Hikaye; Bir Nine ve Yardım Eden Küçük Çocuk
Mehmet ve annesi kahvaltılarını erken yapmışlardı. Annesi kahvaltıdan hemen sonra bulaşıklarını acele ile yıkadı. Her gün yaptığı ev temizliğini yapmadan dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladı. Mehmet annesinin böyle acele etmesine meraklandı. Annesine sordu.
Anne?
Efendim oğlum.
Neden böyle acele ediyorsun? Nereye gideceksin?
Mehmet’in annesi “Semt pazarına gideceğim yavrum.” diye cevap verdi. Mehmet annesinin semt pazarına gitmek için acele etmesine şaşırdı. Çünkü semt pazarı akşama kadar açıktı ve o zamana kadar rahatlıkla gidip gelebilirdi. Mutlaka başka bir sebebi vardır diye düşündü. Tekrar annesine sordu.
Fakat böyle niçin acele ediyorsun ki anneciğim?
Dedim ya oğlum semt pazarına gideceğim. Fazla geç kalmamak için. Mehmet annesinin bu cevabına daha çok şaşırdı ve tekrar sordu.
Anne semt pazarı akşama kadar açık değil mi? Akşama kadar rahatlıkla semt pazarına gidip gelebilirsin, nasıl geç kalacaksın?
Mehmet’in annesi gülümseyerek Mehmet’e baktı ve başını okşadı:
Evet, oğlum Pazar akşama kadar açık. Fakat öğleden sonra pazar hem kalabalık olur hem de sabahtan meyve ve sebzeler seçildiği için buruşuk, çürük ve dayanıksız meyve ve sebzeler kalıyor.
Nasıl dayanıksız meyve ve sebze kalıyor anne?
Sabahtan akşama kadar birçok kişi tezgâhtaki meyveleri ve sebzeleri elliyor, seçiyor. Elleyince ürünlerin bozulmasına sebep oluyor. Bir de sabahtan akşama kadar sıcakta meyveler iyice buruşuyor. Bu sebeple bir hafta tazeliğini koruyacak ürünler dolapta korumamıza rağmen birkaç günde çürüyor. İşte, bundan dolayı fazla seçilmeden sıcakta buruşmadan ve taze meyveleri, kendim gönül rahatlığı ile seçe seçe almak için sabah erkenden gidiyorum oğlum.
Mehmet de sabah tenha olduğu için annesi ile pazara gitmek istedi. Hem ona yardım ederdi.
Anne ben de seninle gelebilir miyim? Pazar tenha olduğu için rahat rahat dolaşırız. Alışveriş yaparız, hem senin sözünden dışarı çıkmam hem de sana yardım ederim, meyve poşetlerini taşırım.
Annesi, Mehmet’in kendisi ile gelip kendisine hem yol arkadaşı olmak ve yardım etmek istemesine memnun oldu. ”Tamam. Öyleyse, çabuk hazırlan da hemen gidelim.” dedi.
Mehmet, annesinin kendisiyle pazara gelmesi için izin vermesine çok sevindi ve hemen hazırlanmaya gitti. Annesi ve Mehmet hazırlandı ve birlikte evden çıktılar.
Mehmet yolda annesinin elinden tutuyordu. Annesinin elini hiç bırakmıyordu. Çünkü annesinin elini tutmadan yolda giderse farkında olmadan yaya kaldırımından yola çıkabilir ve bir araba gelerek kendisine çarpabilirdi. Ya da düşebilirlerdi. Bunun için Mehmet bir yere giderken daima annesinin elini hiç bırakmadan sımsıkı tutuyordu.
Mehmet ve annesi semt pazarına yaklaştılar. Pazara giden yolda ve pazarın girişinde az sayıda insanlar vardı. Bu, pazarın kalabalık olmadığı demektir. Mehmet ve annesi evden erken çıkmalarına rağmen pazar yerinin girişinde kendilerinden önce gelip pazar alışverişini bitirenleri gördüler. Bunlar az olduğu için hepsi tek tek ayırt edilebiliyorlardı.
Bu pazar alışverişini bitirip pazar yerinden çıkanlar arasında ihtiyar bir nine de vardı. Bu nine pazar torbalarını yani meyve ve sebze poşetlerini zorlanarak taşıyordu. Poşetleri taşırken çok zahmet çektiği ve çok yorulduğu her halinden belli oluyordu. Pazar torbalarını taşırken beş on adım atıyor, biraz dinleniyor sonra tekrar beş on adım atıyor ve yine dinleniyordu.
Mehmet’in annesi bu İhtiyar Nine’yi biraz seyretti. Haline çok acıdı. Ona yardım etmeye karar verdi. Hemen yanına geldi. Selam verdi. ”Kolay gelsin nine” dedi. Nine “Sağ ol evladım.” diye karşılık verdi.
Mehmet’in annesi, “Çok yorulmuşsun, isterseniz size yardım edebilirim. Evinize kadar eşyalarınızı taşıyabilirim.” dedi. İhtiyar Nine bu teklif karşısında biraz şaşırdı. Çünkü ona hiç kimse böyle yardım etme teklifinde bulunmamıştı. Tanımadığı bir kimsenin kendisine yardım etme teklifine çok memnun oldu. Fakat çekindiği için Mehmet’in annesinin yardım talebini nazikçe kabul etmedi. “Teşekkür ederim. Bu ince düşünüzle gerçekten beni çok sevindirdiniz. Size zahmet vermeyeyim. Ben yavaş yavaş taşırım.” dedi.
Mehmet’in annesi de “Zahmet mi olur? Hatta size yardım etmek beni çok sevindirir.” dedi. Fakat ihtiyar nine bu ısrarı da kibar bir şekilde kabul etmedi. Mehmet’in annesi fazla ısrar ederse İhtiyar Nine’nin kalbinin kırılacağını anlayınca yardım isteğini bıraktı. “Tamam, nineciğim sana kolay gelsin iyi günler dilerim. Peki, nerede otuyorsun?” diye sordu. İhtiyar Nine “Evim buradan beş altı sokak altında. Hani çocuk parkının iki sokak altında koca söğüt ağacı var ya? Ha işte hemen onun yanında” diye cevap verdi. Mehmet’in annesi “iyi pek de uzak değilmiş. Sana iyi günler, kolay gelsin” dedi ve pazara doğru yöneldi. Bir iki adım attı sonra bir şey hatırlamış gibi hemen durdu. Sanki bir şey arar gibi pardösüsünün ceplerine ve cüzdanına bakmaya başladı.
Mehmet’e döndü ve İhtiyar Ninenin duyacağı bir şekilde konuştu. “Oğlum bak gördün mü pazar parasını almayı unutmuşum. Şimdi eve dönüp para almamız gerekiyor” der ve geriye döner. İhtiyar Nineye bakar “Nine aksiliği gördün mü parayı evde unutmuşum. Eve dönmek zorundayım. Bizim ev de sizin eve çok yakın hatta yolumuz üzeri gel beraber gidelim. Hem eşyalarını da beraber taşırız.” dedi ve hemen İhtiyar Nine’nin bir şey demesine fırsat vermeden poşetleri aldı. Hatta bir iki tane de poşetlerin hafiflerinden Mehmet’e verdi.
“Haydi, nine hem konuşuruz hem de yürürüz.” diyerek İhtiyar Ninenin evine doğru yürümeye başladı. İhtiyar Nine çaresiz Mehmet ve annesi ile yürümeye başladı.
Hem konuşuyorlar hem de yürüyorlardı. Nine dört çocuğunun olduğunu, hepsinin evlenip başka şehirlerde iş buldukları için oralara taşındıklarını, sadece bayramlarda kendisini ziyarete geldiklerini söyledi. Kocasının da beş yıl önce vefat ettiğini böylece yalnız yaşadığını fakat hayatından memnun olduğunu söyledi.
Mehmet de ihtiyar Nine kendisini, çocuklarını ve kocasını anlatırken “Annem çıkarken pazar parasını almıştı. Bunu gözümle gördüm. Hem bizim ev bu tarafta değil. Annem niye böyle söyledi ve niçin biz bu tarafa geldik ve biz bu İhtiyar Nine’ye neden yardım ediyoruz?” kendi kendine sorarak içinden düşünüyordu. Annesine de bir şey demiyordu. Çünkü büyükler kendi aralarında konuşurlarken büyüklerin sözü kesilmez. Dinlenir sonra konuşulur veya sorulurdu. Bunun için Mehmet İhtiyar Nine’nin evine varıncaya kadar annesine bir şey demedi.
İhtiyar Nine’nin evine vardılar. İhtiyar Nine onlara çok teşekkür etti. Evine buyur etti. Evinde çay veya kahve ikram etmek istedi. Mehmet’in annesi geç kaldıklarını tekrar pazara gidip döneceklerini söyledi. İhtiyar Nine’nin teklifini ve ısrarlarını nazikçe kabul etmedi. Bunun üzerine İhtiyar Nine Mehmet’e para verdi. Mehmet almak istemedi. Annesi al dedikten sonra aldı. Mehmet ve annesi ihtiyar Nine’ye “Allahaısmarladık, iyi günler” diyerek ayrıldılar.
Mehmet İhtiyar Nine’den ayrıldıktan ve biraz ilerleyip uzaklaştıktan sonra annesine sordu. “Anne pazar parasını almıştın hem burası bizim evin neredeyse ters istikametinde, neden İhtiyar Nine’ye yalan söyledin? O’nun eşyalarını taşıdın?”
Mehmet’in annesi durdu Mehmet’e her zaman ki gibi gülümseyerek baktı ve birden ciddileşir gibi oldu. “Evet, yalan söyledim. Paramız vardı ve evimiz de bu tarafta değildi. Fakat İhtiyar Nine’ye ilk önce yardım etmek istediğimizi söylediğimde çekindi, yardım teklifimizi kabul etmedi. Ben de onu hem kırmamak ve çekinmeden ve gücendirmeden yardım etmek için paramızı unuttuğumuzu ve evimizin onun evine yakın olduğunu söyledim. Ondan sonra yardım teklifimizi kabul etti.”
Mehmet’in annesi şöyle devam etti. “İşte Mehmet, böylece hem yardım etmiş olduk hem de İhtiyar Nine’nin kalbini kırmadık ve gücendirmedik aksine hem gönlünü de almış olduk.” dedi.
Mehmet “Evet, anne insanlara yardım etmek gerçekten çok güzel bir davranış. Özellikle yardım ederken onların kalbini kırmamak daha güzel bir davranış. Bundan sonra ben de insanlara yardım ederken insanların kalplerini kırmamaya dikkat edeceğim.” dedi.
Annesi “Aferin, aferin aferin! Oğlum.” Dedi. Oğlunun başını okşadı ve beraber pazara doğru yürümeye başladılar.
Mesut AKDAĞ