Kobe Bryant’ın Anısına
‘Doğuştan Basketbolcu’
Sadece 17 yaşındayken, Magic Johnson, Kareem Abdul Jabbar, James Worthy, Wilt Chamberlain gibi efsane isimlerin formasını giydiği Lakers’a katılmıştı.
20 yıllık kariyerinin ardındansa forması o efsanelerle birlikte Staples Center’ın tavanına asılmış ve emekli edilmişti.
Kobe, spor tutkunu bir ailenin çocuğuydu. Babası Joe ‘Jellybean’ Bryant, 1970’li yılların sonları ve 80’li yılların başlarında NBA’de oynuyordu. İyi de bir görev adamıydı.
Kobe, babası Philadephia 76ers formasını giydiği dönemde dünyaya gelmişti.
Baba Joe ve anne Pamela, bir Japon yemeği olan Kobe bifteğini çok sevdikleri için oğullarına bu ismi vermişlerdi.
1983’ün sonunda Kobe 5 yaşındayken babası NBA’i bırakıp İtalya’da Rieti takımı için oynama kararı almıştı.
Bryant ailesinin İtalya macerası belki de sandıklarından daha uzun sürdü ve Joe Bryant 1990’ların başlarına kadar İtalya’da oynayacaktı.
Bu sayede Kobe de neredeyse anadili kadar iyi İtalyanca öğrenmiş, daha az atletizme, daha çok pas açıları ve top hareketine dayalı Avrupa basketbol kültürünü tanımıştı.
Baba Joe Bryant’ın koçu da eski bir Philadelphia 76ers oyuncusu olan Joe Isaac idi.
Belki de Kobe’nin basketbol yeteneğini ilk fark eden de Isaac olacaktı.
Kobe 11 yaşındayken, babasının koçuyla antrenmanlara başlamıştı bile.
Isaac, bir röportajında Kobe’nin oyununun Avrupa basketbolundan nasıl etkilendiğini “Avrupa’da dış şutun olması gerek. Orta mesafeden şut kullanmayı öğrenmelisiniz. Birden fazla pozisyonu savunmaya alışmalısınız. Avrupa’da büyümek Kobe’nin avantajına oldu. Oyunun temellerini öğrendi, tek yönlü bir oyuncu olarak kalmadı” sözleriyle anlatıyordu.
1991’de doğduğu kent Philadelpiha’ya dönen Kobe, bir kültür şoku yaşıyordu. Neredeyse tüm çocukluk ve gençlik yıllarını İtalya’da geçirmiş olan Kobe, Lower Merion Lisesi’ne yazıldığında en iyi bildiği şeyi yaparak bu yeni çevrede kendisine bir yer edinebileceğini düşündü: Basketbol.
Kobe Bryant’ın lise koçu Gregg Downer, onu ilk gördüğünde ne düşündüğünü “Beş dakika oyununu izledikten sonra NBA’e gideceğine inandım. Bu kadar genç yaşta bu kadar iyi bir oyuncu daha önce görmemiştim. Birlikte iyi bir bağ kurduk ve çok sıkı çalıştık” diyerek anlatıyordu.
Lower Merton Lisesi Kobe’nin önderliğinde ve Downer’ın koçluğunda son 50 yılda gördükleri ilk eyalet şampiyonluğuna ulaştılar.
Kobe oyun kurucudan pivota kadar tüm pozisyonlarda oynuyordu ve şampiyonluk yılında sezonu 31 sayı, 10 ribaund ve 5 asist ortalamalarıyla tamamlamıştı.
Kobe artık tüm ABD’nin tanıdığı bir isim haline geliyordu.
Birçok üniversiteden basketbol bursu teklifleri alsa da o dönem giderek daha popüler bir seçenek hale gelen erken profesyonel olma yolunu tercih etti ve NBA’in yolunu tuttu.
Aslında her şey hem Kobe hem de NBA için çok daha farklı gelişebilirdi.
1996 NBA draftında birçok takımın gözü 17 yaşındaki genç yetenekteydi.
Draft öncesi Kobe, Staples Center’a gitmiş ve Los Angeles Lakers oyuncularıyla bir antrenman yapmıştı.
Takımın o dönemdeki Genel Menajeri Jerry West, yeni lise mezunu Kobe’nin Larry Drew ve Michael Cooper gibi şampiyonluk yüzüğü sahibi Lakers oyuncularını ‘ezip geçtiğini’ söyleyecekti.
Bir sezon önce yılın en iyi savunmacısı seçilmiş olan Michael Cooper, yıllar sonra Kobe ile yaptığı ilk antrenmanı hatırlarken şunları söylüyordu:
“Karşımda 17 yaşında cılız bir çocuk vardı… Larry Bird gibilerine çektiğim tüm savunma numaraları denedim. Her seferinde sıyrılıp şutunu yaratmayı başarıyordu. Bitmiştim… Uzun zamandır bu kadar terlememiştim. Herkes şaşkınlık içindeydi. Antrenman sonrası toplandığımızda ‘Sen liseli bir velet değilsin. Geleceğin NBA yıldızısın’ dedim.”
