Ağlatan HikayelerGökhan KarakeleşMacera Hikayeleri

“Savaştan Sonra” Hikayesi 3. Bölüm

“Savaştan Sonra” Hikayesi 3. Bölüm

Hikaye oku; Hava çoktan kararıp rüzgar uğuldamaya başlamıştı. Dışarıdan gelen tipi ve ıslığa benzeyen sesler altında ateşin çatırdayarak yanması insanın içini ısıtıyordu. Bu kadar rahat bir şekilde anın tadını çıkarmak harika olmalıydı. Çoğunluğu yıkılmış evin üstü açık olsa da ateş sayesinde kar taneleri yere düşmeden eriyordu. Zaten dışarıdan gelen rüzgarı kesen duvar sayesinde ateş bu kadar güzel yanabiliyordu. Eğer duvar olmasa böyle bir tipi ve rüzgarda ateş fazla dayanmazdı. Bir saatte odunların külü bile kalmazdı. Fakat şuan rahat, sıcak ve tok bir şekilde ormandan gelen tipinin ninni gibi gelen sesini dinleyerek ateşin başında uzanıp yıldızları izlemek harikaydı. Nede olsa bir gün daha yaşamıştın ve bir günün daha keyfini doya doya çıkarmaya çalışmalısın. Belki dışarıda ev bulamayıp tipide kalan birçok insan olabilirdi fakat sen bunlardan biri değildin. Yarın uyandığında yine ağaçların arasında donmuş hayvan ve insan cesetleri bulacaksın… Yine de bu senin sorunun değil, çünkü sen hızlı davrandın ve kalacak bir yer buldun. Yiyecek yemek buldun. Yakacak odun buldun. Bu yüzden bir günün daha kurtuldu…

Çocuk kafasının altına koyduğu çanta ile rahat bir şekilde yıldızları izlemeye başladı. Kız ise ateşin hemen yanı başında dizlerinin üzerinde oturarak hareket etmeden ateşe bakıyordu. Kafası eğik olduğu için ne düşündüğünü anlamak imkansız gibi bir şeydi. Yemek yedikten sonra bile ağzını bile açmamıştı. Çocukta kıza hiç soru sormamıştı. Çünkü çocuk kendi düşüncelerine dalmışken kızın ne düşündüğü umurunda bile değildi. Hiç neden yokken birisini doyurup ateşinin yanına almıştı. Sabahtan beri çektiği zorlukları birisiyle paylaşmıştı. Çoğu insan bunu yapmazdı. Ateş tek başına yararlanacak bir şey değildi. Yakınında ki her şeyi ısıtıyordu fakat yemek öyle değildi. Birisi ile paylaşırsan azalıyordu. Eğer iki günlük etin varsa birisi ile bölüşürsen bir günlük etin kalıyordu. Bu sana bir yerde zarardı. Çoğu insan yemeğini paylaşmak istemezdi, fakat Atakan bir değişiklik yapıp ilk kez yemeğini babası hariç başka birileriyle de paylaşmıştı. Bunun için pişman değildi. Tam doymak yerine yarım doymuştu fakat yine de doymuştu. Nede olsa aç birisinin önünde yemek yiyemezdi.

Çocuk uzun bir sessizliğin ardından kafasını kıza çevirdi. Kız hala utanmış görünüyordu. Kafası ateşe dönüktü. Sessizce sadece ateşe bakıyordu. Çocuk gözlerini kıza dikmesine rağmen kız bir kere bile çocuğa bakmıyordu.

Çocuk yavaşça gözlerin kaldırıp yıldızlara baktı. Kızdan en ufak bir ses bile yoktu. Yine de uzun zamandır hiç konuşmadan ateşe bakılmazdı.

“İsmin ne ? “

Çocuk kafasını kızın yüzüne bile çevirmedi. Sadece sohbet olsun diye sormuştu.

” Li-Lisa … “

Kız bir an duraksadı. Gerçekten de çok utangaç biriydi.

” Acayip bir ismin varmış. Nereden geliyorsun ? “

Kızın yüzü iyice kızarmaya başladı. Bu kadar soru sorulmasına alışık değildi.

” Şey… Bilmiyorum… ama annem yabancıymış… “

Kız kaçamak bakışlarla çocuğun yüzüne bakıyordu. Fakat bakışları uzun sürmüyordu. Bakmasıyla yüzünü çevirmesi bir oluyordu.

Çocuk derin bir nefes aldı. Sanki kızı zorla konuşturuyordu. Biraz da olsa canı sıkılmıştı.

” Peki annen nerede ? “

Bir an sessizlik oldu. Çocuk uzun süre beklemesine rağmen kızdan cevap gelmedi.

” Ya baban ? “

Bu sefer ince bir hıçkırık sesi duyuldu. Çocuk kafasını yavaşça kıza çevirdi. Kızın gözlerinden küçük küçük damlalar düşüyordu. Bazen ince hıçkırıklar duyuluyordu.

Çocuk yavaşça kafasını çevirip yıldızlara bakmaya devam etti.

” Kaç yaşında öldüler ? “

Kısa bir sessizliğin ardından kız tekrardan zorda olsa konuştu.

” Annem… küçükken, babam… birkaç gün önce…. “

Çocuk boğazını kaplayan ağrıyla derince yutkundu fakat boğazı tıkanmış gibiydi. Bir türlü aşağı inmiyordu.

Çocuk derin bir sessizliğe büründü fakat kız ilk kez çocuk soru sormadan konuştu. Hatta soru sormuştu.

“Senin… adın ne ? “

Çocuk kafasını çevirip kıza baktı. Kızın yüzü kıpkırmızı olmuştu. İlk kez çocuğun gözlerine utanmadan bakıyordu. Daha doğrusu utandığını gizlemeye çalışıyordu. Bu birazda olsa çocuğun gülümsemesine neden olmuştu.

” Atakan… “

Çocuk konuştuğu anda kız ikinci sorusunu sordu. Sanki çocuğun cevaplamasını bekliyordu.

” Ailen nerede ? “

” Hepsi öldü. “

Çocuk aynı anda cevabı verdi. Kız bir anda donup kalmıştı. Bu kadar hızlı cevap beklemiyordu.

Çocuk yavaşça uzandığı yerden doğruldu. Kız birazda olsa ürkmüştü fakat nedensizce çocuktan korkmuyordu.

Çocuk bir elini yere dayayarak yerden destek alıp dik durmaya başladı. Gözleri direk kıza bakıyordu.

” Kaç gündür açtın ? “

Kızın gözleri yere düştü. Dudakları titriyordu.

” Sanırım… üç gündür. “

Çocuk derince ahh ! Çekti.

” Yemek bulamadın mı ?”

“Yemek… aradım ama bulamadım. “

“Peki ateş… “

“Yakabiliyorum ama odun kıramadım. Sadece küçük odunlarla bir saatlik ateş yakabildim. “

Çocuk tekrardan yerine uzandı. Bu kız gerçekten de hayatta kalamazdı. Böyle bir dünya da yaşaması imkansızdı.

” Neyse artık uyuyalım. “

Çocuk üzerine kabanı çekip arkasını döndü. Çocuk arkasını döndüğünde kız da direk soğuk zemine uzandı. Üzerine alacak bir montu veya sıcak tutacak bir şeyi yoktu. Çocuk gözlerini kapattı fakat içi bir türlü rahat etmiyordu. Kendi üzerinde iki kat mont vardı. Bu yüzden üşümesi imkansız gibi bir şeydi fakat kız soğuk zemine uzanırken en ufak bir şey bile demeden uyumaya geçiyordu. Çoktan gözlerini kapatmıştı. Yüzünde mutlu bir ifade vardı.

Çocuk biraz daha bekledi. Fakat bir türlü uyuyamadı. Ardından yavaşça yerinden kalkıp Üzerine ki kabanı kızın üzerine attı. Kız bir anda gözlerini açıp çocuğa baktı. Çocuk kabanı kızın üzerine örtüp yerine döndü.

” Yarın sabah geri alırım. Sakın çalmaya kalkışma ! “

Çocuk üzerinde ki montu üzerine serip gözlerini kapattı. Artık içi rahattı. O görmese de kızın yüzünde mutlu bir ifade oluşmuştu. Kabana iyice sarılırken yüzündeki mutluluk giderek artıyordu.

