Hikaye Oku: “Hastalık”
“Neredeyim ben?”
“Sonunda uyandın. Nerede olabilirsin, etrafına bak. “
“İçerisi çok karanlık, göremiyorum. Sadece yerin soğukluğunu hissediyorum. “
“Sadece soğukluğu mu hissediyorsun? “
“Bir de lağım gibi kokuyor. Hey, bekle, ellerim ve ayaklarım neden bağlı?”
“Bilerek mi böyle davranıyorsun? Seni senden daha iyi tanıyorum. “
“Kim olduğumu biliyorum. “
“Öyle mi? Kimsin o zaman?”
“İngiliz Yüzbaşı Kane. “
“Bu sadece ünvanın. Ben diğer kişiden bahsediyorum. Hani… Hangi savaştı o, hatırlayamadım. Neyse ismi önemli değil, savaş işte. Otuz adamı aynı anda öldüren kişi diye tanıyorum seni ve diğer savaşlar. Hepsinde üstün başarıyla ülkene hizmet etmişsin. “
“Nasıl öldürdüğümü biliyor musun? “
Espri mi yaptım ben? Bu adam niye gülüyor. Yüz ifademi görmüyor sanıyorum.
“Sadece duyduğum şeyleri söylüyorum. Uzun zamandır buna benzer yerlerdeyim ve seni tanıyan birçok insanla tanışma fırsatım oldu. “
“Benim hakkımda ne söylediler?”
“Öldüreceğin insanı nasıl seçtiğini söylediler. İçlerinde en zayıf olanları öldürüyormuşsun. Güçlü olanları da parmaklarını kesiyormuşsun. Bir de çok hızlı olduğunu söylediler. Çoğu yüzünü bile göremeden işini hallediyormuşsun. “
Bu kadar tanındığımı bilmiyordum. Bu iyi bir şey mi?
“Bir şey demeyecek misin? “
“Ne dememi bekliyorsun? Yaptıklarım için pişman olduğumu mu düşünüyorsun. Yüzümü görebilseydin anlardın. Bu izleri kalemle çizmedim.”
“Yok, neden pişman olmanı bekleyeyim ki? Sadece doğru olup olmadıklarını senden duymak istedim.”
“Hayır ben yapmadım. İnandın mı? Şimdi nerede olduğumu söyleyebilir misin?”
“Tutsaksın. Öldürmeye çalıştığın kişiler tarafından baygın bir şekilde buraya getirildin.”
“Ne zamandır baygınım? “
“Bir gün oldu herhalde. Ne bileyim güneşi göremiyorum ki.”
“Burada kaç asker var?”
“Buradan çıkamazsın. “
“Orasına bırak da ben karar vereyim, sen soruma cevap ver.”
“Senin hizmetindeki bir askere mi benziyorum? Bana emir verir gibi konuşamazsın.”
Ellerim ve kollarım bağlı olmasaydı böyle konuşabilecek miydi acaba? Karanlığın içine saklanıp konuşmak kolay tabi.
“Ne oldu, sinirlendin mi? Beni kaç saniyede öldürebilirsin?”
Ne yapmaya çalışıyor bu adam? Onu bilerek mi benim yanıma koydular?
“Gözünü kapattığında ölmüş olursun.”
“Beni öldürmek istiyor musun?”
“Böyle devam edersen listeye girebilirsin. Benden korkmuyor musun? “
“Şu an korkacak bir şeyin gözükmüyor. Bana kalırsa senin korkman gerekiyor. Çünkü yakında öleceksin.”
“O biraz zor. Beni tanıdığını sanıyordum. Senle konuşanlar benim tarafımdaki olan insanlar, benim tarafımda olmayanlar ise… Onlar yok, yok oldular.”
Neden tanımadığım bir adama açıklama yapıyorum ki? Hem de burada olan bir adama. Tamam, tek yapmam gereken beklemek. Uygun zaman geldiğinde beni göremeyecekler bile.
“Bugün idam edilecekmişsin. Öyle söylediler.”
Karanlıkla kocaman bir mağaranın içinde benle konuşan soğuk bir rüzgâr gibi. İhtiyar konuşurken nefes almakta bile zorluk çekiyor. Buna rağmen beni sinir etmeyi beceriyordu.
“Bu kadar çabuk mu? Yargılanmayacak mıyım? “
“Aslında seni baygın halde buraya getirmeleri bile salaklık. Gördükleri anda kafanı bedeninden ayırmaları gerekiyordu. Ama gel gör ki hala canlısın.”
“Sen diğer taraftasın o zaman. Seni öldürdüğümde sen de yüzümü göremeyeceksin. Ama en azından sesimi duydun. “
“Beni öldürmene gerek yok. Zaten ölmek üzereyim. Ama çok yapmak istiyorsan yapabilirsin. Benim ölümüm kimseyi sevindirip üzeceğini zannetmiyorum. Ama bu senin için farklı olabilir. Senin ölümüne sevinecek ordular var. Üzülecekte pek fazla kişi yoktur. Belki varsa ailen olabilir.”
Hala anlamadı. Beni öldüremezler. Ayağımdaki zincirleri çıkardıktan sonra hepsi ölmüş olacak.
“Senin işini çabucak halledeceğim. Ne olduğunu bile anlamayacaksın.”
“Evli misin? “
“Onun hakkında bir şey söylemediler mi? “
“Sıra ona hiç gelmedi. “
“Evliyim. Hem de beni seven birisiyle ve bir de çocuğum var. Şaşırdın mı? “
“Onlara ne yaptığını söylüyor musun? “
“Yaptığım işi biliyorlar, fazla detaya gerek yok. “
“Tam bir aile babası. Kim bilir kaç aileyi babasız bıraktın. “
“Dünya’da mı yaşıyorsun yoksa başka bir gezegende mi? İnsanlar savaşlarda ölür veya öldürür. Sadece bu iki seçeneğin var.”
“Bu işi yapmak zorunda değilsin. “
“Ben bu iş için yetiştirildim. Yedi yaşındayken bir hastalık yüzünden ölmek üzereydim. Vücudum o kadar zayıflamıştı ki ayakta bile duramıyordum. Babam benim o halime çok üzülürdü. Bir gün bir adamla birlikte benim yattığım odaya girdi. Adam bana bakıp “Neden yaşamak istiyorsun? ” dedi. Yedi yaşındaki hasta bir çocuğa sorulabilecek son soruydu, neden yaşamak istiyorsun? Bende kısık bir ses tonuyla “Ölüme inanmıyorum.” dedim. Adamın göz bebeği birden büyüdü, eliyle sakalını tuttu ve “İnanman için sana bir şans veriyorum.” dedi ve çantasını açıp içinden ufak bir şişe çıkardı.
“Bunu içersen ölümü tanıyıp, inanacaksın” dedi. Karşı koymadan aldım ve içtim. İçtikten sonra adam yüzüme yaklaşıp gözümün içine baktı. Gülümseyerek,
“Tamamdır. İlaç etkisini gösterdi. Bir güne kalmaz iyileşir. “Bu aradığım cevap değildi. Bende adama,
“Ne zaman ölümü tanıyacağım?” dedim.
“Tanıman için ilk önce görmen gerekiyor.”
“Adamın dediği gibi yıllar boyunca ölümü görmeye çalıştım. Öldürdüğüm her adamı salise salise izledim. Gözlerinin içine baktım ama hiçbir şey göremedim. Hepsi aynı boş ve şaşırmış halde bakıyorlardı. Ölüm daha farklı bir şey olmalıydı.”
Adam bir süre konuşmadı. Ama ayağa kalkıp hücrenin içerisinde yürüdüğünü duyabiliyordum.
“Dediklerimden hoşlanmadın mı?”
“Daha farklı bir hikâye bekliyordum. Acımasız bir baba veya anne, ailesiz büyüme gibi. Sadece hastalanmışsın, sonradan bir şekilde iyileşmişsin ve küçükken duyduğun şakaya inanmaya devam etmişsin. Sen asker falan değilsin, akıl hastasısın. Tedavi edilemez bir hastasın. “
“Benim yüzümü bile görmedin daha ve kim olduğum hakkında aklında uydurduğun şeyleri bana söylüyorsun. Neden beni bu kadar tanıyorsun, kimsin sen? “
“Yaşlı bir adamım ve senin gibi adamları çok iyi tanıyorum. Babam da senin gibiydi. Başkaları, katili olduğu cesetlerin kokusunu yanına yaklaşınca hissedemiyorlardı. Ama ben hissediyordum. Onu hiç sevemedim. Annem ondan ayrılmak istiyordu ama ondan korktuğu için söyleyemiyordu. Bir gün eve geldiğinde annemle yine tartışmaya başladılar. Ben daha dokuz yaşındaydım. Onları gizlice üst kattan izlemek dışında bir şey yapamadım. Annem artık onla olmak istemediğini söyleyince üstüne yürüdü, annemde masanın üzerindeki bıçağı aldı ve babamın boğazına sapladı. Annemin beyaz kıyafeti babamın kanıyla kırmızıya dönmüştü. O güne geri dönebilseydim, babam eve gelmeden annemle evden çıkardım. “
“Bu işe yaramayacaktı. Baban sizi yine bulacaktı ve belki bu sefer anneni öldürecekti. Babanı öldürmek en mantıklısı. Tabii ilk önce o zamana gitmen gerekiyor.”
“Babamı öldüremem. Ben öyle bir adam değilim. “
“Başkasına yaptır, kendin yapmak zorunda değilsin. “
“Sen yapar mıydın? “
“Ölü bir adamı öldüremem.”
“Yaşasaydı benim için yapar mıydın? “
“Kötü bir insan sonuçta, yani, belki belli bir ücret karşılığında yapardım.”
Karanlığın içinden adım sesleri geliyor. Beni çıkarmaya geliyorlar.
“Sonunda. Seni öldürmeyeceğim yaşlı adam. “
“Ben seni öldürmek zorundayım, baba. Bugün gerçekte olduğu gibi son günün, sadece biraz daha farklı. Ayaklarındaki zinciri çözerseniz sizi öldürecek. Ölmek istemiyorsanız onu bu hücreden çıkarmadan kafasını kesersiniz. O Yüzbaşı Kane. Onu benden daha iyi tanıyorsunuz.
“Yaşlı bir adamın dediklerine inanmayacaksınız değil mi? Burada kafayı yemiş. Beni Yüzbaşı Kane zannediyor.”
“Zaten öldüreceksiniz. Asmanıza gerek yok, hemen işini halledin. Yoksa buradaki herkesi öldürecek.”
“Hayır, durun yargılanmak istiyorum. Beni bu şekilde öldüremezsiniz. “
Adamlar ona inanamışlardı ve kafesin içine girip kafama çuvalı geçirdiler. Dizlerimin üstüne çöktüm.
“Seni Seviyorum Baba.”
Yazan – Ahmet Bey
hikaye, öykü, hikaye oku, hikaye okuma, öykü, dehşet hikayeleri, dehşet öyküleri, düşündüren hikayeler, duygusal hikayeler,