Fantastik HikayelerMurat Canpolat

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 16. Bölüm

Gizemli Yolculuk Hikayesi

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 16. Bölüm

Bütün olanları evdekilere anlatarak:

– Şimdi ne yapacağız? Diye sordu.

Zehra, bu soru üzerine ‘telaşa gerek yok’ diyerek sözünü şöyle tamamladı:

– Sandığın içinden evraklardan başka bir de mektup çıktı. Bu mektup da evin içerisinde başımız derde girdiğinde yapılması gereken şeyler yazıyordu. Evin içinden çıktıktan sonra karşılarına güzel bir köy çıkacağını oraya yerleşmemizin gerektiğini anlatıyordu.

– Peki, bunca şeyi nasıl taşıyacağız.

– Sandığın içinden malzemeleri koyacağımız şekilde bavullar çıktı. O bavulların içerisine koyacağız her şeyi.

– Mektup da ne anlatıyor.

– Bu evin arakasında bir göl olduğunu, gölün içlerine doğru bir mahzen olduğunu, elimde bulunan anahtarla mahzeni açmamızı ve içine girmemizin gerektiğini söylüyor.

Hayri, ‘tamam, hatırladım’ diyerek:

– Bu göl, evin arkasında ve çalılıkların içerisinde. Hatırlarsanız eğer, evi ilk gördüğümüz zaman o göl karşımıza çıkmıştı.

Söze Hayri’nin hanımı karışarak:

– Ha, evet. O göl karşımıza çıkan ilk şeydi.

– Bu evden çıkıp o göle ulaşmalıyız.

– Haklısın, ama o göle nasıl ulaşacağız. Etrafımızı sarıp ateşe verdiler. O ateş neredeyse bu eve de sıçramak üzere.

Zehra’nın çocukları annesinin etrafına sarılarak:

– Ne yapacağız şimdi anne? Buradan nasıl kurtulacağız? Deyince Zehra yere eğilerek evlatlarına sarıldı ve onlara:

– Merak etmeyin elbette bir yolunu bulacağız.

Aralarındaki konuşmalardan sonra hep beraber Zehra’ya kalan serveti poşetlere doldurup evden çıkmanın bir yolunu aramaya başladılar. Bir müddet aradıktan sonra serveti çıkarmak için kazdıkları yerden dışarıya doğru bir ışık sızdığını gördüler. Işığı görür görmez orayı kazıp dışarıya çıktılar. Onlar çıkar çıkmaz yangın evin etrafını sarmaya başladı. İçerisine duman dolup her tarafı sardı. Ardından ateş içeriyi de sardı. Az sonra bütün ev küle döndü. Ev küle döndüğünde ev halkı çoktan gölün oraya varmış, mektup da geçen mahzeni aramaktaydılar.

Evi yakan halk, evin içindekilerin göle doğru kaçtıklarını görünce onlarda oraya doğru koşmaya başladılar. Göle gelince onların birden bile kaybolduklarını gördüler. Bu durum karşısında şaşırıp sağa sola baktılar. Onları göremeyince geri dönüp yangından ne kurtarabilirler diye uğraşmaya başladılar.

Ev halkı gölün kenarına gelip mahzeni aramaya başladılar. Biraz aradıktan sonra onu biraz gölün içerisine doğru olduğunu gördüler. Oraya doğru yavaşça giderek mahzenin üstüne çıktılar.

Mahzenin üstüne çıkan Zehra, mektuptaki anahtarı çıkararak mahzenin deliğine taktı. Onu birkaç defa büktükten sonra hep beraber tutup kapağı açtılar. Kapağı açar açmaz aşağı doğru giden bir merdiven gördüler. Merdivenlerden aşağıya doğru inip mahzenin kapağını kapattılar. Merdivenlerden aşağıya inince karşılarına bir kapı daha çıktı. Anahtarla bu kapıyı da açıp içeriye girdiler. İçeriye girdikleri yer ileriye doğru düz bir şekilde devam eden, etrafı ışıklandırılmış bir koridordan ibaretti. O koridorun içinde hangi yöne gitmeleri gerektiğini gösteren işaretler vardı.

Zehra ve arkadaşları yön gösteren işaretleri gördükten sonra onları takip ederek koridordan çıktılar. Koridorun ucu içinde sarkıt ve dikitler bulunan bir mağaraya varıyordu. Mağaranın içi çok büyüktü. İnişli ve çıkışlıydı. Ayrıca üç çıkışı gösteren üç tane kapısı vardı. Bu kapıları görünce ne yapacaklarını şaşırıp birbirleriyle tartışmaya başladılar. Bu tartışmayı Hayri’nin kızı Serap’ın ‘anne bak ok işaretleri sağ taraftaki kapıya doğru gidiyor’ demesiyle son buldu.

Aralarındaki tartışmayı bitiren yol arkadaşları okun gösterdiği yöne doğru giderek mağaradan çıktılar. Mağaradan çıkınca karşılarına uçsuz bucaksız bir ova çıktı. Bu ovanın içinde insanlar harıl harıl çalışıyor, ürünlerini kaldırmaya çalışıyorlardı. Onların çalışmalarına baka baka ilerleyerek mektup da bahsedilen köye vardılar. Orada herkesin ‘Fatih Baba’ diye isimlendirdikleri yaşlı bir adam vardı ve kendisine gelen bu mektup da onun adı geçiyordu.

Zehra ve yanındakiler mektup da geçen Fatih Baba’yı bulmak için etrafı araştırmaya başladılar. Sonunda onu köy kahvesinde köylülerin dertlerini dinlerken buldular. O, köylülerin dertlerini dinlerken onun yanına vardılar. Kendilerini anlatıp dertlerini anlattılar. Fatih Baba, onları dinledikten Zehra’ya:

– Kızım, sana bu mektubu gönderen Selçuk Bey’i tanıyorum. Onun babası yıllar önce konağıma geldi. Yanıma çıktı ve derdini anlattı. Onu dinledikten sonra ‘tamam, sana yardımcı olurum’ dedim ve derdine derman olmak için hemen harekete geçtik. Bu köyde birçok arazi satın aldık. Ondan sonra sizin geldiğiniz o kasabanın dışında bir ev satın aldık. Sana kalan hazineleri o evin altına sakladık. O kasabanın kötülük yapabileceğini düşünerek suni bir göl oluşturduk. Her hangi bir taşkınlığa karşı önlem için o gölün ortasına doğru mahzen oluşturduk. O mahzeni bulabilmeniz için de bir harita hazırladık. Ondan sonra o kasabayı terk edip kocanı bulabilmek için yollara düştük. En sonunda senin nerede olduğunu bulabildik, ama Salih Bey’in babasının ömrü yetmedi ve vefat etti. Vefat etmeden evvel oğluna bütün gerçekleri anlatıp, seni bulmak için bir mektup hazırlamış ve oğluna vermiş. Oğlu da babasının vasiyetine uyarak mektubu Hasan ve yanında yanlış hatırlamıyorsam eğer Dr. Burak beye vermiş. Onlarda yola çıkıp sizi bulmuşlar.

Zehra, Fatih Baba’yı dinleyince:

– Evet, evet, hatırladım. Bana mektubu veren kişi adının Hasan olduğunu söylüyordu.

Zehra’nın büyük oğlu söze karışarak:

– Anne, biz şimdi burada mı yaşayacağız?

– Hayır, oğlum. Burada yaşamayacağız. Yalnız babana bu köyde araziler kalmış. Onları dolaşıp mektup da bahsedilen şehre gideceğiz.

Fatih Baba, misafirleri geldikten bir hafta sonra hastalandı. Hastalığı ağırlaşınca şehirden Dr. Burak Bey’i çağırdılar. Dr. Burak Bey gelip kontrol ettikten sonra hizmetçiye geri dönerek:

– Fatih Baba’yı acilen hastaneye yatırmalıyız.

Hizmetçi, Doktorun sözünü duyunca hüzünlenerek:

– Hastaneye mi yatırmamız gerekiyor?

– Evet.

Hizmetçi, doktorun ‘Evet’ dediğini duyunca gözyaşlarını tutamayarak:

– Ama biz onsuz ne yaparız.

– Hanım efendi endişenizi anlıyorum, ama hastaneye yatırmazsak durumu daha da kötüleşecek.

Hizmetçi boynunu bükerek:

– Tamam, doktor bey. Siz nasıl biliyorsanız öyle yapın.

Hizmetçi ile Dr. Burak Bey konuşurken içeriye Zehra girdi. O içeriye girdiği zaman Dr. Burak hastasını muayene ediyor. Onu hastaneye yatırmak için hazırlık yapıyordu. Hazırlık yapıp ayağa kalktığı anda Zehra ile bir anda göz göze geldiler. Dr. Burak, Zehra’yı görünce:

– Zehra Hanım siz, siz ne yapıyorsunuz burada?

Zehra, onun sözlerinden sonra gülümseyerek:

– Hatırlarsanız bana bir mektup getirmiştiniz.

– Evet, getirmiştim, ama mektupla buranın ilgisini anlayamadım.

Zehra, başından geçenleri anlatarak:

– Şimdi anladın mı, neden burada olduğumu.

Hizmetçi araya girerek:

– Dr. Bey, Beyim hastanede ne kadar kalacak.

Dr. Burak, hizmetçiyi teselli ederek:

– Merak etme, fazla kalmaz. İyileşir iyileşmez hemen gelir, dedikten sonra aklına bir şeyler takılmış gibi düşünerek sözünü şöyle sürdürdü. Ha, aklıma gelmişken size düğün davetiyesi getirdim.

– Dr. Bey, demek sonunda beyimin oğluyla kardeşiniz evleniyor.

– Evet, evleniyorlar.

– Birbirlerini ne kadar çok sevmişlerdi.

– Onların birbirlerine olan sevgisini anlatmaya dilim yetmez. Fatih Baba’nın oğlu bizimle beraber gelip hastanede çalışmaya başladıktan sonra ona kalacak yer ayarlamıştık. O arada bize gidip geliyor, misafirimiz oluyordu. Bir gün bize misafirliğe geldiğinde kardeşimle karşılaşmış, onun kim olduğunu sormuştu. Onun sorusu üzerine baldızım olduğunu, öğretmenlik yaptığını söyleyip tanıştırmıştım onları. Onlar tanıştıktan bir zaman sonra evlenmeye karar vermişler ve bana da bu kararlarını açıklamışlardı. Ben de bu karar üzerine onlara evlenmelerine izin vermiş, hatta gün bile almıştık. Tam evlenecekleri gün Fatih Baba’nın oğlu kaza geçirmiş, uzun süre hastanede kalmıştı. Bütün bunlara rağmen birbirlerini bırakmamış sabretmişlerdi. Tam iyileşip kavuşacakken bu sefer de baldızım kansere yakalanmış, uzun süre mücadele etmişlerdi. Başlarına gelen sıkıntılara rağmen yılmamışlar, birbirlerine olan bağlılıklarını devam ettirmişlerdi.

– Evet, o günleri hatırlıyorum. Bütün bu sıkıntılardan dolayı beyim kalbinden rahatsızlanmış, ameliyat olmuştu.

Yazar – Murat Canpolat

Hikayenin devamı için TIKLAYINIZ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu