Korku Hikayeleriqajder

Yeni Bir Korku Hikayesi Daha “Bahçemdeki Ölüler” I. Kısım

Bu da Benim Yaşadığım Korkunç Hikayem “Bahçemdeki Ölüler” I. Kısım

Yaşadıklarım bazıları için son derece ürtkütücü ve korkunç olabilir ancak benim için hiç de öyle olmadı.

19 yaşındaydım. Babacığımı kaybedeli 6 ay kadar olmuştu. Hayatta yalnızdım. Babamdan bana kalan maaş, evin kirasına ancak yetiyordu. Komşularımın yardımları da kesilmişti artık. Bu süre içinde kendime bir iş bile bulamamıştım. Her yere başvurdum. Çalmadığım kapı kalmadı. Tanıdığım çok fazla kimse olmadığından mahallemizin bakkalı Hikmet Amca’ya da iş aradığımı söylemiştim. “Sonuçta bakkal, geleni gideni çok olur, belki bir iş çıkar diye düşünmüştüm.” Doğru düşünmüşüm. Bir akşam penceremin camı tıkladı. “Elif kızım bi bak hele.” Hikmet Amca’nın sesiydi. Hemen koştum camı açtım, “buyur Hikmet Amca,” dedim. Şu tepedeki evlerden birinde  yaşlıya bakmak için birini arıyorlarmış. Yarın bir bak istersen, adres burda yazıyor,” dedi elime bir kağıt verdi. “Tamam, Hikmet Amcam, Allah senden razı olsun,” dedim. Kağıdı alıp içeri girdim. Öğle sevinmiştim ki, sabaha kadar gözüme uyku girmedi.

Sabah olur olmaz düştüm yollara. Cebimde param çok azdı. Yürüyerek gitmeliydim. Olur ya belki işe alınmazsam en azından ekmek param olmalıydı. Çok fazla uzak değil ama, tepede olması biraz yorucuydu. Her gün bu yolu yürüyerek çıkmak çok zor olucak benim için diye geçirdim içimden.  Sabaha kadar adresi ezberlemiştim bile. Etrafta üç beş tane ev vardı, onlardan biri olmalıydı, kolayca evi buldum. Çok büyük  eski bir köşktü. Etrafı taş duvarlarla çevrili duvarların üzerinde belki de asırlık sarmaşıklar vardı. Girişte, ön bahçede mermerden yapılmış küçük bir süs havuzu vardı. Bahçenin çevresi ağaçlarla kaplıydı. Ağaçlar öyle büyüktü ki, sarmaşıklar gibi onlarda asırlıktı. Yada ben öyle hissetmiştim. Ön kapıya gelince tam elimi zile uzatacakken köşkün ahşap kapısı yavaşca açıldı. İçeri doğru uzandım kimse yoktu, kapıya bağlı bir ip yukarı doğru çekiliydi. Yaşlı bir kadın sesiydi duyduğum; “Gel yavrum, yukarı gel,” diye. Kapının karşısındaki mermer merdivenlerden yukarı çıkarken içeriye şöyle bir göz gezdirmiştim. Yüksek tavanlar, tablolarla dolu duvarlar, ahşap mobilyalar, büyük büyük şamdanlar, eşyalar bile asırlıktı sanki. Ev çok kalabalıktı. Perdeler çok kirli, is içindeydi. Yukarı çıktığımda,  Yaşlı karı koca pencerin önüne oturmuşlar bahçeyi seyrediyorlardı. Onlara “Merhaba,” deyip kendimi tanıttım ve ne için orda olduğumu anlattım. Konuştuk. Yaşlı teyze, teyze diyorum ama içimden ona anneanne demek geldi. “Kızım biz yatılı çalışacak birini arıyoruz, bakıma ihtiyacımız var. Bir evladımız var ancak, o başka şehirde yaşıyor. Burada bizden başka kimse yok. Bizimle yaşamayı kabul edersen, hemen işe başlayabilirsin. İstediğin kadar para veririz.” dedi. “Gelenler çok oldu ama kimse yatılı kalmayı kabul etmiyor, birisi kabul etti, iki gün sonra bıraktı gitti,” diye ekledi. O sözünü bitirince, ben işi kabul ettiğimi söyledim. Şaşırdılar, ikisi de çok sevindiler. Birbirlerin sarılırken çok mutluydular. Nedenini sormadılar bile. Ben de yalnızdım. Ev kira, üstelik komşularımdan bazıları evlenmem için sürekli uyarı yapıyorlardı. “Genç kız yalnız yaşayamaz, Sana yardım edelim, seni helal süt emmiş biriyle evlendirelim,” demeye başladılar mı…. arkası bitmiyordu. Bu yatılı işi benim için iyi olmuştu. Onlara, “bu gün gidip eşyalarımı alıp, komşularımla helallaşayım, yarın aynı saatte gelirim,” dedim. Anlaşmıştık. Onlarda mutlu, bende çok mutluydum.

