Fantastik Hikayelerden Taht Hırsızı 4. Bölüm; “Mühür Melezi”
O gece gerçekten tuhaftı. Yaşadıkları yüzünden değişik ve mantıksız rüyalar, götürüldüğü yerdeki değişik işlemeler, ejderhaları ve cam kırıklarını görüyordu. Keşke bir rüya engelleme büyüsü olsaydı, diye düşünmeye başlamıştı. En sonunda dayanamadı ve gözlerini açarak boş, kahverengi tavana baktı. Planından şaşma kızım, dedi kendi kendine, buraya ne amaçla geldiğini unutuyorsun.
Derin bir nefes alarak kalktı, pencereye gidip yaslandı. Rüzgar bile ılık esiyordu. Yapacağı ilk iş sabah erkenden çıkıp mümkünse her yeri dolaşıp kendine iş bulacaktı. Aslında, neden bu kadar önemsediğini o da bilmiyordu. Sonuçta, ailesi ona karşı sevgi beslemiyordu, onları terk edebilir ve kendini zorlamadan istediğini yapabilirdi. Ancak onu ailesine çeken bir güç vardı, onlardan kopamıyordu. Başını kaşıdı ve gökyüzünde narin, sessizce parlayan yıldızlara baktı. Onları fark eden var mıdır?
Gözleri ışıklarla beraber mavinin en güzel tonuna bürünmüşken gözlerinin dolduğunu fark etti ve içindeki enerjiyi anlamaya çalıştı. Hayatında hiç bu kadar enerjik hissetmemişti, çığlık mı atmalıydı? Göğsündeki ağırlıkla gülümsedi ve gözlerini kapattı, belki bir umut içindeki gücü çıkardığını hissediyordu. Fakat uzun sürmedi o his, geldiği gibi gitti. Hayal kırıklığı yerine geçti.
Göğsünü tutarak başını eğdi. Belki de bir işe yaramadığı için buralardaydı. Ailesi eğer bunu şeref meselesine çevirmişse buradaydı.
Gecenin bir vakti kalkmanın zararı, diyerek kendini avuttu. Yalan söylediğini gayet iyi biliyordu. Her şey şu İki Yüzlüler yüzünden olmuştu. Anlayamadığı olaylar. İnsan bilmediğinden ve korktuğu şeyden korkar. Aklında tanımadığı birisinin fısıldamasını duyunca nefesi kesildi, göğsü ağırlaştı. Lâkin o histe uzun sürmedi, birkaç dakika sonra normale dönmüştü.
Bu gecelik bu kadar tuhaflık yeter, diyerek pencereden uzaklaştı, tül perdesini çekti. Yatağa geri uzandı. Gözlerini bir kez daha kapadı.
Uzaktan gelen cam kırılma sesiyle karanlık koridorda bir rüzgar esti. İliklerine kadar işleyen soğuk ile titreyerek büzüştü. Hiç ses yoktu. Berthina, her iki tarafına da bakarak bir hareketlilik aradı. Hareketlilik yoktu. Buz gibi koridorda yürümeye başladı, amacı olmadan. İkinci bir cam kırılmasıyla arkasına geri döndü. Siyah gölge ona doğru hızlıca geliyordu. Çığlık atmaya bile vakti kalmamışken siyah gölge yanından geçti. Tanıdık bir kokuyla karşı karşıya kalmıştı. Annesinin sıkça yaptığı o elmalı kurabiyeler gibi kokuyordu gölge.
Uyandığında sırılsıklamdı ve nefes nefeseydi. Doğrularak odaya göz attı. Hissettikleri dışında her şey normaldi. Saçma bir kabustu sadece, diye düşündü, kafana takman gereksiz. Bu kendisini sakinleştirmeye yetmedi. O büyük karamsarlık içine oturmuştu. Kötü bir şey olsun istemiyordu, özellikle kendisine.
Duvara asılmış küçük aynadan kendisine baktığında yüzünü buruşturdu. Sanki ağlayan üç bebeğe bakıyormuş gibi saçları darmadağın ve şakaklarından aşağı ter damlaları süzülüyordu. “Berbat görünüyorum.” Odasındaki küçük banyoya göz atıp çantasındaki kıyafetlerini çıkardı.
Saçlarını kurutma zahmetine girmeden dışarı çıkmıştı. En azından ıslak saçları bir süre onu Güney’in sıcağından koruyacaktı. Çantası bir omzunda sallanırken kolyesinin soğukluğunu hissetmek ona iyi geliyordu. Berthina… Yabancı ses kulaklarına dolarken Güney’de soğuk bir rüzgar esti. Sokağı koca bir sessizlik kaplarken koyu gri bulutlar Güneş’in önünü kapatmıştı. Berthina… İki büyük gölge yanından hızlıca geçerken yarattığı etkiyle geriye savrularak yere düştü.
Güneyliler birkaç saniye öylece durdular -ki bu onlar için belki de birkaç saat gibi gelmişti- ardından panik dalgasıyla evlerine koşmaya başladılar. Kimse İfrit Gölgesi ile çatışmaya girmek istemiyordu ki sokak birkaç dakika içinde çoktan boşalmıştı. Berthina şoktan dolayı biraz daha yavaş hareket ediyor ve başını ovalıyordu. İfrit Gölgesi somutlaşırken gümüşi gözleri açlıktan parıldadı. Berthina soğuk terler dökerken İfrit Gölgesi’nin ne diyeceğini umursamadan tabanları yağlamayı düşündü. Düşüncesini tartmadan bedeni harekete geçti, ardına bakmadan koşmaya başladı. Küçük kahkahayı duyduğu sırada göğsünde hissettiği darbe ile iki büklüm yere düşüp yuvarlandı. Nefesi kesilirken ikinci Gölge, yakasından tutup kaldırdı, bir diğer tarafa fırlattı. Kolundan göğsüne yayılan katlanılmaz acıyla inledi.
Berthina, diye fısıldadı gümüşi gözlerin sahibi. Berthina acısından dolayı kimseyi dinleyemeyecek derecedeydi. Gölge’nin soğuk, kara, bulutlu parmakları Berthina’nın saç tutamlarını okşadı. “Bize gel,” dedi çatallı sesiyle gümüşi gözler. Etrafa yavaşça tarçın kokusu sarmıştı. “Siz, ne?” Berthina’nın sözcükleri boğazında düğümlenmiş ve acı çekerken ancak bu kadar konuşabilirdi. “Bize gel.” Gölge elini Berthina’nın gözlerinde gezdirdikten sonra, Berthina’nın üzerine çöken yoğun yorgunluk hissi ile göz kapakları ağırlaştı, görüntü karardı.
Burnuna dolan tarçın ve nar kokusu ile gözlerini kırpıştırdı, açtı. Görüntüsü netleştiğinde gördüğü ilk şey Ovira’nın siyah topuzları ve ciddi yüz ifadesi olmuştu. “Demek sonunda bulaşmayı akıl edebildiler.” diye söylenip dururken elindeki tahta kabın içindeki şeye bakıp üflüyordu. Berthina, doğrulmaya yeltenirken kolunun acısıyla yüzünü buruşturdu. Ovira geri yatırmaya çalıştı. “Kolun kırılmış, o yüzden hareket edeceğin zaman bana söyle.” Berthina başını sallamaktan başka hiçbir şey yapmadı ve odaya döndü. Tavandan sarkan ejderha motifleri pencereden süzülen ışık ile parlıyor, içeri giren hafif rüzgar ise onları sallandırarak sanki uysalca havada süzülüyorlarmış gibi gösteriyordu. Cam kırıkları ise ışıkla gökyüzündeki o sessiz yıldızları anımsatıyordu.
Kapı gıcırdayarak açıldığında içeri yavaş adımlarla Bay Radalf giriyordu. “Berthina, kendini nasıl hissediyorsun?” Berthina konuşmayı unutmuş gibi bir süre boş gözlerle baktı. “Garip, boş, hâlsiz ve… karmaşık.”
Bah Radalf başını salladı. “Neler olduğunu biliyor musun?” Berthina kaşlarını çatarak anlatmaya başladı:
“Her şey normaldi. Gölge’ler gelesiye kadar. Aslında… ilk ismimi birisi fısıldadı ve gökyüzü karardı. İki İfrit Gölgesi yanımdan ge-” Bay Radalf, sözünü kesti. “Evet, bunları biliyoruz. Sana ne dediklerini öğrenmek istiyoruz.” Berthina boğazının kuruduğunu hissetti. “‘Bize gel.’ dediler.” Ovira az kalsın elindeki kabı düşürüyordu. Aceleyle kalktı ve kabı Berthina’nın yattığı sedirin yanına koyup boğazını temizledi. “Çıksam iyi olacak.” Bay Radalf’ın yanından geçip odayı terk etti.
“Yanlış bir şey mi yaptım?” Bay Radalf başını iki yana salladı. “Hayır, Berthina, hayır.” Bay Radalf yavaşça yanına oturdu. Sedirin yanındaki masada parlayan gümüş aynaya uzandı ve Berthina’ya tuttu. “Ne görüyorsun?”
Berthina bu kadar kolay bir sorunun içinde bityeniği arama çabasına girdi ancak bulamadı. “Kendimi?” Adam başını salladı. “Güzel, Ikora kıyafetlerini değiştirmen için yanına gelecek. Teklifimiz hâlâ geçerli.”
“Resmi bir teklif yaptığınızı hatırlamıyorum Bay Radalf. Sadece kim olduğunuzu anlattınız. Bana katılmayı isteyip istemediğimi sormadınız.”
Radalf’ın yüzüne Alice Harikalar Diyarı’ndaki Cheshire Kedisi’nin gibi sırıtış yerleşti. “Biraz dinlenmek istemez misin, mühür melezi?”
Nihan Çetin
Fantastik Hikayeler, Bilim Kurgu Hikayeleri, Hayalgücü Hikayeleri,
Bölümlerin Linkleri
- Taht Hırsızı 1. Bölüm için TIKLAYINIZ.
- Taht Hırsızı 2. Bölüm için TIKLAYINIZ.
- Taht Hırsızı 2. Bölüm için TIKLAYINIZ.
- Taht Hırsızı 2. Bölüm için TIKLAYINIZ.