Çocuk Olduğum Yılların Kışları
Hikaye oku; Elektriğin olmadığı, aydınlatma için gaz lambasının kullanıldığı yıllardı. O yıllarda -çocuklar bütün sanallıktan uzaktı. SMS, MMS, 3G, FACEBOOK vb. daha bilinmiyordu. Yani loş oda hikayelerinin revaçta olduğu yıllardı. Mevsimlerde, insanlarda bu kadar değişmemişti. Kışlar kış gibiydi. Yağmaya bir başladığı zaman bir hafta aralıksız kar yağardı. Evler çatısızdı. Evin damına yağan karı küremek bile apayrı bir işti. Sabahın en erken saatinde başlanır öğle sonuna kadar bitmezdi bu iş.
Akşamda, sabahta erken olurdu o zamanlar. Saat beşten sonra camın buğusunu silerek dışarıya baktığın zaman üç beş silik gaz lambası ışığı görünürdü uzakta. Şimdiki gibi geceler gündüze benzemezdi o zamanlar.
İnternette çet yapmak yerine bakkal dükkanı sohbetleri olurdu ekseriya. SMS yerine evin küçük çocuğu gönderilirdi mesaj iletmeye.
İki ve beş numara gaz lambaları vardı. Kısaca komşudan, ödünç gaz yağı istendiği yıllardı bir yakımlık.
Sabahın ilk ışıkları ile ince uzun dumanlar çıkardı bacalardan petrol kokusuz. Hava daha kirlenmemişti o zamanlar. Ozon tabakası da delinmemişti…
Kahvaltı mutfakta çatırdayan sobanın yanında yapılırdı bir tabak tarhana çorbasıyla. Evin bütün sakinleri aynı sofrada buluşurdu. Çaylı simitli kahvaltı kaçamakları icat olmamıştı daha.
Ailenin annesi ev temizliği ve yemek hazırlıkları ile meşgulken evin babası ya bir komşuya ya da kahvehaneye giderdi sıklıkla. Günlük yakılacak odunu kırıp taşımak evin büyük oğlunun günlük işleri arasındaydı. Çocuklar mı?..Onlar için akşam karanlık çökünceye kadar müthiş bir oyun maratonu başlıyordu soba kenarı kahvaltısının ardından. Önceden kararlaştırılmış şekillerde çalınan ıslıklarla arkadaşlar çağrılırdı öncelikle. Pantolonlar dize kadar çıkan yün çorapların içine özenle konulurdu sonra. Eldivenler ve kulakları kapatan şapkaların ardından özenle yapılmış meşe kızaklar alınıp en yüksek yere kadar çıkılırdı hep beraber. Ve kayarak-düşerek inilen onca yol ve peşinden tekrar tırmanış… Sonra tekrar, tekrar… Bir süre sonra ıslanan ayakları kurutma faslı başlardı evlerin güney(duluk) tarafında.
Öğle sonu olmuştur artık. Hava iyice ısınmıştır. Kızak faslı sona erip güneşin etkisiyle buhar çıkan toprak ev damlarında bilye (biz gülle derdik o zamanlar) oynamaya gelmiştir sıra. Her evin damında on on beş çocuk hararetle bilye oynardık. Üşüyen ellerimizi evin bacasından çıkan ardıç kokulu dumanda ısıtırdık genellikle. Hızlı atılan bilyenin peşinden damdan(süük) aşağı düşen çocuklar olurdu zaman zaman. Allah’tan damdan kürenen karlar genellikle dam boyuna yaklaşan yığınlar oluşturduğundan ciddi yaralanmalar olmazdı. Fazla koşturmadan rahatsız olup ev sahibi kovalardı bazen. Buda işin heyecan verici bir başka yönüydü. Bir süre sonra tekrar toplanılırdı aynı damda.
Hava kararmaya başlayıp da anneler eve çağırınca sona ererdi gündüz bölümü. Sobaya en yakın yer çocuklarındı akşamları. Gün boyu üşüyen el ve ayakları ısınsın diye.
Herkesin katıldığı yemeğin ardından komşu ziyaretleri olurdu genellikle. Oturmaya gitmek denirdi buna. Çığır denilen tek ayaklık yollardan trenin vagonları gibi arka arkaya dizilerek gidilirdi komşu ziyaretine. Vagonların önünde de elinde çıra yanan lokomotif elbette. Beş pilli el feneri olurdu Amanya’da (alaman) akrabası olanlarda nadiren. Komşunun evine varıldığında birkaç komşu sohbete başlamıştır bile. Büyük erkekler bir tarafta koyu bir sohbete dalarken kadınlar ayrı bir köşede başlamıştır sohbete. Çocuklarsa gölgeli gaz lambası ışığında türlü oyunların tadını çıkartmaktadır.
Çay, tarhana ve fırınlanmış patates ikram edilirdi pasta-kek yerine. Bazen da nohut kavrulurdu leblebi yerine. Sonra Allah rahatlık versin dilekleriyle herkes evine dönerdi komşu ziyaretinden. Ve hemen yatılırdı zaman geçirmeden.
Çocukluğumun kışları böyleydi.
İşte o zamanlar insanlar insan gibi, kışlar kış gibiydi…
Yazar – Mehmet Akif ÖNDER
Gulle diyince sasirdim bizde gulle derdik misketee yoksa sizde guneydogu da miydiniz?
evet ferhat bey, kahramanmaraş..
beğeni ve ilginiz için ben çok teşekkür ederim..saygılar.
Bir süredir siteye girememiştim. Şimdi girer girmez bu yazıyı okuyunca mutlu oldum. Hasret kapladı bütün benliğimi o eski güzel günlere. Sanki kendi hatıralarımı okudum, bana beni anlatıyor bu yazı. Çok teşekkür ederim Mehmet beye. 5 yıldızı hak ediyor yazınız.