…………………..

Çocuk yerde, ölmek üzere olan ateşin üzerine birkaç tane ufak parça odun attı. Onu bir saat kadar bile ısıtsa bedeni birazda olsa kendini toplayabilirdi. Gece hava iyice soğuduğu için bedeni sabaha kaskatı kesilmişti. Sabaha yakın sönen ateşin yüzünden titremesine uyanmıştı. Montu üzerine serdiği için alttan gelen soğuk rüzgar bütün bedenini titretiyordu. Fakat etraftan küçük odun bulmak zor değildi. Dün ki fırtına yüzünden çoğu ağacın dalı kırılıp etrafa saçılmıştı. Bu yüzden etraftan birkaç küçük odun toplayıp dünden kalan közün içine gömmüştü. Küçük odunlar yanmamak için ısrar etse de on dakika geçmeden mecburen yanmışlardı…

Çocuk kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Hava yine bulutluydu fakat dün ki gibi kar, tipi ve fırtına yoktu. Sadece kuru bir soğuk vardı. Kuru soğuk etini kesse de ateşin başında biraz ısınmak kendisine iyi gelecekti. Nede olsa çok geç olmadan yola çıkmalıydı. Böyle bir günde hareket etmesi daha kolay olacaktı. Belki bir iki bir şey bile avlayabilirdi.

Çocuk yavaşça sırtını dayadığı duvardan kalkarak çantasına yöneldi. Sabah iyice susamıştı. Bu yüzden matarasını alıp biraz su içmeliydi. Ardından yola düşebilirdi. Nede olsa babasına bir söz vermişti. O olmasa da onun yerine de yeşil ormanları bulacaktı.

Kabana iyice sarılarak uyuyan kız sonunda gözlerini açtı. Uyandığı anda bedeni titremeye başlamıştı. Fakat birazda olsa ateşi hissettiği için gözleriyle etrafını aramaya başladı. Ateş daha köz bile olmamıştı. Ufak birkaç odun hala yanmaya devam ediyordu.

” Uyandın mı ? “

Lisa yavaşça gözlerini yukarı kaldırdı. Atakan başının dibinde çantasını düzeltiyordu. Çoktan montunu giymişti. Baltasını çantasının yanına sıkıştırmıştı. Neredeyse her şeyi hazırlamıştı. Yola çıkmaya hazırdı.

Elissa yavaşça doğrulup ateşe yaklaştı. Dudakları büzülmeye başlamıştı. Yeşil gözleri süzülüyordu. Babasının ölümünden sonra ilk kez sıcak bir yuva bulmuştu. Bunun için seviniyordu ama bu sıcak yuvayı kuran kişiden de ayrılmak istemiyordu. Dünyada hala bu kadar iyi insanların olması hoşuna gitmişti ve bu kişiden ayrılmak bir kez daha yaşama hevesini kıracaktı.

” Teşekkür ederim “

Lisa’nın bukleli sarı saçları tamamen dağılmıştı. Çokta güzel bir uyku çektiği söylenemezdi fakat bu şartlarda bundan iyisini bulmak imkansızdı. Sadece ölmediğine şükretmeliydi.

Atakan boş gözlerini Lisa’nın üzerine dikti. Bir şeyler söylemek istiyordu fakat söylemekte zorlanıyormuş gibi sessizce yüzüne bakıyordu. Lisa’nın da gözleri Atakan’ın gözlerinin üzerine düşmüştü. Dışarıda uğuldayan keskin fırtına bütün sessizliği bozmaya çalışsa da şuan kimse onu duymuyordu. Sadece duymak istediği şeyleri duymak istiyorlardı. Fakat konuşan yoktu. Kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Böyle huzursuz ve çaresiz bir ortamda söyleyecek fazla bir şey yoktu. Sadece birkaç kelime söylenebilirdi.

Atakan sessizliği bozarak yavaşça ağzını açtı. Arada bir gözlerini kaçırsa da dudakları istemsizce hareket ediyordu.

” Ben… gidiyorum. Devam etmem gerekiyor. Sana biraz et bırakacağım. “

Atakan çantasını açıp içinden pişmiş birkaç parça et çıkardı. Lisa’nın durgun bakışları Atakan’ın ellerini izlemekten başka bir şey yapmıyordu. Dudakları titrese de konuşacak gücü kendinde bulamıyordu.

” Al… “

Atakan bir parça eti ateşin başına koyduktan sonra kafasını Lisa’ya çevirdi. Lisa’nın gözleri hafiften dolmaya başlamıştı. Havanın kesici soğuğundan mı bilinmez ama bütün bedeni istemsizce titriyordu. Atakan boş bakışlarıyla kızın yüzüne bakmaya devam etti. Lisa’nın söyleyecek tek bir sözü yok gibiydi. Sadece durgun ve dolmuş gözlerle bakmaya devam ediyordu.

” Kaban sende kalabilir…Sorun değil “

Lisa’nın başı hafiften yere doğru düştü. Gözleri süzülürken elmacık yanaklarından bir damla yaş süzüldü. Bukleli saçları yüzünü kapatsa da gözünden inen yaşları saklayamıyordu. Her ne kadar hıçkırmamaya çalışsa da küçük ince hıçkırıklar duyulmayacak gibi değildi.

Lisa bir an derin bir nefes alıp gözlerini Atakan’a dönderdi. Kızarmış gözlerinden ağladığı çok net belli oluyordu. Yine de gözlerinde ki yaşları durdurup titremeden Atakan’ın yüzüne bakabilmişti.

” Teşekkür ederim… fakat gerek yok. “

Atakan çantasını kapatıp sırtına atıp tekrardan gözlerini Lisa’ya kitledi.

” Emin misin ? Hava çok soğuk, böyle hayatta kalamazsın. “

Lisa yalancı bir gülümseme ile dudaklarını geriye çekip mutlu bir bakış attı Atakan’ın gözlerine.

“Artık gerek yok. Yine de her şey için teşekkür ederim. Sen… iyi birisin. Senin gibi insanların hala var olduğu için mutluluk duyuyorum. Lütfen yaşa…”

Lisa kalın kabanı Atakan’a uzatırken kafasını yere eğdi. Narin elleri istemsizce titriyordu. Bütün bedeni yavaş yavaş soğuktan beyazlamaya başlamıştı. Kaban olmadan hayatta kaç gün hatta kaç saat bile kalacağı belli değildi. Küçük ateşlerle bile en fazla bir hafta hayatta kalırdı. Fakat yemek bulmak hiçte kolay değildi. Avlanmayı bilen birine benzemiyordu. Bir hafta bile hayatta kalması için uzun bir zamandı.

Atakan yavaşça kabanı tuttu. Kabanı kendine doğru çekerken kızın narin ve beyaz elleri kendiliğinden gevşiyordu. Atakan kabanı aldığı anda hızlı bir şekilde giyinip yıkık evin kapısına doğru yöneldi.

” Görüşürüz… Sende yaşa… “

Atakan ellerini cebine sokup tüfeğini ve çantasını iyice sırtına sabitleyip dışarı çıktı. Kabanın tüylü yakalarını kulaklarına siper ettikten sonra yürümeye başladı. Bugün hava dünkünden daha sakindi. Bıçak gibi kesen amansız fırtına bugün birazda olsa dinmişti. Yine de hava çok soğuktu. Birçok ağacın dış yüzü hafif buzla kaplanmıştı. Sadece birkaç dikenli ağaçların yaprakları yeşil kalmayı başarabilmişti. Çoğu hayvanda bu dikenli yapraklardan ve hala meyve vermeye devam eden kuşburnular dan yiyerek hayatına devam ediyordu. Fakat bu kadar kısıtlı bitki bulunması çoğu hayvan türünün yok olmasına neden olmuştu. Bu yaprakları yiyemeyen hayvanlar zamanla yok olmuştu. Diğer hayvanlar ise adaptasyonun şefkatli kollarına kendilerini bırakarak yaşamlarını devam ettiriyorlardı.

