Çok Güzel Hikaye “Umut”
Bir umut… diye başlar tüm başlangıçlar. Bütün ilklerin şartıdır bu sanki onların gerçekleşmesini sağlarmışçasına. İnsan inanınca her şey olur diyorlar. Ne kadar doğru bilmiyorum, ama bir umut belki doğrudur. Neden insan umut eder ki? Neden? Neden olmayacağını bildiğimiz halde aptal gibi üstüne gideriz ki? Neden bir umut diye düşünür kendimizi buna inandırırız ki? Her şeyde neden bi umut etme çabasındayız ki? Hayat da zaten umutlarımızın daima suya mermi gibi çarpmasından ibaret değil mi? Hayallerimize giden yollarda önce umudumuzu kırıp sonra hayallerimizi yerden yere vurmuyorlar mı? Neden hala ayağa kalkıyoruz?
Bize neden yenilmeyi bilmiyoruz? Umutlarımız, hayallerimiz darmadağan olduğunda neden yine her şeye “belki bir umut” çekiyoruz? Zevk mi alıyoruz yoksa düşüp düşüp kalkmaktan, her şeye bir çare bulmaktan? Hayat yoksa bu mu? Bizi yıkanlar, zorluklar değil de bunlara çare arayışımız mı? Şunun şurasında 70 yıllık ömrümüzde neden kendimizi kandırıyoruz ki? Herkesin hayalleri var. Bir kısmı gerçekleşiyor, bir kısmı, büyük bir kısmı kan revan içinde. Artık hayaller yıkılmıyor. Katlediliyor.
Ben… Şey… Ben bilemiyorum artık. Hayallerimi bulamıyorum. Vardı sanırım benim de bazı hayallerim. Bilmem belki de yoktu. Ben, hatırlayamıyorum! Yani, bu kadar insanın hayali var benim yok mu? Varsa da neredeler? Neden bilmiyorum? Herkes bir hayali gerçekleşmediğinde bir yenisine geçmiyor muydu? Peki ya benimkiler? Sanırım kayboldular. Hepsi arafta kaldı. Artık ne gerçekler ne de yalan. Ne gerçekleşme ne de yok olma şansları kaldı. Olan bu mu yani? Tüm hayaller arafta unutulup kaybolmayı mı bekliyor? Asla gerçekleşmiyorlar mı? Ben, ben bunu bilmiyorum. Kimlerin hayalleri gerçekleşiyor? Çok çalışanların mı? Hayatlarını adayanların mı? Peki ya hastaların? Ölüm döşeğindekilerin. Onların tek hayali yaşamak değil mi? Asla yapamayacaklarını, başaramayacaklarını, hayatın onlara artık taşıyamayacakları büyük bir yük olduğunu bildikleri halde neden? Neden hala umut ediyorlar? Onları hayatta mı tutuyor bu? Arkadaşlarım, hocalarım, herkes umut iyidir diyor. Bilemiyorum. Ben bunu bilemiyorum. Ne inkar edebiliyorum ne de inanabiliyorum! En kötüsü geldi başıma biliyorum. Ben de onlar gibi oldum. Hepsinin başına geldiği şey benim de başıma geldi. Sanırım, ben de. Ben de unutuluyorum. Kaybedilen tüm hayaller, düşen tüm umut yıldızları gibi. Ben de sönüyorum. Arafta kalıyorum…
Burada yalnız olacağımı sanmıştım. Yani arafta. Ama biliyor musun, mahşer günü gibi. Tıklım tıklım. Nefes alacak tek boşluk yok. Komik değil mi? Boşlukların, yalnızlığın, kaybedilenlerin bir daha geri dönemediği yer, araf, ağzına kadar dolu. Hem de neyle? Yıkılan hayaller ve kaybedilen umutlarla. Hepsiyle göz göze geliyorum. Bana bakıyorlar. Sanki orada ne işim olduğunu sorarcasına. Bunun cevabını biliyorum sanıyordum. Ben de her unutulanlar gibi araftayım sanıyordum. Ama haklılardı ben bir insandım. Hayaller asla umut etmeyi bilmezler. Bizleriz hayallerimizin gerçekleşmesine umut dolu gözlerle bakan. Peki ya benim burada işim ne? Neden burdayım! Neden araftayım? Biri artık lütfen söylesin. Dayanamıyorum! Daralıyorum! Bu kadar kaybedilen umut beni boğuyor. Boğazıma dolanan düğüm her saniye daha çok sıkılaşıyor. Tüm araf ikiye bölünmüş benim boğazımdaki ipleri çekiştiriyor. Beni boğuyor. İplerin gerilişini duyuyorum. Her ilmiğin taştan sert oluşunu hissediyorum. Boğazımı sıkıyor. Patlayacak gibi oluyor. Ama bir dakika. Hayır… İp gevşiyor. Ne? Nasıl? N’oldu da bıraktılar beni? Ne olabilir? Uzaklaşıyorlar. Hepsi gözlerimin içine baka baka benden uzaklara gidiyorlar. Hepsi kaçıyor benden. Kapkaranlık arafın içinde ufacık bir delik açıldı. Işık giriyor o delikten. O kadar parlak ki, ne kadar küçük de olsa gözüm kamaşıyor. Işığın sıcaklığı yüzümü yakıyor. İğne deliği büyüyor. Gözlerime inanamıyorum! Araf yok oluyor. Boşluğa, karanlıkların babasına ışık girdi ve gittikçe büyüyor. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Bu hissi ilk defa yaşıyorum. Işık tüm yüzüme vuruyor. Boşluk gerçekten de yok oluyor. Ama ışığın içinde bir nokta var. Siyah bir nokta. Korkmaya başladım. Kafamı kurcalıyor binlerce soru. Yoksa hepsi bi rüya mıydı? Arafın yenildiği yok muydu? Lanet olsun, nokta büyüyor. Gittikçe bana yaklaşıyor. Sanırım bu sondu. Artık araf da yok. Bu sefer gerçekten yok olucam! Kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Ama… Bu gördüğüm şey nokta değilmiş. Kocaman arafın içinde gördüğüm o nokta… Noktalar… Onları asla unutamıyorum. Bana bakan o gözleri. Onlar bana bakıyordu. Onlardaki umudu gördüm. Sevinci. Mutluluğu. Gerçekleşen hayalin verdiği zevki. Gördüm bunu. Çift göz bana bakıp gülümsüyordu. O an anladım. Uyandım. tam 7 ay sonra. Uyandım. Kazadan sonra gördüğüm ilk şey o çift gözdü. Mutluluğu bana gösteren o gözlerdi. Hayatıma anlam katan o gözler. Beni karşılayan o çift göz. Unutamıyorum. Sanırım buydu. Aradığım şey. Evet. Hayat boyu kimsenin bulamadığını buldum. Umudu buldum dostlar! Onu bulmak için her şeyden uzak olmak gerekiyormuş. Buldum. Gözümün önündeymiş onca zaman. Nasıl da fark edemedim? Meğer bulabiliyormuş insan umudu bir çift gözde de. Bir gün siz de bulacaksınız umarım. Bir umut…
Zâtî
hikaye, hikaye oku, hikaye okuma, hikaye okumak, çok güzel hikaye, Çok Güzel Bir Hikaye, eğitici hikaye, ibretlik hikaye, düşündüren hikayeler, kısa hikaye, umut, umudun hikayesi, mutluluk,