Gizemli Yolculuk Hikayesi -Mektup- 2. Kısım 20. Bölüm
Veli, babasının yanından ayrıldıktan sonra annesiyle beraber yaşadığı şehre vardı. Orada evine giderek kapıyı çaldı. Kapıyı annesi açtı ve aylardır göremediği oğlunu bir anda karşısında gördü. Onu bir anda karşısında görünce çığlık atarak olduğu yere yığıldı. O sırada içeride oturan kardeşi annesinin çığlığını duyunca koşarak kapıya vardı ve kardeşini gördü. Kardeşi, abisine görünce boynuna sarılarak:
– Sevgili kardeşim, uzun zamandır nerelerdeydin. Babamızı bulmaya gittin bir daha dönmedin. Söyler misin babamızı buldun mu?
Veli, abisinin üst üste soru sorması karşısında afallasa da kendini kısa sürede toparladı ve kardeşinin omzuna dokunarak:
– Hele dur, sakinleş. İlk önce annemizi içeriye taşıyıp uyandıralım, ondan sonra her şeyi anlatırım.
Veli, söylediği sözlerle kardeşini sakinleştirdikten sonra yerde baygın halde yatan annesini kucaklayarak içeri taşıdı. Onu koltuğun üstüne koyarak içeriden su alıp yüzüne su serperek kendisine gelmesini sağladı. Ondan sonra başından geçen bütün olayları anlatarak babasının annesini ve abisini yanına alıp gelmesini istediğini söyledi.
Annesi, bu haber üzerine gözleri parıldadı ve sevdiği insana kavuşmanın verdiği hazla işe koyuldu. Kısa sürede kendilerini toparladılar ve babalarının yaşadığı köye doğru yola çıktılar.
Fatih Baba, ağayı ikna edebilmek için yola çıktıktan sonra ağanın yaşadığı konağa vardı. Konağın önünde içeriye girmeden evvel kendi kendine ‘Umarım bu sefer ağayı ikna etmeyi başarırım’ dedi ve konağın kapısını çaldı. Konağın kapısını açan Konağın Kâhyası Mithat Efendi’ydi. Mithat Efendi, Fatih Baba’yı karşısında görünce ilk önce tanımadı ve ‘Ne istiyorsun be adam!’ der gibi baktı. Daha sonra onu tanıyınca kendisinden özür diledi ve içeriye davet etti.
Fatih Baba, içeriye adımını attığından itibaren işinin rast gitmesini diliyor, o şekilde yol alıyordu. Ağanın yanına varıncaya kadar o şekilde devam etti. Ağanın odasına adımını atınca durdu ve göğüs gererek derin bir nefes aldı. Daha sonra ağaya ‘merhaba’ deyip ona:
– Kerim Ağa, buraya gelişimin sebebi, der demez ağa onun sözünü kesip:
– Fatih Baba, biliyorsun seni sevip sayarım. Ama eğer ismini bile anmak istemediğim o adam için geldiysen hiç kendini yorma.
Fatih Baba, Kerim Ağa’nın sözlerinden sonra ne diyeceğini bilemedi. Ağzını açıp bir şeyler söylemek istedi, ama olmadı. Ağanın sözünden sonra, o adam için geldiğini nasıl söyleyebilirdi ki. Ama ne yapıp edip ağaya o adam için geldiğini söylemeli, meramını söylemeliydi ki genç adama verdiği sözü yerine getirebilmeliydi. Bu yüzden biraz düşündükten sonra:
– Kerim Ağa, bilirim sen iyi bir adamsın. Açları doyurur, kimsesizleri giydirir, evlenecek olanlara yardım edersin. Ama bu söylediklerimin aksine çok da gaddarsın. Hep senin dediklerinin olmasını ister, dediklerine karşı gelene olmadık işkencelere uğratırsın. Bu işkencelere maruz bıraktığın biride senin kızın ve kızını isteyen o adam…
Kerim Ağa, o adamın ismini duyunca Fatih Baba’ya eliyle işaret ederek susmasını istedi ve ayağa kalkarak odanın içinde birkaç tur attı. Daha sonra Fatih Baba’ya dönerek:
– Fatih Baba, buraya onun için gelme demedim mi, dedi hiddetli bir şekilde bağırıp çağırdı ve adamlarını sesleyerek yaka paça dışarıya attırdı.
Fatih Baba, Kerim Ağa’nın evinde uğradığı hakaretlerden sonra boynu bükük bir şekilde onun evine doğru bakarak:
– Ağa, ağa bir gün seninde aklın başına gelir, ama o zamanda iş işten çoktan geçmiş olur, dedi ve yaşadığı köye doğru yol aldı.
Fatih Baba, yaşadığı köye geri dönünce yıllardır hasretini çektiği ailesiyle karşılaştı. Onları karşısında görünce yılların verdiği hasretle onlara sarıldı. Ardından yere oturdu ve ellerini başına alarak ağlamaya başladı. Bir müddet öylece ağladıktan sonra kafasını kaldırıp eşiyle çocuklarına baktı ve onlara:
– Sevgili ailem, size ne diyeceğimi, size nasıl davranacağımı bilemiyorum. Şu an içim o kadar dolu ki, dedi ve ayağa kalkarak ailesine tekrar sarıldı.
Fatih Baba, ailesiyle hasret giderip onlara başından geçen olayları anlatırken Hasan ve Dr. Burak geri dönmüş onlara neşe ile bakıyorlardı.
Fatih Baba, ailesi ile hasret giderdikten sonra Hasan ve Dr. Burak’a doğru dönerek ağayla aralarında geçen olayları anlattı ve ne yapabileceklerini sordu. Hasan, olanları duyunca ona birkaç gün beklemesini söyledi ve ondan sonra konuşmalarının doğru olacağını bildirdi.
Hasan, Fatih Baba’yla konuşup ikna ettikten sonra Dr. Burak’ın yanına gidip ağaç kovuğunda karşılaştığı pirifâni adamı ve onun söylediklerini anlattı ve ondan sonra olacakları görmek için beklemeye başladı. Bu arada beklemeye devam ederken Hasan’ın aklına köpeği Karabaş geldi. Karabaş, köye geldiğinden beri ortalıkta görünmüyordu. O ortalıkta görünmeyince merak içerisinde kaldı. Bu yüzden onu aramak için ayağa kalktı. Yürüyerek kapıya vardı. Tam kapıyı açıp çıkacakken Fatih Baba’nın ona seslendiğini duydu. Onun sesini duyunca gitmekten vaz geçip geri döndü ve yerine oturdu.
Hasan yerine oturunca Fatih Baba ona:
– O düşünceli halin ne?
– Fatih Baba, bu köye gelmiş geleli Köpeğim Karabaş’ı göremiyorum. Acaba başına bir iş mi geldi. Az önce kalkıp dışarıya çıkmak istememdeki sebep de oydu.
– Tasalanma ona bir şey olmaz. O bir yolunu bulup çıkar gelir, o yüzden merak etme. Zaten mevzumuz da o değil.
– Haklısın Fatih Baba.
Aralarındaki bu konuşmadan sonra tam bir hafta geçti. Buna rağmen ne gelen vardı ne de giden. Fatih Baba ve ailesi daha fazla tahammül edemeyip ne yapabileceklerini konuşmak için Dr. Burak ve Hasan’ın yanına giderken, o sırada onlar pirifâni adamın söylediklerinin neden gerçekleşmediğini düşünüyorlardı.