Gizemli Yolculuk Hikayesi -Mektup- 2. Kısım 6. Bölüm

Mektup

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Mektup- 2. Kısım 6. Bölüm

Dr. Burak, atını durdurunca arkadaşını kanlar içerisinde yerde yatarken gördü. Arkadaşı attan düştüğünde başını yere çarpmış ve çarpmadan dolayı bayılmıştı. Yere düştüğünde kafası kırılmış ağzından, burnundan ve kafasından kanlar geliyordu.

Dr. Burak, yerde kanlar içerisinde kalan arkadaşını görünce bir an için ne yapacağını şaşırdı. Elleri, ayakları birbirine dolandı. Şimdiye kadar birçok yaralı görmüş ve tedavi ettiği halde hiç telaşlanmamış ve elleri, ayakları birbirine dolanmamıştı. Acaba, şimdi neden böyle olmuştu. Belki de çok yakın arkadaşı olduğundan dolayıydı. En yakın arkadaşının başına bir iş geldiğinde telaşlanacağını hiç hesap etmemiş, bunun içinde böyle bir durum başına geldiğinde ne yapması gerektiğini öğrenmemişti.

Elleri ayakları birbirine dolandığından onbeş yirmi dakika kadar bekledi. Bu süre içerisinde kendini toparlayıp Hasan’ın yanına vardı. Onu hafifçe beline kadar doğrultu. Cebinden temiz mendil çıkartarak arkadaşının yüzünü gözünü sildi.  Çantasından çıkardığı ilaçlarla yüzünü temizledikten sonra yaraların üzerine sardı ve beklemeye başladı. Bu arada, yıllardır bu işi yapıp heyecanlanmamasına rağmen, heyecanlandığını hissediyor, elleri ayakları titriyordu.

Dr. Burak, bu titremeler esnasında neden birden bire heyecanlandığını düşündü, ama bir türlü neden birden bire öyle titremeye başladığını anlayamadı. Onları düşünürken etraftan sadece kuş sesleri geliyor arada bir cırcır böcekleri ötüyorlardı. O şekilde kendine gelip ayağa kalkmaya başladığı sıra gece olmuş göz gözü görmez olmuştu.

Karanlık çöküp göz gözü görmez olunca içini korku kapladı. Etraftan küçük bir çıtırtı gelse bile ödü kopuyor, kendi kendine ‘hele bir sabah olsa da etrafı görebilsem. Belki o zamana kadar da arkadaşım Hasan kendine gelir’ diye söylenip duruyordu. Sabaha kadar, korku içerisinde yaralı arkadaşının yanında onun kendine gelip ayılmasını bekledi. Korku içerisinde olduğundan gözlerine uyku girmedi ve bir an olsun gözlerini kırpmadan etrafına öylece bakıp durdu.

Sabaha karşı uykusu gelip gözlerini yumdu, derin uykuya daldı. Rüyasında eşini ve küçük kızını gördü. Eşi ve küçük kızıyla piknik yapıyorlar, birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Gördüğü bu güzel manzara piknik alanına birden bire sisin çökmesiyle bozuldu. Sis çökünce kızının yüzü kıpkırmızı kesildi. Ardından ağlamaya başladı. Ağladıkça gözlerinden gözyaşı yerine kan geliyordu. Kızını o şekilde görünce korkup ‘neler oluyor burada’ dercesine etrafına bakındı.

Havada hiçbir bulut olmadığı halde, piknik yaparken birden bire neden sis çökmüştü. Kızı gülerken neden yüzü kızarıp ağlamaya başlamıştı. Kafasında bu sorular dönerken kızı ağlamayı bırakıp, ‘baba, bizi neden bırakıp gittin. Bak annemle ne sıkıntılar çekiyoruz’ dedi ve eliyle işaret ederek annesine bakmasını istedi. Kızının sitem dolu sözlerini kalbi sıkışarak dinledi ve eşine dönüp baktı, ama bakmaz olaydı. Eşinin yüzü, gözü, her tarafı kanlar içerisindeydi. Ayrıca ağlıyor, sürekli ‘bizi bırakıp neden gittin’ diyordu. Onun bu sözleri karşısında ne diyeceğini bilemedi ve suçlular gibi başı yere eğdi. Bir müddet sonra başını yerden kaldırdı. Eşinin kanlar içerisinde kalan yüzünü temizledi. Ellerini şefkatle tutarak ona:

– Biliyorsun, uzun bir yolculuğa çıkmak için hazırlık yapıyordum ve bu yolculuk sırasında bana eşlik edecek bir arkadaş arıyordum. Sonun da karşıma Hasan çıktı ve senden izin alarak yola çıktım, dedi. Eşinin yüzü bu sözlerden sonra öyle bir güzelleşti ki, yüzündeki bu güzelliği daha önce hiç görmemişti. Eşi, ‘Peki o zaman, bak şuraya ne görüyorsun’ dedikten sonra o güzel yüzü ve eliyle piknik alanındaki ağaçlık alanı gösterdi.  Onun gösterdiği alana bakınca Hasan’ın kanlar içerisinde kendilerine doğru geldiğini gördü. Hem kendilerine doğru geliyor, hem de ‘Arkadaşım, bak ne haldeyim. Onun için ne olur bana yardım et’ diyordu.

Eşi, arkadaşını gösterdikten sonra kendisine doğru dönerek:

– Mademki arkadaşınla beraber yola çıktın, öyleyse uyanda arkadaşına yardım et, dedi ve ortadan kayboldu. Kaybolan eşinin ardından koşarken, kızı da kayboldu. Piknik alanındaki ağaçlar bile teker teker kaybolmaya başladı. Eşinin, kızının, onların ardından ağaçların kaybolmasını korku içerisinde izledi. Sağa sola bakıp ağlayarak yere eğildi. Ellerini başının arasına aldı ve o şekilde uyandı.

Rüya görüp uyandığında güneş doğmuş, her tarafı ısıtmaya başlamıştı. Arkadaşı inliyor, ‘Sizi buluşturacağım, sizi buluşturacağım. Birbirlerinize mutlaka kavuşacaksınız’ diye sürekli sayıklıyordu.

Yaralı arkadaşının hali içler acısıydı. Bir an evvel uygun bir yere yatırılmalı ve o şekilde tedavi edilmesi gerekliydi. Ama etrafta böyle bir yer hiç görünmüyordu. Hasan’ın can yoldaşı Karabaş bile onun içler acısı halini görüyor, etrafında fır dönüyordu.

Dr. Burak, Hasan’ın içler acısını görünce gördüğü rüya aklına geldi. Bundan dolayı hiç vakit kaybetmeden ayağa kalktı. Atını bağladığı yerden çıkardı. Yaralı arkadaşını, onun üstüne güzelce yerleştirdikten sonra diğer ata da kendisi bindi. Tam gitmeye başlamışken uzaklardan birilerinin geldiğini gördü. Onu görünce ‘belki bu gelen adam bize yardım edebilir’ düşüncesiyle gitmekten vazgeçip onun gelmesini bekledi. Bu gelen kişi saçı başı dağılmış, üstü başı yırtılmış genç bir adamdı.

Karşısına çıkan bu adam, görünüşüne bakılırsa yardıma muhtaç bir adama benziyordu. Onun muhtaç halini görünce, hem derdiyle dertlenmek hem de yaralı arkadaşını tedavi edebilecek bir yer bulabilmek maksadıyla adama yaklaşarak:

– Bir derdin mi var? Diye sordu. Adam, bu soru üzerine başını yavaşça kaldırarak atın üstündeki Dr. Burak’a bakarak:

– Beyim, belli ki sen iyi bir adama benziyorsun. Evet, benim bir derdim var, ama senin bu derdime derman olup olamayacağını bilemiyorum.

– Anlat kardeşim, belki derdine bir çare bulabilirim.

– O zaman beni iyi dinle, dedi ve başından geçenleri tek tek anlattı. Dr. Burak, adamı dinledikten sonra ona:

– Bu anlattıklarından sonra, sana yardım etmek boynumun borcu oldu. Yalnız, arkamda taşıdığım yaralı arkadaşıma yardım etmem gerek. Onun için bana yardım eder misin?

Genç adam, kendisine yardım edeceğini duyunca Hasan’ın ayaklarına yapışarak:

– Bana yardım edip sıkıntımı giderirsen, bende size yardım eder ve bundan sonra senin yanından hiç ayrılmaz, hizmetçin olurum.

Genç adam, konuşurken hem köpeğe bakıyor hem de Hasan’la konuşuyordu. Hasan’ın güler yüzlülüğü ve köpeğin sevimli hali onun hoşuna gitmişti. Onlara karşı içinde sevgi dolu duygular meydana geldi ve onların sıkıntılarına çare bulacaklarına inandı. Genç adam, bu düşünceler içerisinde devam ede ede evine vardı. Ev, adamın anlattığı gibi bakımsız, baraka tarzı bir evdi. Evinde yaşlı bir annesinden başka kimsesi yoktu. Bir lokma ekmeye bile muhtaç haldeydiler. Komşuları bir şeyler getirip vermese, açlıktan ölebilirlerdi. Üstelik annesinin gözleri görmüyordu ve bakıma muhtaçtı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, adam evin kapısını açmış kendisini içeriye buyur etmişti. Bunları gördükçe kendi kendine şöyle söylendi. ‘Gerçek zenginlik, gönül zenginliğidir…’

Dr. Burak, evini içine girip içler acısı durumla karşılaşınca kendinden utandı. Kendisi ve ailesi, ayrıca kendisi gibi hiçbir şeye muhtaç olmayan kimseler var iken, Veli ve onun gibi olanlar bir ekmeğe bile muhtaç durumda idiler. İşte bu yüzden kendisinden utanmış şimdiye kadar bir şey yapamadığı için utanmıştı. İçeri girip içler acısı durumu görmesine rağmen yaralı arkadaşını tedavi etmesi gerekiyordu. Bu yüzden Veli’ye:

– Arkadaşımı tedavi edebileceğim bir yer gösterir misiniz? Diye sordu.

Veli, bu soru karşısında misafirlerini rahat ettirecek kadar yerleri olmadığı için üzülse de yapacak bir şey yoktu. Evlerine misafir gelmişti hem de yaralı bir halde. Bu yüzden yer göstermeli, misafirlerini rahat ettirmeliydi. Evin içi buna müsait olmamasına rağmen evin bir köşesine döşek serip üzerine ince bir battaniye serdikten sonra:

– Kusura bakmayın, evimizde sizi rahat ettirecek bir yer yok, ama yaralı arkadaşınızı şuraya yatırabilirsiniz.

Annesi, oğlunun sesini duyunca heyecanlandı ve ona:

– Veli, sen mi geldin oğlum, dedi ve ayağa kalkmaya çalıştı, fakat yerinden birle kıpırdayamadı. Çünkü belden aşağısı felçliydi. Bu yüzden de yerinden bile kıpırdayamıyordu.

Veli, annesinin heyecanlanarak ayağa kalkmaya çalıştığını görünce koşarak onun yanına vardı. Ellerini, yüzünü gözünü öptü ve ona:

– Anneciğim, zaten hastasın. Onun için kendini bu kadar zorlama.

– Oğlum, durumumu biliyor ve kabul ediyorum. Ama yinede endişe ediyorum. Çünkü senden başka da bana bakacak kimsem yok ve sen benim gören gözüm, işiten kulağımsın. Sende olmazsan ben ne yapar, ne ederim, dedi ve gözyaşlarına boğuldu.

– Tamam, artık ağlama anne. Bak, ben senin yanındayım ve ömrüm olduğu müddetçe senin yanında olacağım.

Annesi, oğlundan oldukça memnundu. Kocası iş amacıyla gidip geri gelmemiş, bu yüzden de aç susuz kalmışlardı. Oğlu o zamanlar daha on yaşındaydı ve yaşı küçük olmasına rağmen elinden geleni yapıyor, annesini ele güne karşı muhtaç etmek istemiyordu, ama nafile. Çünkü başlarına öyle bir bela sarılmıştı ki, bu bela peşlerini bırakmıyor. Nereye gitseler, nereye dönseler peşinden geliyordu. Bu bela yüzünden büyük oğlu daha fazla tahammül edememiş ve evlerini terk edip gitmek zorundan kalmıştı.

Yazan – Murat CANPOLAT

Hikayenin 1. Kısım Bölümlerini Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 1. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 2. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 4. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 5. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 6. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 7. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 8. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 9. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 10. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 11. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 12. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 13. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 14. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 15. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 16. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 17. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 18. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 19. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Kısım 20. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Exit mobile version