Lakers, takımın pivotu Vlade Divac’ı draft hakkı karşılığında takas etmenin yollarını arıyordu.
Kadroda pivot açığı olan Charlotte Hornets, teklife sıcak baktı ve Sırp pivot Divac karşılığında 13. sıradaki draft hakkını Lakers’a verdi.
Lakers yönetimi Charlotte’a hangi oyuncuyu seçmeleri gerektiğini söyledi ve Hornets yönetimi Kobe Bryant’ı 13. sıradan draft edip hemen Divac karşılığında Lakers’a yolladı.
Bu karar bugün hâlâ NBA tarihinin en talihsiz draft kararlarından birisi olarak görülüyor… En azından Charlotte açısından.
Shaq – Kobe arasındaki gerilim 2001-2002 sezonunda ABD spor basınının gündelik haberlerinden birisi haline gelmişti. İkilinin arasındaki ilişkinin onarılamaz hale geldiği açıkça ortadaydı.
2002-2003 sezonu öncesi Shaq büyük Miami Heat’e gitme kararı aldı ve giderken de ‘yeni bir yıldız yaratacağını’ ima etti. Bahsettiği kişi Miami Heat’in genç yıldızı Dwayne Wade idi.
Kobe ise şüphecilerin ‘Shaq olmasaydı şampiyonluk yüzü göremezdi’ iddialarını yalanlama fırsatını ele geçirmişti.
Ancak Kobe istediğini elde edemedi. İstatistikleri kariyerinin en iyi noktalarına ulaşmıştı. Arık maç başına ortalama 30 sayı atıyordu. NBA’in en skorerleri arasındaydı. Takımının tartışmasız lideriydi.
Basketbol sahasında ise Kobe için işler yolunda gibiydi… En azından kişisel istatistikleri açısından.
2006 yılında Toronto Raptors’a 81 sayı atarak modern basketbolda bir daha erişilmesi neredeyse imkansız olan bir başarıya imza atmıştı.
2007-2008 sezonunda Kobe insanüstü bir performans sergiliyordu. Maç başına 35 sayı atıyor, neredeyse her maç 48 dakikanın tümünü oynuyordu.
O sezon, NBA’in en değerli oyuncusu seçilse ve takımını NBA finallerine taşısa da, Lakers’ın ezeli rakibi Boston Celtics’e kaybetmişlerdi.
Kişisel başarılar bir türlü takım başarısına dönüşemiyordu.
Kobe, 20015-2016 sezonu başında belki de bir halkla ilişkiler kampanyasının bir parçası olarak ‘Sezon sonunda basketbolu bırakıyorum’ dedi.
‘Sevgili Basketbol’ adında bir mektup yazıp tüm dünyayla paylaştı. Kobe o mektubunda şunları söylüyordu:
“6 yaşındaki bir çocuğa Lakers hayalini verdin. Seni bunun için her zaman seveceğim. Ancak seni takıntılı biçimde daha fazla sevmem mümkün değil. Bu sezon elimde kalan ve verebileceğim her şeyi veriyorum.
Kalbim hızlı çarpışları kaldırabilir. Zihnim tüm zorluklara dayanabilir. Ancak bedenim artık veda zamanının geldiğini biliyor. Ve bu sorun değil. Seni bırakmaya hazırım. Bunu bilmeni istiyorum. Böylece birlikte yaşadığımız her anın tadını çıkarabiliriz. İyisiyle kötüsüyle. Birbirimize her şeyimizi verdik.
Her ikimiz de bundan sonra ne yaparsam yapayım o ilk zamanki çocuk olacağımı biliyoruz. İç içe geçmiş çoraplarla köşedeki çöp kutusuna basket atmaya çalışan çocuk. Maçın bitmesine 5 saniye var. Top elimde. 5 … 4 … 3 … 2 … 1. Seni hep seveceğim. Kobe.”
Sakatlıklar, yıllarca yüksek tempoda oynanan maçlar Kobe’nin vücudunu yıpratmış yaşı da ilerlemişti. Artık NBA‘e 17 yaşında adım atmış olan liseli genç değildi.
O sezon gittiği her deplasmanda ayakta alkışlandı, büyük sevgi gösterileriyle ve adına hazırlanmış olan hatıra filmleriyle karşılandı.
Kobe sezonun son maçının ardından ise şöyle konuşmuştu:
“Bugün son bir kez sahaya çıkıp mücadele etmek, elimden geleni yapmak istedim. En güzel tarafıysa çocuklarımın beni en iyi zamanlarımda oynadığım gibi oynarken izleyebilmesi oldu
“Ne söyleyebilirim ki, 20 yılın ne kadar hızlı geçtiğini anlamadım bile.
Mamba gider!”
Hikayeyi Gönferen – Burak CAN
unutulmaz biri olcak o artık
Kesinlikle