Neden Böylesin Diye Sorma
Hani ağlatan hikayeler vardır ya, işte benimde böyle bir hikayem var. Hem de öylesine yaşanmış ki derinden, ben bu yaşadıklarım yüzünden yıllardır ağlıyorum.
Ben küçük bir şehir de yaşadım. Sevmeyi, sevilmeyi, dostluğu, kardeşliği hepsini bu küçücük şehrimizin küçük ve sevimli mahallesinde öğrendim.
Şehir küçük olunca haliyle mahalle etkileşimi daha çok oluyor, arkadaşınız fazla oluyor. Aileniz geniş oluyor. Ama bu arkadaşlar arasında sonuna kadar güvendiğin, her şeyini bilen, her şeyini paylaştığın, sırrını, ekmeğini, paranı, sigaranı. Deli gibi kavga edip 10 dakka sonra barıştığın, dert ortağım diyebileceğiniz can dostunuz az olur. Ya da zor bulunur bu devirde.
İşte dostlar ben buldum böyle birini. Vardı benim böyle bir dostum. O küçücük şehrimizin, o küçük mahallesinde, koca yürekli kardeşimle hayatımın en güzel günlerini yaşadım.
Biz son tek kalan sigaramızı paylaşırdık, cebimizdeki para senin benim değildi, kimde ne kadar varsa ikimizindi, yeri geldi son lokma ekmeğimizi paylaştık. Ben yada sen değil, BİZ’dik. Her şeyimi ona emanet ederdim. Sigara hariç, hiç bir şeye ihanet etmezdi. Başıma bir iş geldiğinde arayacağım ilk numara, çalacağım ilk kapı onundu. Okulu asar, internet cafeye giderdik. Birlikte çok eğlenirdik. Onda olan herşeyi alırdım, ben verene kadar hiç istemezdi bile. Arada onun eşofmanını falan çalardım, ertesi gün giyip yanına giderdim. “Benden daha çok yakışmış sana.” Derdi.
Saçlarını çok severdi, iyi bakardı. Yalnız benim saçlarım düz olduğundan, hemen uzardı. Bu da Onu biraz kıskandırırdı. İşte böyle güzeldik biz.
Zamanla can dostum, kardeşim, zayıflamaya başladı. Halsizlik belirtileri iyice arttı. Daha sonra öğrendik ki beyinde bir bölge sorun varmış. Tabi ki bunu ona kimse söyleyemedi. Üzüntüden günlerce uyumadım, hep ağladım. Yanına gidemedim. Nasıl davranırım bilemedim.
Zaman ilerledikçe doktora gitme aralığı sıklaştı. Üzüntümüzü belli etmemeye çalışıyorduk. Son gittiğinde doktor, ” Saçını kesin gelin, tedaviye hastanede devam edeceğiz.” Demiş. Annesi, bir kaç gün yalvarmış saçlarını kestirmesi için, ancak ikna edememiş. Beni aradı. Hemen gittim.
Bana “Neyin var.” Dedi. “Neyim olucak oğlum, maşallahım var.” Dedim. “Hayır, sende bir haller var.” Dedi. “Annem”, dedim. “Saçımı kesmem için zorluyor, ona sıkkın canım.” Dedim. “Seninki de mi” Dedi.
O zaman ona, “abi ikimizinki de zorluyor, bizde eski zamanlarda ki gibi yarış yapalım, hangimizinki daha hızlı uzayacak, gel kestirelim kiminki hızlı uzuyor belli olsun” Dedim. Böyle olunca ikna oldu. “Nesine lan”, dedi. Ben de “yazın gideceğimiz internet kafelerin hepsini ödemeye,” dedim. “Yaza kim öle kim kala,” dedi. “Bi dakka,” dedim. Tuvalete koştum, başladım ağlamaya. Sonra toparladım kendimi, gittim yanına. “Geldim, Hadi gidelim, kazıtalım şu kafaları,”dedim. “Tamam.” Dedi. Ayağa kalktı. Başı döndü, düşer gibi oldu. Sonra “Son zamanlara çok sık oluyor bunlar, neden acaba,” dedi. Ben de “Güneş geçmiştir kardeşim,” dedim. Sonra çıktık.
