İki Casusun Hikayesi
Endülüs’ün düşüşünde bizler için ibretler ve dersler vardır. Hangi milletin himmeti ali ise o millet payidardır ve başkalarını boyunduruğu altına alır. Vaktiyle Portekizliler Endülüs’ün komşularıdırlar. Sürekli zayıf noktalarını kollarlar ve zayıf noktalarını yoklamak için de peş peşe casuslar gönderirler. Bu casuslardan ikisinin hikayesi ibretamiz ve öğreticidir. Casuslardan birisi bir zaman Endülüslülerin zafiyetini öğrenmek için ülke içlerine kadar sızar ve halkla temas eder. Ağlamaklı olan bir oğlanla karşılaşır. Derdini dinler ve neden ağladığını sorar. Çocuğun verdiği cevap da, Endülüs’ün niçin ayakta kaldığının canlı işareti sayılır. Çocuk, Arapların ‘furusiyye’ dedikleri cenk oyunları öğrenmektedir. Çocuk nişangaha doğru 10 ok fırlattığını lakin içlerinden birisini isabet ettiremediğini ve bundan dolayı ağladığını söyler. Casus irkilir ve ülkesine döner ve ‘bu milletle savaşılmaz’ der. Gerçekten de böyle bir milletle savaşmak 10 oktan dokuzuna maruz kalmak anlamına gelir. Aksine, fazilet hissinin yerini pespayelik ve rezalet ve şehamet ve kahramanlık anlayış ve destanlarının yerini şehvet almışsa o millet çöküntü halindedir. Ve Portekizliler başka bir seferinde ise yine Endülüs’ü yoklamak için başka bir casus sevk ederler. Bu casus da ülkeyi baştan sona dolaşır ve kolaçan eder. Ne hikmetse bu casus da yine ağlayan bir oğlanla karşılaşır. Ve durumunu merak eder. Bir kenara çekerek çocuğa niye ağladığını sorar. Çocuk ağlamaklı bir biçimde sevgilisinden ayrıldığını ve bundan dolayı ağlamaklı olduğunu söyler. Casus böylece muradına ermiştir ve Endülüs’ün düşmek için olgunlaştığını ve olgun bir meyve kıvamına geldiğini görür ve üstlerine haber verir. Endülüs’ün kaybı böyle gerçekleşir ve Endülüs böyle düşer. Bunun nedeni himmetsizliktir. Himmetini herkesin şehvetine hasretmesidir. Endülüs’te kolektif şuurun yerini ferdiyetçilik, fedakarlığın yerini tüketim, hedonizm ve rantiye almıştır. Sultanlar cihad değil saltanat ve kese doldurma peşindedir. ‘Cihad partileri’ yerine av partileri düzenlemektedir.
İzabella ve Ferdinand, Gırnata Emiri Ebu Abdullah Muhammed’den 1490 yılında Gırnata’nın teslimini istemiş fakat bu isteği geri çevrilmiştir. 1491 yılında karısı ile birlikte Gırnata yakınlarındaki Santa Fe’ye karargah kurmuştur. Gırnata halkı Osmanlı Devleti’nden yardım istemiş, fakat Cem Sultan olayından dolayı Osmanlı Devleti yardımda bulunamamıştır. 2 Ocak 1492 tarihinde Gırnata düşmüş ve Gırnata Emirliği yıkılmıştır. Son Gırnata Emiri Ebu Abdullah Muhammed Gırnata tepelerinden şehri süzmekte ve düşüşünü seyretmekte ve gözyaşlarına boğulmaktadır. Annesi sanki bu iki hikaye arasındaki farkı anlatırcasına oğluna şöyle seslenir: Zamanında erkekler gibi çarpışsaydın ve tedbir alsaydın şimdi karılar gibi ağlamazdın! Şimdi Araplar Kudüs’ü İsrail’den kurtarma azmi ve gayreti yerine spor müsabakaları üzerinden teselli arıyor ve neredeyse komşu savaşları çıkartıyorlar. Cezayir, Mısır ve Sudan üçgeninde yaşananlar başka nedir ki? Haçlıların ve Moğolların İslam bölgelerini kasıp kavurmaları ve istilaları öncesinde tarihçiler Müslümanların sosyal vaziyetleri karşısında hemfikirdirler. Tam bir bozgun atmosferi vardır. İnsanlar zevk peşine düştüklerinden içtimai dayanışma yerlerde sürünmektedir. Onların ifadesine göre, en büyük dert ve himmetleri mideleri ile uçkurlarıdır. Şimdi buna bir de 3 beyaz gibi üç f eklenmiştir. Diktatör Salazar’ın “Portekiz’i on yıllarca 3 F ile idare ettim; futbol, fado, fiesta” sözü meşhur olmuştur. Demek ki, Salazar eski Portekizlilerin izinden değil Endülüslülerin izinden gitmiştir. Zamanla mankurtlaşmış. Şimdi ülkesi eşcinsel evliliğin resmileştiğini de gördü. Demek ki big brother düzeninin en önemli malzemeleri arasında üç f bulunmaktadır. Buna günümüzde bir de Türk dizilerini eklediğinizde liste tamamlanır. Buna 3 f d demek lazım. Galiba 1980’li yıllarda olacak. Ebu’l Hasan en Nedevi ülkemizi ziyaretlerinden birisinde yanına varmıştık bize Endülüs acı tecrübesini anlatmış ve ibret almamızı salık vermişti.
Şimdi gençlerimiz Filistin için gözyaşı dökmüyor. Belki tuttuğu takım yenilirse gözyaşı döküyor ve zafer kazanırsa çığlık atıyor. Dolayısıyla eskilerin ifadesiyle incir kabuğunu doldurmayan sefasifi’l umurla/düşük meşgaleler ile teselli buluyor ve gönül eğlendiriyoruz. Mealiye’l umur denilen yüce hasletler ise semtimize uğramıyor. Bu açıdan da günümüzde devlerin değil cücelerin cirit attığı bir dünyasında yaşıyoruz. Bundan dolayı denildiği gibi;
Bir insanın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir. Hazreti İbrahim gibi.
Alıntı