Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi “Hayaletin Sırrı” 3. Kitap 6. Bölüm

Korku Hikayesi

Korku Hikayesi “Hayaletin Sırrı” 3. Kitap 6. Bölüm

“Kirli İş”

Korku Hikayesi; Günler giderek bir düzene oturmaya başladı.

Sabahları alt kattaki şömineleri yakıp nehirden su getirmek benim görevimdi. İki günde bir evin nemlenmesini engellemek için tüm şömineleri yakmam gerekiyordu. Yatak odalarındaki şömineleri hazırlarken pencereleri on dakika kadar açık tutup odaları havalandırmam söylenmişti. Önce tüm şömineleri temizlemem gerekiyordu ve bunu yaparken merdivenlerden öyle çok inip çıkıyordum ki işi tamamladığımda rahatlıyordum. En kötüsü de, elbette ki çatı katındakiydi ve bacaklarım çok yorulmasın diye önce oradan başlardım.

Çatı katındaki oda gerçekten de çok büyüktü, hatta genişliğiyle evin en büyük odasıydı. Yalnızca tek penceresi vardı ve o da çatıya açılmış kocaman bir tepe penceresiydi.

Odada, kilitli tutulan büyükçe bir maun yazı masası dışında hiçbir eşya yoktu. Kilidini çevreleyen pirinç levhanın üzerine, iç içe geçmiş dairelerin arasında duran bir pentagram (‘beş köşeli yıldız’ Cadılar tarafından oldukça kutsal olan bu sembol 5 elementin bileşimini ve uyumunu göstermektedir.) işlenmişti. Pentagramların kötü ruh çağıran büyücüler tarafından koruma amaçlı kullanıldığını bildiğimden, levhanın üzerinde neden böyle bir şekil olduğunu merak ettim.

Masa çok pahalı görünüyordu. İçinde ne olduğunu ve Hayalet’in onu neden daha çok işe yarayacağı, üstelik yakışacağı bir yer olan çalışma odasına götürmediğini merak ediyordum. Ona bu çalışma masasıyla ilgili soru sorma fırsatım olmadı hiç. Nihayet bunun hakkında konuştuğumuzda ise artık çok geçti.

Çatı katındaki odayı havalandırdıktan sonra kat kat inmeye başlardım. Çatı katının hemen altındaki üç yatak odasından hiçbiri döşeli değildi. Evin ön kısmında iki, arka kısmındaysa bir oda daha vardı. İçlerinde en kötü ve karanlık olanı arka odaydı, çünkü kayalığa bakan tek bir penceresi vardı. Pencereyi açıp dışarı bakarken kayalığın neredeyse elimi uzatıp dokunabileceğim kadar yakında olduğunu fark ettim. Kayalığın üzerinde, yukarı doğru uzanan bir patikanın olduğu düz bir çıkıntı vardı. Pencereden bu çıkıntının üzerine çıkabilirdim. Tabii bunu deneyecek kadar aptal değildim! Ayağım kaydı mı aşağı düşüp beynimi patlatabilirdim.

Şömineleri yaktıktan sonra Meg’e bitki çayını veriyor, sonra Chipenden’dakinden çok daha geç bir saatte ettiğimiz kahvaltıya kadar Latince çalışıyordum. Kahvaltının ardından günün büyük kısmını derslerle geçirsek de akşamüzerleri genellikle Hayalet’le birlikte kısa bir yürüyüş yapar, yirmi dakika kadar süren bu yürüyüş boyunca bayır aşağı inip vadinin daha alçaktaki tepelere doğru genişlediği yere giderdik. Her ne kadar şöminelerle uğraşmak gayet yorucu olsa da Chipenden’da çok daha fazla egzersiz yaptığımdan kendimi giderek rahatsız hissetmeye başladım. Hava her sabah daha da soğumuş gibi geliyordu ve Hayalet yılın ilk karının çok yakında yağacağını söyledi.

Bir sabah ustam, çilingir olan erkek kardeşi Andrew’u ziyaret etmek üzere Adlington’a gitti. Onunla birlikte gitmek istediğimi söylediğimde bunu kabul etmedi.

Hayır evlat, birilerinin Meg’e göz kulak olması gerekiyor. Hem Andrew’le konuşmam gereken şeyler var. Özel, ailevi şeyler. Ona olup bitenleri anlatmam gerek.

Hayalet’in Priestown’da Sorgulayıcı tarafından yakılmak üzere oluşu dahil başımızdan geçen her şeyi kastettiğini tahmin etmiştim. Chipenden’a döndükten sonra Hayalet, güvende olduğumuzu bildirmek üzere Adlington’a bir mektup göndermişti ve muhtemelen şimdi de detayları anlatmak istiyordu.

Böyle arkada bırakılmış olmak beni çok büyük hayal kırıklığına uğratmıştı Alice’in nasıl olduğunu öğrenmek için can atıyordum fakat başka çarem yoktu. Bitki çayına rağmen Meg’in göz önünden ayrılmaması gerekiyordu. Hayalet, özellikle onun evden çıkıp öylece yürüyüp gitmesinden endişelendiği için sürekli olarak bütün kapıların kilitli olduğundan emin olmam gerekiyordu. Yine de Meg’in yaptığı, tamamen beklenmeyen bir şeydi.

Akşam iyice yaklaşırken Hayalet’in çalışma odasında ders çalışıyordum. Her on beş dakikada bir gidip Meg’in durumunu kontrol ediyordum. Çoğunlukla onu ateşin önünde uyuklarken ya da akşam yemeği için sebze ayıklarken buluyordum. Ancak bu kez gittiğimde onu yerinde göremedim.

Hemen kapıları kontrol ettim, her ikisi de kilitliydi. Misafir odasına da baktıktan sonra üst kata çıktım.

Onu odasında bulmayı bekliyordum. Gelgeldim ne kadar çaldıysam da bir yanıt alamayıp kapıyı açtım. Oda boştu.

Üst katlara çıktıkça kendimi daha kötü hissetmeye başladım. Çatı katının da boş olduğunu görünce paniğe kapıldım. Fakat sonra derin bir nefes aldım. ‘Düşün’ dedim kendi kendime. ‘Meg başka nerede olabilir?’ Olabileceği başka tek bir yer vardı: kilere inen merdivenler. Bu, bana pek mümkün gözükmüyordu. Ne de olsa Hayalet oraya inme düşüncesinin bile Meg’i endişelendirmeye yettiğini söylemişti. Önce Hayalet’in çalışma odasına gidip taburenin üzerine çıkarak kitaplığın üst rafını kontrol ettim. Ben farkına varmadan anahtarı almış olması mümkün değildi, ama yine de emin olmak istedim.

Anahtar hala oradaydı. Rahat bir nefes aldım, sonra bir mum yakıp merdivenlerden aşağıya indim.

Demir kapının sesini, daha merdivenleri inerken duyabiliyordum. Gürültülü bir şekilde çarpıp durdukça tüm ev titriyordu. Meg’i orada bulacağımı düşünmesem kilerden gelen bir yaratığın yukarı çıkmaya çalıştığını zannedebilirdim.

Ama bu sesleri çıkaran Meg’di. Demir çubuklara sıkıca tutunmuş, ağlıyordu. Mum ışığında kapıyı sarsmaya çalıştığını görebiliyordum. Ve kapıya uyguladığı kuvvetten ne kadar güçlü olduğunu kestirebiliyordum.

Hadi Meg, dedim usulca, yukarı çıkalım. Burası soğuk ve esintili. Dikkatli olmazsan hastalanabilirsin.

Ama burada biri var Billy. Aşağıda yardıma ihtiyacı olan biri var.