Atakan birazda olsa ayak izlerinden düzleşen karın üzerinde yürürken yolun üzerinde ki arabalara yaslanıp ölümü bekleyen yaşlı adamlarla göz teması kurmamaya çalışıyordu. Fakat hepsi aynı şeyi söyleyip Atakan’ın yüzüne umutla bakıyordu.

“LÜTFENN ! LÜTFEN ÇOK AÇIM ! BİR PARÇA BİLE OLUR ! LÜTFEN… “

Atakan başını iyice önüne eğip kabanının yakasıyla iyice yüzünü kapattı. Yüzleri buruşmaya başlamış, burunları soğuktan morarmış bu insanların yaşamak için bir şansları kalmamıştı. Hayatta ki şansları tükenmişti. Artık tek yapabilecekleri birilerinden yardım isteyip, ölümlerini birkaç saat daha uzatmaya çalışmaktı. Fakat sonları asla değişmeyecekti. Azrail çoktan başlarında beklemeye başlamıştı.

Atakan yavaş adımlarla beline kadar gelen karın içinde elleri cebinde yürürken gözleri bir türlü yerden ayrılmıyordu. Beynindeki düşünceler gözlerinin titremesine neden oluyordu. Babasının erken ölümü yüreğinde hiç bitmeyen bir acıya neden oluyordu. Yüreğindeki derin acı bir an bile eksilmiyordu. Babasının cansız bedenine bakarken binlerce kez lanetler okumuştu fakat ne kadar lanet okusa da bir daha eskisi gibi olamayacağını biliyordu. Bu yüzden babasının yanında bir söz vermişti kendine; ne olursa olsun yeşil ormanları bulacaktı…

Atakan yavaşça yürürken gözlerini yıkılmış evlere ve evlerin içinde bir duvarın köşesine yaslanmış kadınlara ve çocuklara baktı. Bir kadın çocuğunun üşümemesi için bütün bedenini çocuğunun bedenine siper etmiş, üşümesini engellemeye çalışıyordu. Fakat çaresiz bakan gözleri sadece uzaklara dalıyordu. Çocuğunun durmadan ağlamasını bile takmamaya başlamıştı.

Atakan kadına bakarken çocuğun sesi kesildi. Kadının gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Karnının içinde saklamaya çalıştığı bebek az önce ölmüştü. Atakan kadının çocuğunu koruduğunu zannetmişti fakat o öyle değildi. Kadın böyle bir dünyada doğan çocuğunu daha fazla acı çekmemesi için nefesini kesmeye karar vermişti.

Atakan derince yutkunup yürümeye devam etti. Kadın hala süzülen gözleriyle uzaklara bakmaya devam diyordu.

Atakan yürürken içinde durmadan tepişen duygular neredeyse boğazına kadar gelmişti. Durmadan kendine aynı şeyi söylüyordu.

“Acaba hayatta kalabilir mi ?”

Birkaç adım attıktan sonra onaylar bir şekilde aynı cevabı yineliyordu.

“Kalır herhalde… Benim yapabileceğim bir şey yok !”

Atakan birkaç dakika da bir aynı soruyu ve cevabı yinelemeye başladı. İçten içe kendini yemeye başlıyordu.

“Acaba onu yanıma… ama olmaz! Bana ağırlık olur.”

Atakan bir anda durup arkasına baktı. Nerdeyse bir saattir yürüyordu. Uzun bir süredir yürümüştü. Kızın evi terk etmeyeceği bile belli değildi. Belki de çoktan o da kendisi gibi daha iyi bir yer bulmak için yıkık evi terk etmişti.

Atakan uzunca arkasına baktı. İçinde beliren duygu yavaştan kendisini yok etmeye başlamıştı.

“Hay vicdanıma…”

Atakan geri dönüp hızlı adımlarla yıkık eve doğru yürümeye başladı. Bu kadar az insanın bulunduğu bir dünyada bu yaşa kadar yaşamayı becermiş bir insanın ölmesi büyük bir kayıp olurdu.

Gökhan KARAKELEŞ

Hikayenin Bölümlerini Okumak İçin;

  1. Bölümü Okumak İçin TIKLAYINIZ
  2. Bölümü Okumak İçin TIKLAYINIZ
  3. Bölümü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu