Bahadır Efsanesi 1. Bölüm
Hikayemiz küçük bir köyde başlıyor. Bahadır annesi ile babasının sevinçle
karşıladıkları ilk çocukları, fakat Bahadır daha iki yaşındayken annesi karın ağrısından vefat eder. Baba tek çocuğu ile baş başa kalır. Bahadır babası tarafından halasının yanına yollanır, orada halasının çocukları ile birlikte büyür. Hala oğulları ile koşup oynayarak 8 yaşına ulaşır. Halası yeterince büyüdüğüne kanaat getirip Bahadırı babasının yanına yollar.
Bahadır babasının yanında kendi köyüne dönmekteydi. Babasını sadece bir kaç defa görmüştü. Yüzü, genç yaşına rağmen acılarla buruşmuş bu adam kendisine dönmüş, merakla bakıp duran Bahadıra dönüp gülümsemeyi denedi. Ancak yüzü gülmeyi unutmuş gibiydi. Bahadır babasının yanında cılız ot ve ağaçların olduğu patika yolda ilerlemeye devam etti.
Kerpiçten, boyasız (bütün evler öyleydi) evlerine ulaştıklarında baba acıkmış oğluna bir miktar koyun sütü getirdi. Bahadır hala bütün dikkati ile babasına bakıyordu. Sütünü içerken de dikkatini dağıtmadı.
Bahadır babasının yanında tarlaya gitmeye başladı, adamcağız çocuktan hiç bir şey istemiyordu, bütün işi kendi yapıyordu. Bahadırın kolayca yapabileceği su getirme gibi işleri bile. Bahadır kendiliğinden, sessiz babasına yardım etmeye başladı. Köyün bir kilometre dışındaki kaynaktan her gün testi ile su getiriyordu. Babasının yirmi koyununu bizzat otlatıyordu.
Aylar geçtikçe Bahadır babasının sessizliğine iyice alıştı. Diğer evlerin uzağında olan evi yüzünden sadece kaynakta su doldurduğu zamanlarda konuşacak birileri oluyordu bahadırın. Köyün kızları ile genelde otların çıkmasından yağmurun yağmasından, topraktan konuşuyorlardı. Bahadır kendisinden daha büyük olan kızların oğlanlar hakkında konuşmasına pek anlam veremiyordu, zaten pek aralarına da girmiyordu.
Bahadır babasının pek büyük olmayan tarlasını nasıl sürdüğünü görünce çok üzüldü, adam sabanını bir tarafına eşeğini geçiriyor diğer tarafına kendi giriyordu. Güç bela tarla sürüyordu.
Bahadır diğer çocuklara göre daha meraklıydı, koyunları otlatırken genelde yaşlı koyunun üzerinde acımasızca deneyler yapardı. Hayvana ormanda bulduğu çeşitli bitki ve mantarları yedirir ardından etkilerinin ne olduğunu incelerdi. Bu huyu yüzünden yaşlı koyuna zehirli mantar yedirdi. Hayvan acı içinde kıvranmaya başlayınca Bahadır yanında taşıdığı çakısını çıkarıp acı içindeki hayvanın boğazını besmele çekerek kesti. Ardından babasını çağırmayı düşündü. Fakat hayvanın etinin zehirlenmiş olabileceği şüphesi ile etten bir parçasını ölü hayvanın kokusuna gelmiş kargalara attı, kargalara bir şey olmadığını görünce hayvanın geri kalanına ilişmesinler diye üstünü taşlarla örtüp sürüyü yanına alıp eve döndü. Babası ile tarladan koşup geldiler baba yaşlı koyunu sırtlayıp eve götürdü. Babası Bahadırı hiç azarlamadı, sadece “Murdar etmemişsin aferin.” dedi.
Bahadır yine koyunlarını otlatırken bir at sürüsüne denk geldi, sürüde elli atmış kadar at vardı. Bahadır kafasında bu yaban atları ile ilgili bir plan yaptı. Her gün koyunlarını otlatırken atlara yaklaşıyor taylığının sonlarında olan 4 taya babasının eşeğinin en sevdiği otlardan veriyordu. Bu taylara aylarca her gün ot getirdi ve verdi zaman içinde hem taylar büyüdü at oldu hem de Bahadır’a iyice alıştılar.
Bahadır yaşlı koyun üstünde yaptığı deneyler sırasında koyunu uyutan uyku tohumu adını verdiği bir bitki tespit etmişti, bu bitki nadirdi fakat tohumları doğru zamanda toplanınca uyku ilacı etkisi yapıyordu. Bahadır yine her gün olduğu gibi atlara ot götürdü fakat bu sefer içlerine bu uyku tohumundan bolca serpti.
Ertesi gün geldiğinde dört genç at oldukları yerde uyuyup kalmışlardı, Bahadır sürünün geri kalanının beklemediği bu dört atın boynuna birer ip bağladı. Atlar uyandıklarında ne yapacaklarını bilmez haldelerdi, tanıdıkları Bahadırı inat etmeden takip ettiler. Bahadır aylarca emek vererek de olsa atları peşine takıp köye evine getirmişti.
Bahadır’ı atlarla gören babası suratına bir tokat patlattı, Bahadır şoktaydı tüm bu emeği babasını tarla sürerken, harman yaparken çektiği rezilliklerden kurtarmak için vermişti. Babası Halil “Ben sen hırsız olasın diye mi yetiştirdim!” diye bağırdı. Bahadır sakince “Baba ben bu atları çalmadım, bu atlar sahipsiz yaban atıdır dedi.” Halil oğluna azar çekmek yerine atları süzdü, bu dört genç atın hiçbirinin ne yelesi kırpılmış, ne kuyruğu bağlanmış ne de sırtı tımarlanmıştı Başını eğdi, gözünden iki damla yaş süzüldü “kusura bakma oğlum” diye inledi.
İki üç ay boyunca Halil oğlunun getirdiği atları ahıra alıştırdı, üstlerine binilir hale getirdi. Bahadır artık su getirmeye at sırtında gidiyordu. O sene Halil sabana kendi girmedi iki genç ve güçlü at sabanı çekti.
Su getirirken Bahadır kızların ona “Atı nasıl aldın Bahadır.” diye seslenmesi üzerine Bahadır “Almadım, yabanda buldum kendim yetiştirdim.” dedi. Kızlar inanmadı “Hadi ordan, kandırıkçı.” dediler. Bahadır aldırmadı.
Bahadır koyunları otlatmayı tamamladığı bir günün sonunda atına atlayıp ikindi gezmesine çıktı, yolda başı yanık hırpani elbiseler içinde yaşlı bir adama denk geldi, adam sırtına bir çuval yüklenmiş hışlaya hışlaya yoluna gidiyordu. Bahadır “Nereye gidiyorsun bey amca” diye seslendi yaşlı adam, “İlerdeki değirmene.” diye cevap verdi, Bahadır yaşlı adama acımış olacak ki “Seni oraya kadar götüreyim.” dedi. Yaşlı adamı ata bindirdi ve çuvalını ata yükledi, ve bir saat mesafedeki değirmenin bulunduğu kasabaya adamı götürdü.
Adam değirmene gelince “Evlat beni iki dakika bekleyiver.” dedi, değirmene çuvalla girdi, çuvalsız üstünde düzgün elbiselerle çıktı, ardından ata atladı. “Bahadır, “Bey amca ben evime gideceğim, geç oldu, kusura bakmazsan in atımdan” Adam “Bu nereden senin atın oluyor, bu benim atım, seni bacaksız velet kaybol.” dedi.
Bahadır önce şaşırdı, sonra çevreye insanlar toplanmaya başlayınca “Delirdin mi yoksa bana iyiliğimi böyle mi ödüyorsun?” dedi adam “Çocuk sen deli deli konuşma kim bacak kadar velede at verir, birde utanmadan benim gibi yaşlı bir adamın atına göz dikiyorsun.” Bahadır baktı bu iş olmayacak, “kadıya gideceğiz!” (Kadı: Günümüzdeki hakim’in görevlerini üstlenen kişi, aynı zamanda çalıştığı bölgeye göre kaymakamlık görevlerinin de bir kısmını yapabilir.) diye bağırdı.
Meraklı kalabalık yüzünden yaşlı dolandırıcı Bahadır’a itiraz edemedi. Bahadır dersini almıştı, bir daha tanımadığı bir kişiye nah yardım ederdi.
Kadı’nın evire vardılar, kadı evinden çıktı, önce Bahadırı sonra yaşlı adamı dinledi. Bahadır “Bu adama acıdım atıma aldım, değirmenden çıktı atımı sahiplendi.” dedi, Yaşlı hırsız “Ben bu çocuğu ilk defa değirmen çıkışı gördüm delimidir nedir bu at benim diye on yıllık atımı sahiplendi.”
Bahadır kadının boş boş bakındığını gördü, kadı ne yapacağını şaşırmıştı, “Bu atın kime ait olduğuna dair şahidi olan var mı?” diye sorunca Bahadır, “Bana izin verin yarına yirmi şahitle buraya geleyim.” Dedi, yaşlı hırsız “Kendi gibi yirmi yalancı velet bulup gelirsin, muzır velet.” dedi ardından “Benim şahidim var” dedi, üstü unla kaplı değirmenci “ Ben şahidim kadı efendi bu at on senedir bu ihtiyar adamındır.” Diye söze girdi.
Bahadır sinirle güldü, ardından “Kadı efendi, lütfen bir nalbant çağıralım.” Kadı Bahadır’ın yüzüne baktı, hem ne olacağını merak ettiğinden hem de işini düzgün yapmak istediğinden nalbantı çağırdı.
Kadının önünde toplanmış kalabalığın arasından kasabanın nalbandı öne çıktı kadı nalbanda “söyle nalbant, bu at kimindir.” Nalbant kafasını kaşıdı ardından “Bilmiyorum, bu atı da sahibini de tanımam.” Yaşlı hırsız “Mendebur velet, nalbant sana ne yapsın.” Bahadır, “Kadı efendi, sorun lütfen şu ihtiyara bu at kaç yaşında” Yaşlı hırsız önce kem küm etti sonra ata baktı, kadı “on yıldır sende olduğuna göre en az on yaşında olmalı, şahidinde on yıldır bu atın sende olduğunu teyit etti.” Yaşlı adam “Lafın gelişi kadı efendi, bu at lafın gelişi 10 senedir bende.” Kadı “peki ihtiyar gerçekte bu at kaç yaşında” yaşlı adam “Alalı iki sene oldu, kadı efendi bilmiyorum.” diye inledi. Bahadır “Aldığında kaç yaşındaydı bu at.” diye sordu. Yaşlı adam “Kadı efendi mecaz kullanmak ne zamandır suç, on sene lafın gelişi, ben attan çok anlamam, alırken yaşını sormadım.” Değirmenci hemen “İki senedir atla gelir gider, atın sahibi bu adamdır kadı bey.” Kadı sakalını sıvazladı. “Galiba nalbandı niye çağırdın anladım, nalbant söyle bakalım sen atın yaşından anlar mısın?. Nalbant ata yaklaştı, dişini kuyruğunu bedenini inceledi ardından “Bu at taş çatlasa üç buçuk, dört yaşındadır kadı efendi.”
Kadı kır sakallarını uzun uzun sıvazladı “Mahkeme yerinde mecaz olmaz ihtiyar, çocuğun şahitlerini bekleyeceğiz. Eğer o değil yirmi dört şahitle gelirse yandın ki ne yandın.” İhtiyar hırsız “Aman kadı efendi, dedim ya bu ukalanın lafı ile gaza geldim, on sene dedim ama iki senedir bendedir bu at, ne olur…” Bahadır “Nalbant emmi, bu at iki sene önce adam taşıyabilir miydi? Bu atı iki sene önce satan olur muydu? Söyle” Kadı nalbanda döndü, nalbant biraz kem küm etti, belli ki kimsenin işine karışmak istemiyordu, Bahadır bir derste nalbandın tavrından öğrendi, kimsenin işine karışmamak, her bir şeye neme lazım demek demek ki doğru ve gerekli olandı.
“Nalbant, konuş!” kadının bu sözü nalbandın dilini çözdü, “Yok kadı efendi, yok, mümkünü yok, ayriyeten istediğin kadar attan anlama o yaştaki tay taydır, taya benzer, tay aldım demesi gerekirdi, o yaşta tay adamda, çuvalda taşımaz.”
İhtiyar hırsız “Kadı efendi, bu velet ile nalbant anlaşmış akıllarınca bizi dolandırıyorlar, kadıya gidelim diyen de çocuktu zaten, bize kumpas kurmuşlar.”
Kadı Bahadır’a döndü “İhtiyarın sözlerine ne diyorsun çocuk?” Bahadır, “Kadı efendi, su dolu iki kova getirin, size kimin kimle anlaşıp dolandırıcılık yaptığını ispatlayayım.
Ahaliden biri eğlenceli mahkemenin nereye varacağını görmek için koşarak kalabalıktan ayrıldı “Kovaları ve suyu getiriyorum kadı efendi!” diyerek gitti. On dakika sonra kovalar kadının önündeydi. Bahadır iç ve dış gömleğini çıkardı suya attı, “kadı efendi ihtiyar da aynını yapsın” İhtiyar hırsız arkasına geçmiş subaşının (Hem komutan, hem eğitim çavuşu (askerleri eğitiyor), hem de jandarma komutanı/polis amiri görevini üstlenen asker şahsiyet. Adalet-yargı konularında kadıya bağlı.) dik bakışları arasında istemeye istemeye diğer kovaya iç ve dış gömleklerini attı. Kadı merakla bekliyordu ne olacak diye. Bahadır subaşına, lütfen kovaları iyice karıştırın dedi. Subaşı gömlekleri çitiledi bu esnada gülümsedi. Beş dakika sonra Bahadır “Gömlekleri sudan çıkarın” dedi, subaşı gömlekleri sudan çıkardı, ihtiyarın elbiselerinin olduğu kovada açıkça bol miktarda un yayılmış halde duruyordu, Bahadır’ın kovasında ise koyun ve at kılları vardı.
Kadı Değirmenciye dik dik baktı Değirmenci korku ile baklaları dökülmeye başladı. “Kadı efendi benim bu işle alakam pek az, bu mendebur kumarbaz uzaktan akrabam olur, bana geldi bir çuval buğday verdi, karşılığında ona elbise verdim, bana “bu at benim” dediğimde bana destek çık veledin atın elinden alacam dedi. Ben istemedim beni tehdit etti.” İhtiyar hırsız bağırdı “Yalan kadı efendi, ben gariban bir dilenciyim, bu mendebura un yaptırmak için buğday getiriyordum, bu çocuk bana acıyıp atına aldı. Ben ne biliyim açlık garibanlık, bu değirmenci olacak dolandırıcı akrabam beni kandırdı, bu çocukcağıza kumpas kurdurdu.”
Kadı “Her şey ortaya çıktı” dedi, Bahadır “Hayır kadı efendi her şey değil, eğer bu ihtiyar bir dilenci ise nasıl oldu da bir çuval buğday buldu, nereden çaldı, buğdayın sahibini bulmak ve teslim etmek senin görevin.”
Kadı İhtiyar hırsıza döndü ve “Bir elin gitti, ikincisi de gitmesin istersen konuş!”
İhtiyar hırsız bir aileyi nasıl dolandırıp buğdaylarını çaldığını anlatırken bahadır gömleklerini sudan çıkardı sıktı ve atına atladı, yavaş yavaş alandan uzaklaştı.
Mustafa Söylemem
Hikayenin Bölümleri İçin
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
- Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin başlarının olaya etkisi yok, gereksiz olmuş şu” annesi öldu babası başka yerlere verdi köydeki kızlar topraktan falan bahsediyor uyutucu ot bulmuş ” falan gibi kısımlar çok gereksiz ve çok hızlıydı, okurken burayı niye okuyorum dedim, hiçbir duygu hissetmedim at hikayede önemliydi, ama sanki yaşlı dolandırıcıyla karşılaşana kadar önemi yok gibiydi, hikayedeki anlamını bilmediğim kelimeler hikayenin akışını bozuyordu, asıl olaya gelene kadar olaylar çok hızlı gelişti yaşlı dolandırıcıyla olan kısımlar cidden iyiydi, ama o kisimlarda zaman zaman hızlı gelişti,kahraman bakış açısıyla yazılsaydı hikaye çok daha iyi olurmuş
Bence hikaye güzel ama nedense bana bir yerlerden tanıdık geliyor.
İki yıl önce birinci bölümü yayınlanmıştı, yeniden yayınlattım belki ordan hatırlıyorsun.
Kardeş beceremiyorsun. Bırak, herkes yazar olacak diye bir şey yok, yazabilenler yazsın.
Haklısın galiba.