Filozof ve Kaptan’ın Hikayesi
Filozof ve Kaptan’ın Hikayesini Oku; Ali her şeyi bildiğini zanneden bir filozof muş. Aynı zamanda ülkenin en zeki adamı olduğunu da söyler dururmuş. Ali bir gün, Sam isimli arkadaşının tavsiyesi üzerine bir deniz yolculuğuna çıkmış. Gezinin ilk günlerinde, filozof Ali, tayfalarla sürekli felsefe konuşuyormuş. Daha doğrusu, kendisi anlatıyor tayfalar dinliyormuş. Bu dinleme biraz da sıkıcı olmuyor değilmiş hani.
Tayfalarla birlikte kaptan da bu işten çok sıkılmış olacak ki bir gün, filozof Ali’ye, konuştuklarından çok sıkıldıklarını söylemiş. Ali, söylenene hiç aldırmadan, “Felsefe hakkında bir şey biliyor musun sen?” diye sormuş kaptana. Kaptan, “Üzgünüm, ama hayır!” deyince, Ali büyük bir kibirle, “Ne acı! Bunu bilmemekle gitti hayatının yarısı” demiş.
Kaptan hiçbir şey söylemeden dümeninin başına dönmüş.
Günlerce süren gemi yolculuğunda, filozof Ali hiç kimseye bir şey sormadan, kimseyi dinlemeden, sadece kendi bildiklerini konuşuyormuş. Mesela kıyıdan uzaklara açılmalarına rağmen deniz, okyanus, yüzmek, geminin hızı veya okyanusların güvenliği ile ilgili hiçbir şey merak etmiyormuş…
Bir süre sonra bulundukları yerde birden fırtına kopacağı işaretini almışlar. Kaptan bu durumdan iyice endişe duymaya başlamış. Bütün mürettebat telaşa kapılmış, bir şeyler yapmanın çaresine bakarken filoz Ali, kendi kabininde kafası yine kendi konularıyla meşgul, umursamaz bir şekilde oturuyormuş.
Rüzgâr şiddetini artırıp, gemide kaptan dahil herkes kontrolünü kaybedince, gemi su almaya başlar ve kabaran dalgalardan göz gözü görmez olur. Herkes ortalıkta koşuştururken, kaptanın aklına Ali gelmiş. Mürettebatlarından birine Ali’yi aratmış. Mürettebat Ali’nin odasına gittiğinde onu kabinin kapısına yapışmış, dengesini korumaya çalışırken bulmuş. “Çabuk acele et; gemi batıyor, hemen terk etmeliyiz.” Ali paniklemiş ne olduğunu anlamaya çalışırken, bir an kendini güvertede bulmuş.
Güvertede Ali’yi gören kaptan, “Yüzme biliyor musun?” diye sormuş. Ali, panik içinde hayır deyince kaptan, “Ne acı! Bunu bilmemekle kaybettin hayatının tamamını” demiş. Bunu söylemekle kaptan, Filozof Ali’ye hayatı boyunca unutamayacağı bir ders vermiş olur.
O gece kaptan ve mürettebat sular sakinleşin başka bir gemi yardımıyla kurtulmuşlar. Tabiî ki Ali de… O günden sonra da Ali’nin ağzından o çok bildiği felsefe hakkında tek kelime bile çıkmamış.
Bu olaydan birkaç yıl sonra Ali, yakın dostu olduğu kaptana bir hediye göndermiş. Dalgalarla boğuşan bir gemi resmiymiş bu. Fakat asıl önemli olanı da resmin altında yazan sözlermiş.
“Sadece boş şeyler su üstünde kalır. İnsani ihtiyaçlardan uzak dur ki varlık okyanusunda yüzebilesin.”
Her şeyi bildiğini zanneden filozof :) Bu hikayeyi yazan felsefeyi ya da filozofları yarı okumuş istanbullu zengin çocuğui sanıyor. Bilgili insanlar ilk olarak ne kadar az şey bildiklerini fark ederler. O yüzden düşünürler, neyin ne olduğu, niye olduğu konusunda kafa yorarlar. Gerçi ülkemizde ve dünyada felsefenin adını kötüye çıkaranlar bizzat felsefe fakülteleridir. Felsefeyi kimsenin anlayamayacağı zor birşey gibi göstermekteler çünkü. Ancak herkes sokratesi, eflatunu, aristoyu anlayabilir. Sadece kulakları açıp dinlemek gözleri açıp okumak bunun için yeterlidir.
Atilla aslında doğru söylüyorsun. Çünkü ülkemizde maalesef felsefe sadece ezber gerektiren bir ders olarak işleniyor. Sokratesi, Eflatunu, Aristoyu anlayarak onların sözleri hakkında felsefi düşünceleri yoğunlaştırmak yerine sadece onların sözlerini ezberleyin, düşünmeyin siz felsefe yapmayın onlar yapmış size de ezberlemek kalmış denilmektedir bir çok yerde.