Sabah tüm komşularımla vedalaşıp, helallaştım. Bakkalımız Hikmet Amca’nın yanına gittim. Her şey için ona teşekkür ettim. Hellalaşıp ayrıldım. Köşke bir gün önce giderken çok yorulmuştum, oysa bir gün sonraki yolculuğumda sanki uçarak gidiyordum. Çok heyecanlıydım. Geldiğimde kapı açıktı. Pencereden görmüşlerdi geldiğimi. Artık, çok tatlı, nur yüzlü, tonton anneannemle dedemdi onlar benim. Ne lazımsa yaz buraya dedi anneanne, telefonla marketi aradı, yarım saat içinde herşey eve gelmişti. Onlara çok güzel yemekler yaptım. Evin her tarafını aylarca temizlesen bitiremezssin, öyle tozluydu. Ancak alt katı tamamen bitirmiştim. Onları alt kata indirdim. Üst katın temizliğini sonraki günlere bırakmıştım. Onları, banyolarını yaptırdıktan sonra odalarına yatırdım. Bana çok dua ettiler. Buraya gelen hiç kimse ev işi yapmadı. Sadece ilaçlarımızı ve yemeğimizi verdi dediler. Her iki ayda bir doktor gelir muayene edermiş. kanlarını alıp tahlile gönderirmiş. Oğlu gelemezmiş ancak uzaktanda olsa anne babasının bakımını ihmal etmezmiş. Bunları anlattılar.

Onları yatırdıkdan sonra, onlara yakın olan odayı seçtim. Ben de oaraya yerleştim. Tam yatacaktım ki, fısıltıyla konuşan insan sesleri duydum. Meraklandım tabiii… Yavaşça perdenin arasından baktım. Dışarısı da karanlık pek fazla anlaşılmıyor, ancak bahçede 6-7 kişinin oturan gölgeleri gözüküyor. Birbirleriyle konuşuyorlar. Seslerini duyuyorum. Onlar beni görmüyorlar. Birisi ağlıyor, ağlama sesi duyuyorum.  “Acaba köşkün arka tarafı başkasının bahçesine mi bakıyordu?” Bunu sabah olunca anlayacaktım. Yatağıma başımı koyar koymaz uyumuşum. Sabah namaza kalktım. Penceremi açıp baktığımda, bahçede 8 tane mezar gördüm. Biri çocuk mezarıydı. Hepsinin başında kim oldukları, doğum ve ölüm tarihleri yazıyordu ve köşkün arka bahçesi o kadar büyüktü ki ormana açılan kapısı vardı. İlk aklıma gelen, “akşam duyduklarım neydi?” Sorusuydu.  Sonra, “herhalde mahallenin gençleridir,” dedim kendi kendime. Daha sonra hep birlikte nazmazlarımızı kıldık. Kahvaltımızı ederken, mezarları sordum onlara. Köşkün eski sahipleri, yani nineleri dedeleri olduğunu söylediler. Biriside bebeğini dünyaya getirirken bebeğiyle birlikte vefat etmiş. Eskiden insanlar ölülerini evlerinin bahçelerine gömermiş. Ondan öyle diye bir açıklama yaptılar. “Korkma biz senelerdir burdayız. Ölüden insana zarar gelmez,” dediler. Bunu gülerek söylediler. Onlar gülünce biraz endişelendim tabii. Onlara seslerden bahsetmeyi unutmuşum. Gece odama girip aynı sesleri tekrar duyduğumda onlara bunu söylemediğimi hatırladım. Perdenin arasından baktığımda aynı gölgeleri tekrar gördüm. Yine ağlayan bir kadın ve yine fısıltıyla konuşan gölgeler gördüm. Üstelik tam da mezar taşlarının üstünde oturuyorlar. İyice meraklandım. Onları izlediğimi anlamasınlar diye üst kata çıkıp bahçeye bakan balkonun ışığını açıp, aşağıya odama gittim. Tekrar yavaşça perdeyi aralayıp, arasından baktım. Bunu yaparken, kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi oluyordu. Öyle hızlı çarpıyordu ki kalbimin sesini duyacaklar diye korktum. Hiç ışık dikkatelerini çekmemişti bile. Hala konuşuyorlar, hala ağlayan kadın ağlamaya devam ediyordu. Anlam veremedim. Bir kaç saat bekledim. Aynı, değişen bir şey yok. Sonra her gece yaptığım gibi yatağıma oturdum, ailemle birlikte, tüm geçmişlerimiz için fatiha ve ihlas surelerini okuyup Rabbime duamı ve şükrümü ettim. Yatağıma uzandığımda sesler kesilmişti. Duramadım. Tekrar uzanıp perdenin arasından dışarı baktım. Konuşmuyorlardı, ancak yüzleri bana dönük oturuyorlardı. Allahım o kadar korktum ki hemen perdeyi kapattım. Uyuyamadım. sabaha kadar bir sağa, bir sola döndüm durdum, ancak sabah olmak bilmedi. Sabah ezanları okunmadan önce baktığımda hala orda oturuyorlar ve hala benim pencereme bakıyorlardı. Bu sefer iyice net gördüm. Beyaz giysili kadın ve adamlardı, yaşlıydılar. Bir genç kadın ve kucağında bebeği vardı.  Sonra onlara bakarken sabah ezanları okunmaya başladı. Ezanlar okunurken birden kayboldular. Oldukları yerde kayboldular!!!. O zaman anladım ki, onlar o mezarlarda yatanlardı. Anlaşılan sıkıntıları çoktu. Anneanneyle dedeye bu durumdan bahsetmedim. Günlerini iyi geçirmelerini sağladım. Onları ön bahçeye çıkardım, güneşlendirdim. Bahçede onlarla piknik yaptık. Beni çok sevmişlerdi. Çocukları gibi. Elimi tutuyorlar. Saçımı okşuyorlar. İyki geldin deyip Allah’a şükrediyorlardı. Hep teşekkür ediyorlardı.

Günlerden Perşembeydi ve yine akşam olmuştu. Babamla beraber, her Perşembe akşamı Yasin Sûresini okur, inanıp iman etmiş tüm Müslüman din kardeşlerimizin ruhlarına hediye ederdik. Ben babam öldüğünden beri devam ettim hep okudum. O gece onlar yine  ordalardı. Akşam ezanından sonra çıkıp, sabah ezanına kadar orda oluyorlardı. O gece onlar için ayrıca okudum ve gördüm ki tamamen yok odular. Sesleri duyulmadığı gibi gölgeleri de kaybolmuştu. Anladım ki huzur istiyorlardı. Okuyanları, onlar için dua edenleri yoktu. O geceden sonra her gün yatmadan önce Yâsin Sûresini okudum. Bir kaç gün sonra rahatsızlandım. Başımda dönüyordu. O gece okuyamadan yatmıştım. Gece yarısı bir tıkırtı sesiyle uyandım. Sesi dinledim, penceremi biri tıklıyordu. Çok koktum, Perdeyi aralayıp baktığımda, hepsi de pencerenin önündeydi, bana bakıyorlardı. Nur gibi yüzleri vardı. Güzel bakıyorlardı, sanki bir şey isteyeceklermiş de çekiniyorlarmış gibi. Anladım. Hemen kalkıp abdestimi aldım, başladım okumaya. O geceden sonra her gece okudum. Okuyamadığım zamanlarda sesimi kaydedip pencereden teyple onlara dinletiyordum, arkasından duasını da yapıyordum. İşe yarıyordu. Onların huzur bulduğunu görünce, huzur buldum.

Sonraları anladım neden insanlar kaçıyor, gelmiyorlar. Anneannenin oğlu bile gelmediğine göre, sebep bu demek ki.

Ama biz mutluyuz, güzel bir aile olduk. Korkularım var tabii ki ancak anneannemle dedemi kaybetmek gibi. Onlarsız yaşayamamak gibi. Hayatta yine yalnız kalmak gibi.

Seçme Hikayeler – Gajder

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. Cok guzel bir hikaye iyi niyetle dolu insana pozitif enerji veriyor. Anlatim dili sade ve akici. Yazardan baska hikayeler de bekliyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu