Hikaye; “Son Varoluş” 1. Bölüm
Ellerimi montumun cebine soğuktan korunmak için saklarken aynı zamanda çocukluğumun anılarına ev sahipliği yapmış ormanda yalpalayarak yürüyordum. Geride bıraktığım her ağaç, yürürken bana eşlik eden tüm sincaplar; yitirdiğim günlerin hafızamı kurşuna dizen zehirli anılarıydı. Zihnimde dönüp duran sözcükler ise bunun kanıtıydı.
“Anılar hafızaların zehridir.”hikaye
Buğulu zihnimde yankılanan sözcükler bu cümleden ibaretti. Hayatımı zindanlara lâyık gören geleceğimin mezarıydı anılarım. Beni sonsuza kadar yalnızlığa iten geçmişimin gölgesiydi anılarım ve en çok da ruhumun katiliydi. Onlara boyun eğmiştim. Lanetini gölgemdeki karanlığa kadar hissettiğim anılarıma…
Zihnimde kanat çırpan düşünceleri ve sol kulağıma karanlığı fısıldayan şeytanı yok sayarak bulunduğum ormanda adım atmaya devam ettim. Her zaman olduğu gibi yine önümden geçti iki sincap, şelalenin suları hâlâ soğuktu, ağaçlar yine bitmeyen dertlerine çare bulmaya çalışıyordu, kuşlar durmaksızın adımı sayıklıyordu: Lessie
Bastığım yerleri küle çevirirken gök kubbeyi delen bir sesin kulaklarımı çınlattığını fark ettim.
“Yardım edin!”
Bana yabancıydı bu ses. Belki benim yaşlarımda olan genç bir kızın, belki de yaşlı bir kadınındı. Kalp atışlarım, sesin kulaklarıma ulaşan her darbesinde hızlanmaya başladı. Sesin geldiği yeri saptamak için etrafımda bir tur döndüm ve Tanrı’dan yardım dileyerek sesin kaynağına doğru koşmaya başladım.
“Yardım edin!”https://secmehikayeler.com/
Hızlı. Daha hızlı.
“Yardım edin lütfen!”
Çaresizce yalvaran kimseye ulaşmak için daha hızlı koşmaya çalıştım. Başımı sağ tarafa çevirdiğimde bana yardıma gelen sincapları görebiliyordum. Kuşların bana yürek veren sesini duyabiliyordum. Yardım çağrısını duyduğumda kalbimde oluşan sızıyı ise hissedebiliyordum.
Önüme dizilen tren rayları bana yol gösteriyordu sanki. Ayaklarıma batan çakıl taşlarını umursamadan devam ettim koşmaya. Ses kesilmiyordu. Durmadan devam ediyordu yardım sesleri. Susuzluktan kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkunduğum sırada arkamdan ağaç dallarının çıtırdayan seslerini duydum ve aniden durup çıtırtıların geldiği yöne baktım fakat ruhuma inen sislerin ardında belli belirsiz görünen sığla ağaçlarından dahasını göremiyordum. Durdum. Düşündüm. Beni buralara kadar sürükleyen ne olabilirdi ki? Derken kızıl bir geyiğin tam önümde durduğunu fark etmemle düşüncelerimden sıyrıldım. Yardım sesi hâlâ kesilmemişti. Tekrar sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Bu ses canımı acıtıyor gibiydi. Sanki kalbimi sökmüş ve elime vermişlerdi. Sesi her duyuşumda kalbimin en derinliklerini sarmaşık misali sarması nedensizce bedenimin titremesine sebep oluyordu.
Yüzlerce ağacı geride bıraktıktan sonra çalılıkların ardında beni şaşırtan manzarayla karşılaştım. Gelişmişlik ile gelişmemişliğin ahengini gözler önüne seren koca bir şehir bana selam veriyordu. Aniden durdum. Yardım sesleri kesilmişti. Kalp atışlarım saniyeler kadar hızlıydı. Nefes alış verişlerimi kontrol altına almaya çalışırken şaşkınlığımı gizleyemeyen bakışlarımı daha önce hiç karşılaşmadığım şehirde gezdirdim. Varlığını dahi bilmediğim bir şehir ile karşı karşıya ne yapacağımı bilmeden öylece duruyordum. Ne adım atacak halim vardı ne de bu yabancı şehre girecek cesaretim. Birkaç dakika boyunca olduğum yerde durup etrafı inceledim. İçimi sıkan bir havası olduğu gibi korkutucu büyüklükte evleri de vardı. Aslında merak ediyordum bu şehrin nasıl bir yer olduğunu. Bu yüzden kendimi hareket etmeye zorlayarak yavaş yavaş şehre doğru yürümeye başladım. Adımlarım oldukça temkinliydi.https://secmehikayeler.com/
Boyu belime kadar ulaşan buğday başaklarının arasından geçmeye çalışırken kanıma korku salgılayan bir ses daha duyduğumda yürümeye son verip korku dolu bakışlarımı etrafımda gezdirdim. Siren sesiydi bu. Şiddetini gittikçe arttırıyor, vücuduma salgılanan adrenalinin ardından siren şiddetini gittikçe arttırıyordu. Fakat durmaksızın devam ediyordu. Anlamını çözemediğim şeyler beni tuhaf bir şekilde etkiliyordu.
Sesi duymamak için kulaklarımı kapattım. Yoksa sağır olacaktım. O sırada bastığım zeminin fazlasıyla sıcak olduğunu fark etmemle eş zamanlı olarak ayak uçlarıma baktım. Siyah botlarımı çevrelemiş kor bir ateş ayak uçlarımı esir almıştı. Ani bir refleksle olduğum yerde sıçrayarak küçük bir çığlık atıp önümde duran şehre doğru koştum yanıp küle dönmemek için. Görüş açımı engelleyen gözyaşlarımı kolumla silerek bir anlığına arkamda bıraktığım kor ateşe bakma gafletinde bulundum fakat arkamda bıraktığım kor ateş değildi artık. Boyu binaları aşan dev ateşten duvara dönüşmüştü. Turuncunun her rengini kendinde barındıran ve beni cehenneme davet eden bir ateşti. hikaye
Sessizce dökülen gözyaşlarım çaresizliğe dönüştü önce. Ardından ne yapacağımı bilemediğim için dudaklarımın arasından atmosfere saçılıp kasvetli havaya karışan küçük çığlıklar kendini hıçkırıklara bıraktı. Birçok şeye ağlıyordum. Anormal olayların yaşandığı bir yerde tek başıma olmama, anılarımın peşimi bırakmayışına, en çok da sanki buradan hiç çıkamayacakmışım gibi hissetmeme ağlıyordum. Kollarımı bedenime sarmış beklerken önümde durup gittikçe büyüyen ateşten gözlerimi çekip bakışlarımı şehre yönelterek kafamın içinde susmuş olan sirenlerin anısına ağlamaya devam ettim. İçimdeki susmak bilmeyen ses burasının hoş bir yer olmadığını söylüyordu ki ben de öyle düşünüyordum. Şehri daha ayrıntılı incelerken tam tepemde koca bir cisim hissetmemle düşüncelerimden sıyrılıp başımı yukarı kaldırdım.
“Tanrım bu da ne böyle?”
Gökyüzünde uçağa benzeyen değişik bir araç inişe geçiyordu. Hem de benim olduğum yöne doğru. Çevreme endişeli gözlerle bakarak kaçmak için plan yaptığım sırada uçağa benzeyen araç gürültüyle yeryüzüyle buluştu ve kapısı yavaşça açıldı.
Tamam, kaçışım yoktu. hikaye
Ellerimi göğsümde birleştirerek neler olacağını korkuyla bekledim. Aracın içinden ne işe yaradığını bilmediğim bir robot çıkıp bana doğru gelmeye başladı. İnsan iskeletlerini andırıyordu dış görünüşüyle. Fakat insanlar gibi merhametli değildi. Bunu da beni kolumdan koparırcasına tutup araca doğru çekiştirdiğinde anlamıştım. Kolumdan sıkıca tutup acımasızca çekerken attığım her adımda acıyla irkiliyordum.
“Bırak beni! Bırak!” hikaye
Kurtulma çabalarım her zaman olduğu gibi yine kayıtsız kalmıştı. Birkaç adım daha ilerledikten sonra artık adını dahi bilmediğim bir teknolojik aletin içinde duruyordum. Gerçek hayata kapılar kapanmış, gerçeküstülüğe gözlerimi açmıştım. Yeryüzüyle irtibatımızı keserken demirden yapılma duvarlarda ölüm fermanımın ilk satırları yankılandı.
“PANETA37 uçağımız havalanmıştır. Varış noktası Valient.”
HİKAYENİN BÜTÜN BÖLÜMLERİ
bilim kurgu, bilim kurgu hikayeleri, fantastik, fantastik hikayeler, korku, korku hikayeleri, dehşet dehşet hikayeleri, Elif Sıla Yılmaz, hikaye, Macera Hikayeleri, Öykü, Bilim kurgu öyküleri, korku öyküleri, fantastik öyküler, dehşet öyküleri
Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.