Aşağıda kimse yok, diye yalan söyledim. Vahşi bir Lamia cadısı olan kız kardeşi Marcia aşağıda bir çukura kapatılmıştı. Yoksa Meg anımsamaya mı başlıyordu?

Ama ben olduğuna eminim Billy. Adını anımsayamasam da aşağıda olduğunu ve bana ihtiyacı olduğunu biliyorum. Lütfen kapıyı açıp bana yardım et. Gidip bir bakmama izin ver. Hatta neden sen de mumunu alıp benimle gelmiyorsun?

Yapamam Meg. Ben de bu kapının anahtarı yok ki. Hadi gel lütfen. Mutfağa geri dönelim.

John anahtarın yerini bilir mi? diye sordu Meg.

Herhalde biliyordur. Neden eve döndüğünde ona sormuyoruz?

Evet Billy, bu iyi bir fikir. Öyle yapalım!

Meg gözyaşları içinde gülümseyerek merdivenlerden yukarı çıktı. Onu mutfağa götürüp ateşin yanındaki sallanan sandalyesine oturttum.

Sen burada oturup biraz ısın Meg. Ben de gidip sana bir fincan daha bitki çayı hazırlayayım. O soğuk, nemli yerden sonra iyi gelecektir.

Meg günlük dozunu içtiğinden onu hasta etmemek için fincana iksirden çok az bir miktar koyup üzerini sıcak suyla tamamladım. Teşekkür edip bir çırpıda içiverdi. Hayalet eve döndüğünde çoktan uykuya dalmıştı bile.

Olanları anlattığımda Hayalet başını iki yana salladı. Bu hiç hoşuma gitmedi evlat! Bugünden itibaren sabah dozunu şimdiki dozun yarısı kadar arttırmanı istiyorum. Aslında bunu yapmak istemiyorum, fakat başka seçeneğim yok. Gerçekten de yüzünden düşen bin parçaydı. Onu hiç bu kadar asık suratlı görmemiştim. Ama çok geçmeden bunun nedeninin yalnızca Meg olmadığını anladım.

Kötü haberlerim var evlat, dedi yorgun bir şekilde mutfak şöminesinin yanındaki koltuğa gömülürken. Emily Burns vefat etmiş. Hem de bir aydan fazla olmuş. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Emily ile beraberliğinden bu yana çok uzun yıllar geçmişti. Daha sonrasındaysa bayatına Meg girmişti. Neden bu kadar üzülüyordu ki? Çok üzüldüm, dedim, pek inandırıcı olmayan bir ses tonuyla.

Benim kadar değil evlat, dedi Hayalet sertçe. Emily iyi bir kadındı. Zorlu bir yaşamı olduysa da hep elinden gelenin en iyisini yapmaya çabaladı. Dünya onsuz çok daha kötü bir yer olacak! Kimi zaman, iyiler öldüğünde o zamana dek bastırılan kötülükler bir anda zincirlerinden boşanıverir!

Bu anlaşılmaz cümlelerle ne demek istediğini soracaktım ki Meg kıpırdanmaya başlayıp gözlerini açınca sustuk ve o da Emily’den bir daha bahsetmedi.

Geldiğimizin sekizinci günü sabah kahvaltısında Hayalet tabağındakileri bitirip Meg’e aşçılığı için iltifat ettikten sonra bana döndü.

Pekala evlat, sanırım gidip kızın nasıl olduğunu görme vaktin geldi. Yolu bulabilir misin?

Otuz iki dişimi göstermeden, hafifçe gülümsemeye çalışarak başımı evet dercesine salladım. On dakika sonra masmavi gökyüzünün altında vadiden aşağıya inmeye başlamıştım bile. Adlington’ın kuzeyine, Alice’in yaşadığı Moor View Çiftliği’ne doğru yola koyuldum.

Hayalet, kış evine gitmeye karar verdiğinde havaların birdenbire kötüleşeceğini sanmıştım ve gerçekten de o günden bu yana giderek daha da soğumuştu. Gelgelelim bugün her şey çok daha iyi görünüyordu.

Soğuk, ayazlı bir sabah olmasına rağmen hava açık olduğundan kilometrelerce öteyi bile rahatlıkla görebiliyordum.

Alice, tepeden aşağıya indiğimi görmüş olmalıydı; çünkü çiftliğin bahçesinden çıkıp beni karşılamaya gelmişti. Çiftliğin sınırında ufak bir orman vardı ve beni orada, ağaçların gölgesinde bekliyordu. Çok sıkıntılı göründüğünden daha konuşmaya başlamadan yeni evinde pek de mutlu olmadığım anlamıştım.

Bu haksızlık Tom. Yaşlı Gregory kalmam için bana daha kötü bir yer bulamazdı! Hurstlerin yanında kalmak hiç eğlenceli değil!

Sahiden o kadar kötü mü Alice?

Pendle’da kalmayı bile yeğlerim, gerisini sen düşün artık.

Pendle, Alice’in ailesindeki cadıların çoğunun yaşadığı yerdi. Oradan nefret ediyordu, çünkü ona hep çok kötü davranmışlardı.

Sana kötü mü davranıyorlar Alice? diye sordum endişelenerek.

Alice başını iki yana salladı. Daha bir fiske bile vurmadılar. Ama benimle neredeyse hiç konuşmuyorlar. Ve neden bu kadar sessiz ve mutsuz olduklarını anlamam fazla uzun sürmedi. Bunun nedeni şu oğulları; hani adı Morgan olan. Yaşlı Gregory’nin hakkında sorular sorduğu. Çok gaddar ve acımasız biri.

Beş para etmezin teki. Hangi çocuk kendi öz babasına el kaldırıp annesini ağlatana kadar bağırır? Onlara anne baba bile demiyor. Oğullarından duydukları en güzel kelimeler ‘Yaşlı Adam’ ve ‘Yaşlı Kadın’. Üstelik ondan korkuyorlar da ve Yaşlı Gregory’ye yalan söylediler; çünkü Morgan sık sık ziyarete geliyor. O geleceği zaman çok korkuyorlar. Benimle hiç ilgisi yok, ama buna daha fazla dayanamayacağım. Gerekirse, öyle ya da böyle onu yola getireceğim.

Henüz bir şey yapma. Önce Hayalet’le bir konuşayım.

Koşa koşa yardıma geleceğini sanma. Bahse girerim Yaşlı Gregory bunu bilerek yapmıştır. Şu oğulları var ya, cinsin teki. Cübbe giyip kukuleta takıyor, üstüne üstlük bir de asa taşıyor! Herhalde ondan, bana göz kulak olmasını istemiştir.

O bir Hayalet değil Alice.

Başka ne olabilir ki?

Hayalet’in başarısız olmuş çıraklarından biri ve araları da hiç iyi değil. Chipenden’daki son gece getirdiğim mektubu ve Hayalet’in nasıl sinirlendiğini anımsıyor musun? Sana anlatmaya fırsatım olmadı ama o mektup Morgan’dan geliyordu. Hayalet’i tehdit ediyor. Ustamda ona ait bir şey olduğunu söyledi.

Neyse ne, sahiden de kötü biri, diye devam etti Alice. Yalnızca evi ziyaret etmekle kalmıyor. Bazı geceler aşağı, göle gidiyor. Dün gece onu izledim. Tam kıyıda durup suya bakıyor. Ara sıra biriyle konuşurmuşçasına dudakları hareket ediyor. Kız kardeşi gölde boğulmamış mıydı? Bahse girerim onun ruhuyla konuşuyordur. Kız kardeşini o boğmuşsa hiç şaşırmam!

Babasına da vuruyor öyle mi? diye sordum. Beni en çok şaşırtan bu olmuştu. Kendi babamı anımsadım ve boğazım düğümleniverdi. İnsan öz babasına nasıl el kaldırabilirdi ki?

