İhtiyarın Ağacı
Padişah Nuşirevan yolda atını ok gibi koşturuyordu. Gözüne bir ihtiyarcık ilişti. Beli bükülmüş yay gibi, haline yaşına bakmaz, birde fidan dikmeye çalışıyor. Padişah sordu:
- Ey ihtiyar, dedi. Saçın sakalın süt gibi bembeyaz olmuş. Ancak bir kaç günlük ömrün kalmış. O zaman bu çaba niye? Niçin ağaç dikiyorsun. Onlar meyve verecektee sen yiyeceksin. Ooooo, bu çok uzun iş….
İhtiyar işini bıraktı,
- Ben öyle düşünmüyorum, dedi.
- Bizden öncekiler, yiyip yiyemeyeceklerini hiç düşünmeden fidan diktikleri için bu ağaçların meyvelerini yiyebiliyoruz. Biz de başkaları için dikelim. Doğru değil mi?
Bu söz padişahın hoşuna gitti. Çıkardı bir avuç dolusu altın verdi ihtiyara. İhtiyarcık güldü:
- Gördün mü padişahım? dedi.
- Ağacım daha şimdiden meyve vermeye başladı. Yılların geçmesi gerekmedi.
Bu söz de padişahın hoşuna gitti ve:
- Güzel, dedi. Bu yer de senin olsun, bu su da.
Semerkand Dergisi