Hikaye: “Son Varoluş” 4. Bölüm
“Karanlık Güçler”
Karanlık güçler, karanlık düşüncelerini beyinlerimize salgıladıkları zaman hayatlarımızın değiştiğine tanık oluyorduk yaşadıklarımızla. Her düşünce ömrümüzden bir takvim yaprağı daha çalıyor, bizi benliğimizin mahzenlerinde işkenceye davet ediyordu. Bizi kendimizden ediyordu tıpkı şu an olduğu gibi.
Yere boylu boyunca serilmiş yardım için uzanan bir el ararken beni yardımlara muhtaç eden simülasyonda birilerini bulamayınca adeta kendi kendimi kurtarmaya çalışıyordum.
Nefes alan kimse yoktu.
Tırnaklarımı ellerime geçirip kendimi kalkmaya zorladım. Yanan gözlerimden gelen yaşlar, tırnaklarımı geçirdiğim avucumdan akan kanlara karışıyordu. Bir bacağımı öne doğru kıvırıp duvardaki çıkıntıya sıkıca tutunarak diğer bacağımla da destek alıp ayağa kalktım.
Ben kendimi geldiğim asansöre doğru ilerletmeye çalışırken, arkamdan hızla gelen alev topunun hedef noktası olduğumu bilmiyordum. Terleyen sırtıma daha fazla sıcaklık veren alev topu beni yakıp geçeceği sırada arkamda, yanarken kararan zeminin sesini duyuyordum.
Birden belimde hissettiğim elin beni aşağıya çektiğini ve sırtımla kucaklaşan zemin haricinde bedenime değen başka bir bedenin daha tam üzerime doğru eğildiğini fark ettim. Az önce farkında olamadığım alev topu karşı duvara çarpıp alevini oraya bulaştırdı. Duvarla çarpışan alev topu, etrafa hafif bir ışık saçtığında bedenime değen bedenin sahibini net bir şekilde inceleme fırsatı buldum. Kısa dalgalı saçları, terden dolayı alnına yapışmış durumda olan yabancı bir adamdı.
Üzerimden kalkıp kolumu tuttu ve beni de kaldırdı. Kim olduğunu sormama fırsat bile vermeden baygın bakışlarının arasında bir elini bacaklarımın altından geçirip diğer elini sırtıma yerleştirdikten sonra kucağına aldı ve sesinde yılların sırlarının saklı olduğu adımlarını asansöre yöneltti. Arada öksürüyordu fakat ben duyamıyordum. Algılarım kapanmıştı.
Sarsıla sarsıla yaptığımız asansör yolculuğunun ardından beni yere indirdi ve yanıma gelen iki robotun kollarımdan tutmasıyla gözden kayboldu.
Dumanın genzimi yakan kokusuyla uyuşan beynim robotların adım atışlarına ayak uydurmak için komut veremiyordu. Adım atmak benim için bir hayli zorlaşıyordu. Gözlerimi kapatıp kaderimi esir alan robotları, tamamen kaderimle baş başa bırakarak gözlerimi kapattım.
*** Hikaye
“Kızı bırakın.”
Kendimi, uçurumun kenarında dururken, soğuk sulara karışmış bir hâlde buldum gözlerimi açtığımda. Robotların kollarımı aniden bırakmasıyla yere düşüp zeminle buluşmam saniyelerimi aldı. Zemin soğuktu, irkildim. Tüm gözler tek bir noktada toplanmıştı. Tek odak noktaları bendim.
Teo, beni yangından kurtaran adam ve birkaç kişi daha…
Hepsi bana bakıyordu fakat benim düşündüğüm tek şey Teo’nun kurtulmuş olmasıydı.
“Sonunda gelebildin. Gel, otur.” dedi Teo’nun yanında oturan sarışın kadın. Toplantı salonunu andıran odada tam ortada duran büyük masanın başköşesine kuruldum. Bu arada bakışlarım hâlâ Teo’daydı.
“Umarım neden burada olduğunu biliyorsundur Lessie.”
Teo’nun üzerimde gezinen bakışlarını görünce ürkütücü sesiyle benimle konuşmaya çalışan sarışın kadına baktım.
Burada toplanmış olan insanlar birer çeteyi andırıyordu. Benimle konuşmaya çalışan sarışın kadın ise onların lideri. Davranışları ve ses tonu herkesin tüylerini ürperten ve üstünlüğünü belirten nitelikteydi.
“Biliyorum.”
“Güzel, o zaman işin asıl kısmına geleceğim.” Parmaklarını birer birer masaya vurarak ritim tutarken, bu ritmi bozan sesiyle bana doğru geldi ve tam yanımda durdu. “Bugün binlerce insanın katılımda bulunacağı bir uzay şölenine davetlisiniz. Bu şölende istediğiniz her şeyi yapabilir, bazı bağışlarda bulunabilirsiniz. Ayrıca birkaç senedir üzerinde çalışmalar yapılan uzay mekiği fırlatma denemeleri de Valient astronotları tarafından gerçekleştirilecek. Hepinize iyi eğlenceler.”
Herkes birbirine baktı, odadaki yüzler sevinçlerini paylaşıyordu. Bu eğlence onlar için sevindirici olmalıydı. Hazırlıklarına bir an önce başlamak için birer birer çıktılar toplantı salonundan. Ben ve Teo kaldık sadece. Çaprazımdaki sandalyeye oturdu.
“Yaşadığın her şeyden haberim var Lessie. Kendini iyi hissediyor musun?”
“Esprilerine ihtiyaç duyacak kadar.”
“O zaman hazırlanmalısın. Bugün eğlenceli bir gün olacak.” Deyip tek gözünü kırptı. Açık turuncu renkteki saçlarını ellerinin arasından geçirdikten sonra beni de arkasından sürükleyerek odadan hızla çıktık.
***
Rengârenk panayırlar, insanların neşeyle kahkahalar attığı eğlence yerleri, her renkten insanlar; siyahı, beyazı… Herkes şölendeydi ve eğleniyordu. Ben hariç. Yangında soluduğum dumandan dolayı başım, hem ağrıyor hem de dönüyordu. Çalılıkların arasına sinip dizlerimi kendime doğru çektim ve çenemi dizlerimin üstüne yerleştirerek, beni dünyada hâlâ bir yerlerde mutluluğun olabileceği kanısına vardıran güzellikleri seyre daldım. Benim için fazlasıyla mutlu ediciydi etrafımdaki insanların gülen yüzleri.
Sadece izledim, sadece içimdeki karışık duyguların birbirleriyle olan savaşın sonunu bekledim.
Ben kendimle savaş verirken, yenilgiye uğradığıma ramak kaldığını düşündüğüm sıralarda, ilk uzay mekiği fırlatma denemesinin yapılacağı anonsu verildi. Kendimden kaçmak için saklandığım çalılıkların arasından çıkıp uzay mekiği fırlatma denemelerinin yapılacağı alana doğru yürümeye başladım.
Her taraf, beyaz kıyafetli astronotlar ve bu gösteriyi izlemek için can atan insanlarla doluydu.
Fırlatma için geri sayım başladı.
“10… 9… 8… 7… 6… 5…”
Uzay mekiğinin etrafı kara dumanlarla kaplandı.
“4… 3… 2… 1.”
Uzay mekiği havalandı, havalandı, biraz daha yukarı çıktı. Yaklaşık birkaç kilometre yukarı doğru çıktıktan sonra, herkes tarafından uzay mekiğinde bir tuhaflık olduğu anlaşıldı. Mekik, önce yavaşça çıktı; sonra hızla yere düştü.
Yer şiddetle sarsıldı, kendimi yerle bütünleşmiş olarak bulmam fazla zaman almadı. Yere düştükten sonra yanmaya başlayan uzay mekiği, yerde koca yarıklara yol açmıştı. Bütün insanlar, kopan kolyeden geriye kalan inci taneleri gibi kaçışıyorlardı. Diğerlerine ayak uydurarak ben de ayağa kalkıp Teo ve diğerlerini bulmaya çalıştım.
“Teo!”
Tanıdık yüz yoktu.
“Teo!”
“Lessie, buraya gel!”
Toplantı salonunda gördüğüm sarışın kadın beni çağırıyordu. Oraya doğru koştum.
“İyi misin?”
“Evet, iyiyim.”
Sarışın kadın yanındaki kıza döndü. “Diğerleri nerede?”
“Teo ve Jack yaralananları kurtarmaya gitti. Amy’nin nerede olduğunu bilmiyorum. Onu bulmalıyız. Yaralanmış olabilir.”
“Haklısın, hemen arıyoruz.”
“Lessie, sen de dışarıdaki insanları konferans salonuna götür. Dışarıda mekiğin düşmesiyle açığa çıkan zehirli bir gaz var, kimsenin zarar görmesini istemeyiz.”
Başımla onu onaylayarak dışarı çıktım. Hâlâ herkes etrafta kaçışıyor, canlarını kurtarmaya çalışıyorlardı. İnsanlara sesimi duyurmak için kürsüye çıkıp elime mikrofonu aldım.