Alice başıyla onayladı. Buraya geldim geleli iki kez kavga ettiler. Hem de ne kavgalar. İlkinde yaşlı Bay Hurst onu evden atmaya kalkınca birbirlerine girdiler. Morgan çok daha genç ve kuvvetli, kimin üstün geldiğini tahmin edebilirsin. İkincisindeyse babasını üst kata sürükleyip odasına kilitledi. Yaşlı adam ağlamaya başladı. Bu hiç hoşuma gitmedi. Pendle’da kendi ailemle yaşadığım günleri anımsadım. Belki Yaşlı Gregory’ye burada ortamın ne kadar kötü olduğunu anlatırsan gelip sizinle kalmama izin verir.

Anglezarke’ın da pek hoşuna gideceğini sanmam. Kiler çukur dolu, iki de canlı cadı var ve bunlardan biri Meg’in kız kardeşi olan vahşi bir Lamia. Çukurunda debelenip durmasını izlemek çok korkutucu. Ama en çok Meg’e üzülüyorum. Onun hakkında yanılmamışsın. Evde Hayalet’le birlikte yaşıyor, fakat Hayalet kim olduğunu anımsamasın diye onu bir iksirle uyutuyor. Yılın yarısından çoğunu alt katta, kilere yakın bir odada geçiriyor. Ama Hayalet’in başka seçeneği yok. Ya böyle olacak ya da onu bir çukura kapatacak.

Cadıları çukurda tutmak doğru değil. Bundan hiçbir zaman hoşlanmadım. Ancak yine de Morgan’ı görmektense orada sizinle olmayı tercih ederim. Kendimi çok yalnız hissediyorum Tom. Seni özlüyorum!

Ben de seni özlüyorum Alice, ama şu an için elimden hiçbir şey gelmiyor. Tabii söylediklerini Hayalet’e anlatıp bizimle kalıp kalamayacağını tekrar soracağım. Elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. Neyse, Morgan orada mı simdi? diye sordum başımla çiftliği işaret ederek.

Alice başını iki yana salladı. Dünden beri görmedim. Yakında gelir ama.

Daha fazla konuşamadık; çünkü çiftçinin karısı Bayan Hurst, arka kapıya kadar gelip çağırınca Alice’in gitmesi gerekti.

Suratını asıp gökyüzüne baktı.

Çok yakında tekrar seni görmeye geleceğim! dedim gitmek üzere arkamı dönerken.

Lütfen gel Tom. Ama yaşlı Gregory’ye sormayı da unutma lütfen!

Hayalet’ in evine hemen dönmedim. Fundalığa, rüzgarın zihnimdeki örümcek ağlarını önüne katıp uzaklaştırabileceği yere kadar tırmandım. İlk izlenimim fundalığın zirvesinin oldukça düz olduğuydu ve manzarası da Chipenden’daki tepe kadar güzel değildi. Tam aşağıda kalan kırsal bölge de Chipenden’daki kadar etkileyici değildi.

Yine de güneyde, doğuda ve Anglezarke’ın ötesinde daha yüksek tepelerle fundalıklar bile vardı. Tam güneyde Kış Tepesi ve Rivington, daha ötede Smithhills, doğudaysa Turton ve Darwen fundalıkları. Tüm bunları biliyordum; çünkü yola çıkmadan önce Hayalet’in haritalarını incelemiştim, tabii sonrasında bulduğum gibi katlamaya özen göstererek. Bu nedenle bölgenin yerleşimi hakkında bilgi sahibiydim.

Keşfedilecek çok şey vardı. Kış iyice bastırmadan böyle bir keşif turuna çıkabilmek için Hayalet’ten izin istemeye karar verdim.

Bunu kabul edeceğini düşünüyordum, çünkü hayaletlerin işlerinin bir parçası da hızlı hareket edip yardım isteyenlere kolayca ulaşabilmek için Eyalet’i coğrafi olarak çok iyi tanımaktır.

Biraz daha ilerleyince uzakta, fundalığın tam tepesinde kubbeyi andıran bir yükselti gördüm. Oldukça yapay bir görünümü olduğundan bunun bir höyük, yani eski bir kabile reisi için hazırlanmış bir gömü yeri olduğunu düşündüm. Tam arkamı dönüp uzaklaşmak üzereydim ki tepenin üzerinde bir siluet belirdi. Sol elinde asası, üzerindeyse kukuletasını öne çektiği bir cübbe vardı. Bu Morgan olmalıydı!

Höyüğün üzerinde ortaya çıkışı öylesine ani olmuştu ki sanki yoktan var olmuş gibiydi. Ancak mantığım, tepenin öte tarafından tırmanmış olması gerektiğini söylüyordu.

Peki ama ne yapıyordu? Bunu kestiremiyordum. Bir tür dansa benziyordu. Sağa sola atlayarak kollarını savuruyordu.

Sonra, aniden öfkeli bir kükremeyle asasını yere sapladı.

Hiddetlenmişti. Ama neden?

Çok geçmeden doğu yönünden gelen bir sis onu çevreledi, ben de yürümeye devam ettim. Onunla karşılaşmayı kesinlikle istemiyordum. Özellikle de şu anki ruh halindeyken!

Bu olayın ardından orada çok kalmadım. Hem zaten uygun bir saatte dönersem Hayalet çok yakında Alice’i tekrar ziyaret etmeme izin verebilirdi. Üstelik geri dönüp ona öğrendiklerimi anlatmak da istiyordum.

Öğle yemeğinin ardından ustama Morgan’ı gördüğümü ve Alice’in onunla ilgili söylediklerini anlattım.

Hayalet sakalını kaşıyıp göğüs geçirdi. Kız haklı. Morgan gerçekten beş para etmezin teki, bu kesin.

Hayalet gibi giyiniyor ve bazı ahmaklar ona inanıyor. Fakat mesleğimizde ustalaşabilmek için yeterli disipline sahip değildi. Üstüne üstlük tembeldi ve işlerin kolayına kaçmayı severdi. Yanımdan ayrılalı neredeyse on sekiz yıl oldu, bunca zamandır da hiç iyi bir iş yaptığını duymadım. Kendisini bir büyücü gibi gösterip zavallı dürüst insanlardan en muhtaç zamanlarında para alıyor. Bu şekilde kötülükler yapmasını engellemeye çalıştım, ancak görünen o ki bazı insanlar her tür yardımı reddediyor.

Büyücü mü? diye sordum, bu kelimeyi daha önce duymamıştım.

Hokkabaz ya da efsuncu için kullanılan bir diğer kelime evlat. Şu sözde büyü denen şeyle uğraşan kimse. Biraz şifacılık da yapıyor, ama asıl uzmanlığı nekromansi. Nekromansi mi? O da ne? diye sordum. Hayalet’in daha önce bu terimi kullandığını hiç duymamıştım.

Sohbetimizin ardından not almam gereken birçok şey olacaktı. Düşün evlat. Yunanca kökenli bir kelime olduğu için anlamını çıkarabilmen lazım!

Şey, nekros ‘ölü’ demek, diye yanıtladım biraz düşündükten sonra. Yani ölülerle ilgili bir şey olmalı.

Aferin evlat! O, güç kazanmak için ölüleri kullanan bir büyücü.

Nasıl?

Bildiğin gibi hortlaklar ve cinler bu işin birer parçasıdır. Ama biz onlara iyi bir ders verip hadlerini bildirirken o tam tersini yapar. Ölüleri casus gibi kullanır. Dünyada kapana kısılmış durumda kalmaları için onları ikna eder. Böylece ölüler ona hizmet ederek cebini doldurmasına yardım ederler. Bazen de savunmasız, yas tutan insanları kandırarak yapar bunu.

