GÖLBAŞI SAYMANA YASER-UN HÜSREV
Karanlık bir şubat akşamıydı. Kar soğuğu, evimin içindeki sıcaklığı esir almış ve söndürmüştü. Babamdan yadigar, sekiz tepenin ortasında, iki göz odası olan, börtü böcekten geçilmeyen bir evde yaşıyordum. Evimin on metre ilerisinde, iki üç tane muşamba parçasıyla örttüğüm kışlık odunlarım duruyordu.
Gece üçte sönen sobamı yakmak üzere odunlara doğru yürüdüm, karanlıkta nefes alıp veren bir karartı gördüm. Kalbi sanki bir tavşan kadar hızlı atıyordu, anlaşılan ürkmüştü. Ne olduğunu anlamak için tereddütsüz yürüdüm, saniyeler sonra gözlerime inanamadım. Karşımda normal bir kurt köpeğinin üç katı büyüklüğünde siyah bir kurt duruyordu. İçten bir mırıldanmayla, zifiri karanlığın içinde parlayan gözleri bana kitlenmiş durumdaydı. Hayatım boyunca böyle bir şey görmemiştim. Korkudan nutkum tutulmuş, ayaklarımdaki titremeye engel olamamıştım. Yavaş yavaş adımlarımı geri attım evin girişine az kalmıştı. Tepelerin birinden bir ses duydum, “saymana yaser-un hüsrev” diyordu ve hemen arkasından göremediğim bir topluluk, destur çekiyordu. Dehşete kapılmıştım, o devasa siyah kurt üzerime doğru koşuyor ve ben kaçacak gücü kendimde bulamıyordum. Durdum, sadece durdum. Kurt üzerimden zıplayıp seslerin duyulduğu tepeye doğru uluyarak hızlı bir şekilde koşuyordu, ardından kurt ufukta görünmez oldu ve bir ses daha “DESTUR”. Hemen ardından, sanki milyonlarca insan, tepeden aşağı iner gibi, ayak sesleri yankılanıyordu. Bastığım toprak titredi, yıldızlar gökten çekilip, yerine bulutlar hücum etti ve duyduğum sesler eskiden göl olan havzaya ulaştığında son buldu. Korkmuştum o gece sabahı zor ettim. Sabah ilk işim, seslerin geldiği o tepeye çıkıp bakmak oldu gördüklerime inanamadım. İki yüz metrelik bir alan içinde, yüzlerce taş ve bir büyük blok vardı. Blok taşın üstünde yazanlar aynen şöyleydi; yaserun hüsrev şerri sulh vehci sübah ne olduğunu anlayamamıştım fakat toplu bir mezar olduğu aşikardı. Evime koşarak geri döndüm ve on bir gün boyunca kurt’u penceremde görüp saymana yaserun hüsrev seslerini duydum ve dayanamayıp on birinci gün şehirde yaşayan akrabalarımın yanına yerleştim.
Anlattıklarıma kimse inanmadı, aradan geçen üç ay boyunca o topraklara adım atmadım ve en son bir gün öğle saatlerinde gittiğimde bütün eşyalarımın parçalandığını gördüm. Kapımda diş izleri, duvarlarımda pençe kazıntıları vardı, harap olmuş evime bir daha hiç dönmedim.
Yıllar sonra çocuklarımın çocukları o eve yerleştiklerinden iki hafta sonra kötü haber geldi. Rüyamda o siyah kurt dile gelip, “senin ikinci kuşağını sana karşılık kurban edeceğim” diyordu. Gazeteler aynen şöyle yazdı A.P, C.P ve çocukları S.P, Gölbaşında bir evde vahşi bir hayvan tarafından parçalanmış bir şekilde bulundu…
yok artık :O