Hikaye: “Son Varoluş” 3. Bölüm
“Labirent”
Cehennem, hançer vurulmuş tutsak bedenlerin katili olmuş; Labirentlerse sonu ile sonsuzu birbirine zincirlemiş o sonu hiç görülmeyen ölüm tarlası… Hikaye
Aklımı kaybetmemek için zihnime sinen ölümün metalik kokusunu unutmaya çalışırken hâlâ oradaydım: Sadece rakamların insanlara hükmettiği labirent simülasyonu.
Çevremdeki her şey kendi varlığımdan daha gerçekçiydi. Attığım her adım beni bu gerçekçiliğin çıkılmaz sokaklarına davet ettiriyordu. İlk adımımı içimde öldürdüğüm yeminlerin hatırına attım. Duvarlarda, tavanda, yerde; kısacası her yerde harfler ve rakamlar birer birer yanıp sönüyor, yerine yenileri geliyordu. Önüme dizilen labirentten hemen sağa döndüm. Kulaklarıma ulaşan bir ses duyduktan sonra idrak edemediğim sesi etrafa attığım korku dolu bakışlarımla aradım. Çok uzakta değildi aslında. Tam ensemde durmuş gülümsüyor ve “Biz de seni bekliyorduk Lessie.” Diyordu hologramlara yaraşır bir ses tonuyla. İlk bakışta anlamak zor değildi. Kadın görünümlü bir hologramdı karşımda duran. Hikaye
Şaşkınlık, içimdeki tüm duyguları yenmiş olmalı ki “Ben neredeyim ve sen kimsin?” dedim şaşırdığımı belli eden bir ses tonuyla.
Başını iki yana sallayarak gülümsedi. “Sen ve senin gibiler için buradayım Lessie. Dünyada son kez var olan cesurlar için. Bu şehir, Valient’te, her şey siz son kez var olan cesurlar için yapıldı ve geliştirildi. Şimdi de size sunuluyor. Tabii bir şartla: Valient için çalışacak ve ordusuna katılacaksınız gerekli eğitimleri aldıktan sonra. Yani bundan sonra hep beraberiz Lessie.” Hikaye
Robotik sesiyle anlatmaya çalıştığı birkaç cümle bile ürpertmişti beni.
Anlayamadığım bazı şeyler teker teker yerine oturuyor ve geriye çekilip önümde duran manzaranın tümüne baktığımda bu şehirde yaşadığım ve yaşayacağım şeyler beni korkutuyordu nedensizce. Çocukluk arkadaşımı tahminimce kaybetmiştim, yalnızdım, çaresizdim, korkuyordum, hiçbir şey yapamıyordum ve bunca acizliğime rağmen bana cesur olduğumu söylüyorlardı. İnanmalı mıydım?
“Gitmek istiyorum.” Titrek sesim ağlamaya hazır olduğumun göstergesiydi.
“Bu imkânsız.” Sesi; itiraz istemeyecek kadar kesin, keskin ve netti.
“Arkadaşım nerede?”
Beni dinlemeden yürümeye başladı. Ben de onun arkasındaydım.
“Öncelikle sana şunu açıklamalıyım: ‘Neden bu simülasyondasın?’ Merak ediyorsun. İkimiz de biliyoruz ki az önce arkadaşınla kaçma girişiminde bulundunuz. Bu saçma kaçışınız maalesef başarıyla sonuçlanamadı. Elbette bunun bir cezası olmalı. Öyle değil mi?” Alaycı olduğu inkâr edilemezdi.
“Benden ne istiyorsunuz?” Giydiği ceketten geniş görünen omuzlarını silkti. “Kurallar basit ama kime göre değil mi?” Karşımda durup bana insan rolü kesen holograma çok itici olmadığını söylemek için can atıyordum ama sırası değildi. Hikaye
“Görmüş olduğun bu simülasyondan çıkmaya çalışacaksın. Aklını çalıştıracak, fani isteklerinden vazgeçecek, bize cesaretini göstereceksin. Eğer 2 saat içinde çıkamazsan sonun tahmin ettiğimiz gibi ölüm olacak.” Kolundaki dokunmatik ekranlı saate baktı ve tekrar bana döndü. “Süreni an itibariyle başlatıyorum Lessie. Aklını kullan, ölme.”
Hologram gözden kaybolup yerini boşluğa bıraktığında etrafıma bakındım. Sirenler bir kez daha benim için çaldı ve yaşam savaşım kulaklarımı tırmalayan yabancı bir sesle kaderime kazındı.
“37. Cesurumuz Lessie için simülasyon başlatıldı.”
Ben ne yapacağımı bilemeden ellerimi göğsümde buluşturmuş çaresizce beklerken çaresizliğime güçsüzlük de ekleyen labirentin duvarı yukarı doğru kalktı. Artık önümü net bir şekilde görebiliyordum. Karşımda labirentin damarları andıran koridorları ve koridorların önünde bekçilik yapan lazer güvenlik sistemindeki düzensizce dizilmiş yeşil lazerler, karşı labirentlere gitmemi engelliyordu. Hikaye
Kolumdaki saate baktım. Çok fazla zamanım yoktu. Lazerlerin arasından geçmekten başka çarem olmadığından beni karşılayan ilk lazerin önünde durdum. Lazerlerin ışıkları etrafı net bir şekilde görmemi engellerken gözlerimi ovuşturup ilk lazeri geçmek için kaldırdığım bacağım, lazerin diğer tarafındaki zeminle buluştuğunda diğer bacağımı da kaldırıp dengemi sağladım. İlk lazeri geçmeyi başarmıştım. Gözüm diğer lazerlere kaydı. Diğerlerini geçebilecek miydim?
İkinci lazeri de geride bırakmak için harcadığım çabalarım boşa çıkmadığında birçok lazeri geçebilmiştim. Sürekli dengemi kaybedip düşecekmiş gibi olsam da dengemi tekrardan sağlamayı başarabilmiştim.
Sıra en son lazerdeydi. Tüm sorunlar bu son lazerde başlıyordu işte.
Lazerin ışınları, kesik kesikti. Ne eğilerek geçebiliyordum ne de üstünden atlayarak. Düşündüm. Bir geçiş olmalıydı buradan.
Sonunda zekiliğimi konuşturacak zaman gelmişti. Cebimdeki metal parayı gün yüzüne çıkartıp yukarı doğru kaldırdım. Kurtuluşum elimdeki bu paranın elindeydi. Vakit kaybetmeden metal parayı, son lazerin ardındaki lazerleri devre dışı bırakma butonun doğru fırlattım. Para, son lazere doğru giderken son anda hafif yön değiştirip lazeri sıyırdıktan sonra butona yöneldi ve bingo! öykü
Para butonla buluştuğunda lazerler yerini karanlığa bıraktı. Para yere düştü, ardından sadece kalp atışlarımın duyulduğu sessizlik hakimiyetini sağladı. Buradan uzaklaşma isteği, beni kendime getirdiğinde koridora doğru ilerledim. Bilinmedik yollar; bana yeni rotalar çiziyor, farklı yollardan geçiyor, farklı koridorlara girip çıkıyordum fakat karanlığı bastıracak sadece duvarlardaki harf ve rakamların yeşil ışıkları tek başına koridorları aydınlatamadığından önümü net olarak göremiyordum. Neyle karşılaşacağımı bilmeden yürümeye devam ettim.
“Lessie!”
Ölen annemin sesi kalbimde kopan fırtınanın boynu bükük insanlarının kopardıkları son feryattı. Gözlerim aniden dolarken çevremde bir tur atıp neler olduğunu anlamaya çalıştım. Bilim Kurgu Hikayeleri
“Anne!”
Ses tonum kaç kişinin kalbinde sızı oluştururdu tartışılır ama ben, kendi sesimin duvarla yaptığı yankıyı işittiğimde tekrar tekrar ölüyordum.
“Kızım, Lessie. Buradayım.”
Annemin ölmeden önce her gece yanıma gelip saçlarımı okşadığını hatırladıkça hem ağladım hem de sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım.
“Neredesin?”
Annemin portresini tam karşımda gördüğümde durdum.
“Anne?”
Bu gerçek olamazdı. Annem önünde ona silah doğrultmuş bir adamla beraber duruyordu.
“Kızım, sakın buraya gelme.” Sol gözünden bir damla yaş düştü.
Anneme silah doğrultan adamın yüzünü göremiyordum. Karanlık ve ürkütücüydü. Silahın sahibi adam, elleri titrerken silahın tetiğini çekti ve kurşun annemin tam kalbine saplanarak ölümünün şarkısı kulağıma bir ilahi gibi fısıldandı. Silahın iki el atışıyla eş zamanlı olarak yere düşen annemin bedeniyle yer sarsıldı ve birden küçük bir patlama dengemi kaybedip düşmeme neden oldu.
Labirent alevler içinde boğuşurken annemin yanan cesedini gördüm. Yanıyordu.
Kollarımı kaldıramıyordum çünkü kendi ağırlığımı taşıyacak gücüm yoktu artık. Koca bir alev topunun beni yakmasına belki de saniyeler vardı.
O sırada birkaç saat önce bana akıl veren hologramın sesini işittim.
“Mekanizma arıza verdi. Sistem çökmek üzere. Son 10 saniye.”
Duyduğum cümleleri sindirmeye çalıştım sadece. Hayatımın son 10 saniyesini yaşıyordum.
“10…”
Olacakları bekledim.
“8… 7… 6…”
Kelimeler artık yetersiz kalıyordu benim için çünkü ölüyordum.
“5… 4… 3…”
Kalp atışlarım hızlandı. Az sonra yavaşlayıp duracaktı, biliyordum.
“2…”
Zaman takip edemediğim kadar hızlı akıp giderken insanlık, bir cesura daha veda ediyordu.
“1.”
Kelimeler tek bir sükûta hapsedildiğinde her şey anlamsız kalırdı. İşte şimdi tüm o seslerin anlamsız kaldığı yerdeydim.
HİKAYENİN BÜTÜN BÖLÜMLERİ
Bu bölüm de harikaydı böyle devam et.
hikayeleriniz super tebriklerr bu hikaye çok heyecanli takipteyim….