O halde tam bir üçkağıtçı, değil mi? diye sordum. Hayır, ölülerle konuştuğu doğru. O yüzden şunu asla aklından çıkarma: Morgan tehlikeli bir adam ve karanlıkla olan ilişkisi sayesinde ondan gerçekten çekinmemizi gerektirecek çok tehlikeli bazı güçler edinmiş. Çok da acımasızdır ve yoluna çıkan kimseye acımaz. Ondan uzak dursan iyi edersin evlat.

Onu neden daha önce durdurmadınız? Onun hakkından yıllar önce gelmeniz gerekmez miydi?

Bu uzun bir hikaye, diye yanıtladı ustam. Belki de haklısın, ama o günlerde doğru zaman henüz gelmemişti.

Onunla çok yakında ilgileneceğiz. Hazır olana dek ondan uzak dur ve işimi nasıl yapacağımı söylemekten de vazgeç!

Başımı öne eğince ustam yavaşça koluma vurdu. Hadi evlat, sorun değil. İyi bir noktaya değindin.

Böyle düşündüğünü görmek beni memnun ediyor. Ve kızın, Morgan’ı, kız kardeşinin hortlağıyla konuşurken görmesi iyi olmuş. Onu oraya yerleştirmemin nedeni de işte bu: böyle şeyleri gözden kaçırmamak!

Ama bu doğru değil! diye itiraz ettim. Alice’in orada zorluk çekeceğini biliyordunuz.

Çok rahat bir yer olmadığını biliyordum. Gelgelelim kız, geçmişte yaptıklarını telafi etmeli. Üstelik başının çaresine bakabilecek kadar da yetenekli. Hem Morgan’ın hakkından geldikten sonra orası çok daha huzurlu bir ev olacaktır. Ama önce onu bulmamız lazım.

Alice, Hurstlerin yalan söylediğini, Morgan’ın çiftliğe sık sık geldiğini söylüyor.

Öyle mi?

Şu an orada değilmiş, ama her an geri gelebilirmiş. Belki de arayışımıza yarın oradan başlamalıyız, dedi Hayalet düşünceli bir şekilde.

Sessizlik uzayınca vakit kaybı olduğunu bilmeme rağmen Alice’e verdiğim sözü tuttum:

Alice yine bizimle birlikte yaşayamaz mı? Çok kötü günler geçiriyor. Burada yeterince yer varken onu orada bırakmak çok zalimce.

Neden yanıtını bildiğin bir soru soruyorsun? dedi Hayalet, sinirli sinirli bana bakarak. Sakın yumuşama.

Eğer kalbinin aklını idare etmesine izin verirsen karanlık seni her seferinde yenecektir. Bunu unutma evlat.

Günün birinde hayatını kurtarabilir. Hem burada yeterince cadımız var zaten.

Konuşmamız da böylece sona erdi. Fakat ertesi gün Hurstlerin çiftliğine gidemedik. Çünkü her şeyi değiştiren bir olay oldu.

Joseph Delaney

Wardstone Günlükleri – 1. Kitap “Hayaletin Çırağı”

Wardstone Günlükleri – 2. Kitap “Hayaletin Laneti”

Wardstone Günlükleri – 3. Kitap “Hayaletin Sırrı”

Hikayenin Bölümleri

1 2 3 4 5 7

hikaye, hikaye oku, hikayeler, korku hikayesi, hayalet, Hayaletin Laneti serisi, Hayaletin Laneti PDF, Hayaletin Çırağı, Hayaletin Çırağı Serisi, Hayaletin Sırrı, Hayaletin Çırağı Oku, Wardstone Günlükleri serisi, Wardstone Günlükleri 1, Wardstone Günlükleri 3, Wardstone Günlükleri Serisi PDF indir, Wardstone Günlükleri serisi fiyat, Hayaletin Laneti PDF, Starblade Günlükleri, Wardstone Günlükleri konusu, 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu