)
“Yavaşlayın!” diye bağırdı Şahset, süratle dönen tahta tekerleklerin gürültüsünü ve rüzgarın uğultusunu yaran sesiyle.
Erdinç bir eliyle atının dizginlerine asılırken, diğer eliyle, kulenin çevresini döne döne yukarı çıkan toprak yolun kenarında öbeklenmiş zehirli çalıların arasındaki kıpırtıları işaret etti.
“Bıçınlar.” dedi Şahset.
Kuledeki leşlerle beslenen bu kemirgen yaratıkların bizi izleyen kırmızı gözleri, yanından geçtiğimiz çalıların arasında kor gibi parlıyordu. Kulenin etrafını dolanan yokuşu tırmanan tekerleklerin gıcırtısı ve nalların takırtıları onları epey ürkütmüş gibi görünüyordu.
Art arda çakan yıldırımlar şimdi kulenin çevresini sarmış etçil ormanları ve binlerce yıl boyunca taş bloklardan ufalanmış iri taneli malzemelerin biriktiği düzlüklere yerleşmiş göletleri aydınlatıyordu.
Kulenin yapımında kullanılmış kahverengi taş blokların aralarına ve çatlaklarına kök salıp yola doğru uzanmış olan dikenli bitkilerin geniş yapraklarındaki yapışkan diller, dikkatsiz bir avın kendilerine çarpması için sabırsızca titreşiyordu. Oldukça geniş olan yolun kenarları, yukarıdan bir yerlerden kopup yuvarlanmış olan, yosun tutmuş dev kayalarla doluydu ve çoğunlukla bunların üzerlerinde küçük kemirgen yaratıklar koşuşturuyordu. Duvarlardaki oyuklara ve mağara ağızlarına tünemiş olan yırtıcı kuşlar tuhaf çığlıklar atarak birbirlerine sokuluyorlardı. Mağaralar bu tür hayvanların yanı sıra ilkel insanlara da ev sahipliği yapıyordu. Bunlar genellikle toplayıcılıkla hayatlarını sürdüren ve ne kemikten alet yapabilecek ne de hayvan derilerinden kendilerine kıyafet biçebilecek yeteneğe sahiplerdi. En ölümcül silahları, süratle koşan bir bıçının arkasından beceriksizce savurdukları bir taştan öteye gitmezdi. Hayvan ya da insan leşleri için bıçınlarla aralarında zaman zaman büyük mücadeleler yaşanırdı. Derileri soğuğun ya da zehirli bitkilerin işleyemeyeceği kadar kalın olduğundan, çıplak dolaşmaları onlar için hiçbir sorun teşkil etmezdi. Yaşam alanları kulenin karanlık kuytuları olduğu ve avcılıkla uğraşmadıkları için görme yetileri fazla iyi değildi, ama bozulmaya başlamış bir cesedin kokusunu kilometrelerce öteden alabilecek kadar hassas burunlara sahiplerdi ve kulede yaşayan tüm canlılar gibi onlar da şeytanların kanat seslerini uzak mesafelerden duyabilecek kadar iyi işitirlerdi. Genellikle üçerli beşerli gruplar halinde yaşarlardı ve bir araya gelip bir kabile oluşturmak yapabilecekleri en son şeydi.
Rüzgar ve yağmur yavaşladığından beri havadaki leş kokusu daha da hissedilir olmuştu. Yolun ortasında boylu boyunca yatan kurtlanmış bir at cesedinin karnındaki yarığa başlarını daldırmış olan iki ilkel insan bizi fark edince ziyafetlerini yarıda bırakıp yol kenarındaki kayaların ve geniş yapraklı bitkilerin arkasına kaçtı, ama onların ve onlar gibi diğerlerinin de bir yerlerden bizi gözetlediklerine emindik. Onları umursamıyorduk, çünkü hırsızlıkta iyi olmaları dışında, bizim için yerdeki dikenli bir ottan daha tehlikeli değillerdi, ama yine de Şahset arabacıya hızlanması için işaret etti ve ardından Turan kırbacını, arabayı çeken atların üstünde şaklattı. Gürültüyle burunlarından soluyan atların çektiği araba bize ulaştığı esnada ilkeller kulak tırmalayan çığlıklar atmaya başladılar ve hemen sonrasında onlarcası kayaların ve bitkilerin ardından fırlayıp koşarak mağaralara akın etti. Onları bu denli korkutan şeyin ne olduğunu ise kulenin yukarı kısmında bir gümbürtü koptuğunda ve yer şiddetli bir şekilde sarsıldığında fark ettik; gökyüzünde dönen bulutların içinden başını uzatmış olan bir şeytan, dev dokunaçlarıyla kulenin tepesinin bir yüzünü sıyırıyordu. Belli ki o bölgede hareket eden lezzetli bir şeyler görmüştü. Yukarıdan yağan toz bulutunun içinden yuvarlanarak gelen dev kaya bloklarını görünce “Dağılın!” diye bağırdı Şahset.
Çılgına dönen atlar şahlanıp koşmaya başladılar ve az sonra birkaç kaya yanımızdan geçip aşağıdaki düzlüğe çakıldı. Kocaman bir taş blok isabet ettiği yolun kenarını bir atlıyla birlikte alıp aşağı götürdü. Önümüze düştükten sonra bana doğru, yokuş aşağı gelen bir kaya yanımdan geçip gitti ve ardımdaki adamı atıyla birlikte altına aldı. Sandığı taşıyan araba, Turan’ın maharetli elleri sayesinde bir kaya bloğundan son anda kurtuldu, ama yuvarlanmaya devam eden aynı bloğun sonrasında atıyla birlikte aşağıya attığı adam maalesef ki o kadar şanslı değildi.
Sarsıntılar sona erdiğinde ve toz bulutu dağıldığında, verdiğimiz kayıpların tahmin ettiğimizden çok daha fazla olduğunu gördük. Mağaralarından çıktıklarını fark edemediğimiz ilkeller, doğal görevlerini yerine getirebilmek için, yolun kenarındaki uçurumun yamaçlarına düşmüş ölülerin ve ölmeyi başaracak kadar şanslı olamayanların başlarına çoktan toplanmışlardı.
Yazar – GENESİS
Hikayenin Bölümleri
Hikayenin 1. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 3. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 4. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 5. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 6. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Çok geniş bi hayal gücün var
başarılı olmus
Çok güzel bir hikaye yazarı tebrik ediyorum.
Teşekkür ederim yorumlarınız için, beğenmenize çok sevindim