Bizim berber eve çok yakındı, yürüyerek gittik. Müşterisi yoktu. Hemen aldı bizi. “Bak dedim ilk ben kazıtıyorum, ona göre,”. Sıra buna gelince direndi yine. O ara başı döndü, yere düştü. hemen hastaneye yetiştirdik. Acil ameliyata aldılar. Arkadaşım gözlerini açtığında, saçlarını kazımışlardı ve cihazlara bağlıydı. O’nu ilk defa böyle görmüştüm. Bu bile bana ne kadar çok acı vermişti.
Mecbur, olan biteni anlattık, ağlamaya başladı. Ayna istedi, kendine baktı. Sonra döndü bir de bana baktı, hafif bir tebessümle “hala senden yakışıklıyım,” dedi. Orda bile güldürdü bizi. “Meraklanma,” dedim. Burdan çıkınca yarışı bitireceğiz.” Sonra; “Bana söz ver, ben saçımı uzatana kadar sen de uzatmıyacaksın, sende kazıtacaksın, beraber uzatıcaz.” Dedi. “Tamam”. Dedim. Her hafta düzenli olarak saçımı kazıttım. Bir sonraki hafta berberden çıkıp hastaneye, yanına gittim. Odanın kapısı açık ve boştu. Hemşirenin birine sordum, içerideki hasta nerde acaba,” diye. hemşire başını önüne eğdi,”şeeyyy” dedi. Anladım. “sus.” Dedim. Dizlerimin bağının çözüldüğünü şu an bile hissediyorum. Yere doğru çökerken, boğazımda oluşan düğüm yüzünden, bağıramıyor ve yutkunamıyordum. Gözümden düşen ilk damla, sanki yaş değil, gözüm akıyordu.
Ben ömrümce böyle bir acı yaşamamıştım. Kardeşim dediğim adamı, ne yaşatmaya, ne de kendimi öldürmeye gücüm ve cesaretim yoktu. O an etrafımdaki insanların bana bakan gözlerini hala görüyorum. Benim dünyam kayarken, anlamsızca “nolmuş” diye merakla bakıyorlardı. Orda bayılmışım. Kendime geldiğimde ailem yanımdaydı. Tekrar ağlama başladım. Bu durum, günlerce, haftalarca sürdü.
Unutmak saygısızlık olurdu. Ama hatırlamakta beni öldürüyordu. . Ben hala KEL’im. O günden beri hiç saçımı uzatmadım, çünkü bir söz verdim. Biz saçımızı beraber uzatacaktık ve ben bu sözü beraber uzatacağımız güne kadar tutacağım.
Benden size bir tavsiye, ya etrafınızdakilere çok bağlanmayın, yalnız olun eşiniz, dostunuz yada akrabanız olmasın, varsa da birlikte geçirdiğiniz her anı öyle bir yaşayın ki o gidince hiç pişman olmayın.
valla çok duygulandım allah herkese sabır huzur neşe versin allah kimseye acı göstermesin düşmanım başına vermesin allah yardımcın olsun kardeşim inş cennette buluşursunuz amin.
aynısını bende yasadım can dostumu kaybettim öleli sekiz sene oldu ve hala birgün bile unutmadım öyle birini bulursanız kıymetini bilin çünkü giden bir daha geri gelmiyor anıları bile sana yetiyor yoklugu ise kahrediyor
Allah rahmet eylesin kardeşim ama sen saçını uzat ona vereceğin en güzel hediye mezarı başında okuyacağın kur’an dır ne kadar biliyorsan yani bir fatiha olabilir.. Allah yardımcın olsun geride kalmak daha zor rabbim sabrı cemil versin sana..