“Valient halkı, güvenliğiniz için konferans salonuna gitmeniz rica olunur. Lütfen, konferans salonuna geçiniz.”
Ben, insanların dikkatini çekip onlara çağrı yaparken, Teo ve beni yangından kurtaran adam -Jack- konferans salonuna yönlendiriyordu. Valient halkı hınçla birbirlerini ezip konferans salonuna ulaşmaya çalışırken, çağrılarımı devam ettiriyordum. Teo bana döndü.
“Lessie, arka bahçeye bak. Belki orada da birileri vardır.”
“Tamam, bakıyorum.”
Kürsünün merdivenlerini ikişer üçer indiğimde ön bahçeyle arka bahçeyi birbirinden ayıran duvarla karşılaştım. Duvar boyumu aşıyordu fakat tutunup ayağımı koyabileceğim çıkıntılar vardı. Daha önce hiç duvara tırmanmamıştım ama bunu masum insanları kurtarmak için yapabilirdim.
Duvarın ilk çıkıntısına ayağımı koyup elimle duvarın diğer çıkıntısına tutundum. Birkaç adımın ardından kendimi duvarın tepesinde bulmuştum. Göklerden gelen yüce bir kuvvet beni duvarın tepesine çıkartmıştı.
Aşağı atlayıp, geride bıraktığım dev duvarı atlamanın verdiği şaşkınlığımı, yandığı yerde söndürerek arka bahçenin burnuma ıhlamur kokusu veren ağaçlarının arasında takılı kaldım.
Siyahlara bürünmüş bir grup adam; arabadan iniyor, görünüşüyle bile ağır olduğu belli olan çantaları taşıyorlardı ellerinde. Ses çıkartmadan ne yaptıklarını anlamaya çalıştım.
Deri siyah montunda oldukça yapılı görünen adam diğerlerine dönerek “Şu işi halledelim. Steve, bombalar hazır değil mi?” dedi. Bilim Kurgu Hikayeleri
“Her şey hazır.”
“Peki, kendinize dikkat edin dostlarım. Unutmayın her ölü beden, intikamımızın külleridir.”
İşittiğim seslerin birer hayal, cümlelerin yalan olmasını isterdim. Gerçekler, yüzüme bir tokat gibi çarptı.
Saklandığım ıhlamur ağaçlarının arasına tekrar karışarak geldiğim yollardan tekrar geçtim. İçimdeki garip duygular, hırsa dönüşmüş ve bu hırs, dev duvarı aşmamı sağlamıştı.
Konferans salonunun kapısının önüne geldiğimde, kapının kolunu tutup hızla açtım. Arkamdan gelen karanlık gölgeleri göremediğim için bir bombanın patlayıp hayatlarımızı, kendi karanlıklarıyla karartacaklarını söyleyemeden bir patlama sesi duyuldu.
İlk patlamayla yere düştüm. İkinci patlama, kalp atışlarımın yavaşlamasına, göz kapaklarımın ağır ağır kapanmasına neden oldu.
Kalp atışlarımın atmıyor denecek kadar az attığını hissedebiliyordum. Belki de ölecektim. Kendimi zorladım, gözlerimi açmak ve insanların hayatlarını kurtarmak için. Dudaklarımın arasından yayılan hafif bir kıvılcım, beni kendime getirmeye çalışıyordu. Bu sefer kendimi daha fazla zorladım gözlerimi açmak amacıyla.
Sonunda gözlerim saniyeler sonra açıldı. Başımdan akan kanı yok sayarak çevremde gördüğüm ilk kişinin yanına gittim. Yaşayıp yaşamadığını teyit etmek için kulağımı göğsüne yasladım, yaşıyordu.
Sağımdaki küçük çocuğa takıldı gözlerim. Dudaklarından küçük iniltiler süzülüyordu. Onun da göğsüne kulağımı yasladıktan sonra korkuyla doğruldum. Kalp atışları fazlasıyla yavaştı.
Masum yüzü, solmuş bir gülü andırıyor, soldukça soluyordu. Ne yapacağımı bilemezken yüzündeki buruk gülümseme derinleşti ve son nefesini de teneffüs edip kendini beyaz bir meleğin kollarına bıraktı, ölmüştü.
Tam o sırada bombayı atan adamın sesi duyuldu.
“Valient, Sombres Devleti olarak sizi yerle bir edeceğiz.”
HİKAYENİN BÜTÜN BÖLÜMLERİ
3 haftadır bekliyorum acaba final miydi diye düşünmeye başlamıştım tam .