Dehşet ÖyküleriFantastik HikayelerMesneviden Hikayeler

HİKAYE -BATIDAKİ ATEŞ- “KARA KARGALAR” 1. Bölüm

Hikaye

HİKAYE -BATIDAKİ ATEŞ- “KARA KARGALAR” 1. Bölüm

1. Bölüm “BİR ÖLÜ KARGA

Savaş meydanına yağan yağmurla toprağın, kanlı cesetlerin kokusu ile bir birine karışmıştı. Ölü adamlardan tepeler oluşmuştu, meydanda kalan son adamlarda sadece canlarını kurtarmak için bulabildikleri en yakın ormana kendilerini atarken, kazanan taraftaki süvarilerin mızrakları da onları avlamak için savaş meydanında turlar atıyordu. Atlarını ölü bedenlerinin arasında koşturarak kaçışan düşmanları tarayıp avlıyorlardı. Aslında kaçışan düşmanlar onlar için çok büyük bir önem arz etmiyordu. Esas hedefleri Kara Kargaların Lorduydu onlardın ama etrafta sadece bineksiz kara pelerinliler koşturuyordu.

Topallayarak koşan adam, arkasından yırtık siyah pelerinin kendisi ile sürüklerken, yanındaki ağaca saplanan bir mızrak ile aniden durdu. Kafasını arkaya çevirdiğinde, mızrağı atmak için hazırlanan süvarinin atı hızla kendisine doğru gelmekteydi. Mızrak fırlatıldığında ise adamın tam boğazını delerek, onu yere sermiş, kanlar içinde kalmasına sebep olmuştu. Soluk borusu delindiği için adam her nefes aldığında ağzından kanlar akıyor, kızıl köpükcükler çıkıveriyordu. Uzaktaki süvari atını koşturarak, mızrağını fırlattığı adamın yanına gelip atından indi. Yavaşca adama doğru ilerleyerek kana bulanmış mızrağını adamın boğazından sert bir şekilde çekip çıkarınca, geriye kızıl kanların boğduğu cansız bir beden kalmıştı. Ağzının içide, dışıda kandı. Kanlar ağzından toprağa doğru akmış, yeşil otlarıda kırmızıya bulamıştı.

Süvari mızrağını çektikten sonar eğilip eli ile adamın çenesini sağa sola çevirerek dikkatlice incelerken, kendi kendine dedi.

“Mavi gözler ve sarı saçlar… hem de yakışıklı.” dedi, ve içini çektiğinde sıcak nefesi buz gibi havada dumana dönüştü. Ayağa kalkıp mızrağını kanlı ucunu adamın pelerini ile temizledikten sonra, arkasından gelen at sesi ile kafasını çevirerek gözlerini kıstı. Mızrağını toprağa batırarak gelen atlıyı bekledi, atlı da çabucak geldi ve önünde şaha kalkarak durdu. Yağmur çok şiddetlenmişti, damlalar miğferinin üzerinden süzülüyordu.

Atından düşen adam, süvarinin arkasındaki cesede boylanarak gözünü ayırmadan söyledi.

“O mu ?”

“Hayır o değil. Galiba derin ormana kaçmış.”

“Onu hala yakalayabilir miyiz sence ?”

“Bilemem, eğer at bulmadıysa bir ihtimale yakalama şansın var. Ha, eğer at bulduysa o zaman ormanın derinliklerinde izini çoktan kaybetdirmiştir.” Dedi ve esneyerek mızrağını topraktan çıkarıp toprak kırıntılarını temizledikten sonra atına yönelerek dedi.

“Ama elflerden kaçamaz, elfler onu parça pinçik eder. Lordum, bence sizde evinize dönün.” Sırıtarak söyledi bunları ve atına bindi.”

“Ben arkasından gideceğim.” dedi, süvari atına bindiğinde genç lord. “Sende benimle gel. Eğer onu bulursak babama birlikte teslim ederiz ve belkide seni baş muhafızlardan biri bile yapabilir. Ne dersin ?” Dedi, umut dolu gözlerle genç lord. İyimser bir adam olduğu her kelimesinden kendini gösteriyordu. At üzerindeki kara süvari ona alaycı bir bakış atıp atını cesetlerle dolu olan savaş meydanına doğru çevirdi ve dile getirdi.

“Sonra yüce kral da beni en onurlu muhafızı ilan ederek krallığın askeri yönetimini bana devredecek öyle mi ? Evine git çocuk, eğer bu ormana girersen kara Elfler seni sağ bırakmaz inan bana. Biz onların en büyük düşmanlarıyız.” Dedi, yağmur daha çok şiddetlenmişti ve ikisinin de pelerinleri sırılsıklamdı. Atını mahmuzlayan kara süvari son bir kez daha kral oğluna bakarak sırıttı. Lord çocuk, bir Elf ormanına bir de süvariye bakıyordu.

“Kral oğlunun Elfler tarafından parçalandığını duyduğunda çok üzülecek anlaşılan. Neyse görüşürüz çocuk lord.” Dedi, ve atı ile daha bir adım atmamışdı ki lord arkasından seslendi.

“Tamam, peki sen nereye gidiyorsun ve neden bizim tarafımızdasın ? Ordudan bile değilsin. Sadece boynuzlarından biri kırık olan çelik bir başlığın var. Göğüslüğün de yok, kalkanın da. Ve o mızrak da neyin nesi ?” tüm soruları tek bir nefeste sormuştu genç lord bunları. Süvari ona çok gizemli gelmiş olmalıydı. Süvari, parmaklarını alnına düşmüş kömür gibi siyah sırılsıklam saçlarının arasından geçirdikten sonra tekrar esnedi.

“Çok soru sordun. Bu merakın nerden kaynaklanıyor genç lord?” Sırıtarak söylemişti bunu da süvari, altın dişleri  alaycı gülümsemesi ile parlayıverdi bir anlık. “Ama senin sorularının cevapsız kalmasını istemediğim için hepsini elbet bir gün cevaplayacağım. Şimdilik sadece babanın topraklarına gittiğimi söyleyeyim. Atına bin ve gel.” Çocuk atına doğru ilerlerken bir soru daha sordu o sırada.

“Hiç olmazsa o mızrağı nereden aldığını ve ya kimin yaptığını söyle.” Atına binen lordun gözleri süvarinin arkasındaki mızrağa takılı kalmıştı. Süvari pelerinin altındaki mızrağı eline aldı, yağmur mızrağın siyah çeliğine damladı.

“Bu sadece siyah demirden yapılmış sıradan bir mızrak. Tek farkı bunun iki ucu var.” parmağını sivri ucunun üzerine yavaşca gezdirirken genç lord bereltimiş gözlerle onu izliyordu.

“İşte iki ucu var, diyarda hiç böylesini görmedim.” Atlarını yavaşca savaşın yaşanıp bittiği meydana doğru yönlendirdiler. Şimdi buralar çok sessizdi.

“Bir mızrağın iki ucu olamaz mı ?”

“Hayır yani daha önce hiç böylesini görmedim.”

“Ben eskiden hep hançer kullanırdım. Bir gün gece evime gizli giren iki yabancı beni bu mızraklarla öldürmeye gelmişti. Ben onların geleceğini bildiğim için önceden hazırlıklarımı görmüştüm. Kafalarını yerlerinden ayırdıktan sonra mızraklarını kendim için aldım ve arkadaşım olan bir  demircinin yanında birleştirmesini istedim. İlk önce satmayı düşünüyordum ama sonra benim ölümümü isteyen adamı kendi adamının silahları ile öldürmenin daha iyi bir intikam yolu olabileceğini düşündüm. Ve ayrıca daha onurlu olacağını.” dedi ve Sırıttı.

“Peki öldürdün mü ?” diye sordu genç lord, hikayenin devamını merak ediyordu. Sonra kafasını ayırıp etrafına baktığında yüzlerce ölü bedenin aralarından geçtiğini fark etti ama aldırış etmeden tekrar sordu. “Öldürdün mü ?”

“Hayır.”

“Nasıl ?”

“Tam altı yılımı tüm diyarı didik didik arayarak geçirdim ama onu hiç bir yerde bulamadım. İki gün sonra yedinci yılıma gireceğim.”

“Bunun için mi savaşa katıldın ? Bir kişiyi bulmak için kanın gövdeyi götürdüğü, yüzlerce kişinin öldüğü yerde mi ? Ayrıca neden aradağın adam bu savaşa katılsın ki, katıldıysa da burada olduğunu nereden biliyorsun ?” Bir sorunun cevabı cevaplanmadan ardı ardına sordu genç lord yine tüm soruları. Süvari cesetlere dalmışken gri atını durdurdu ve düşüceli yüz ifadesiyle genç lorda bakarak tek bir soru sordu.

“Siz bu savaşta tam olarak kimi arıyordunuz ?” Lordun gözlerinin içine bakıyordu. Yağmurla sırılsıklam olan saçları tüm alnını kapatmış, gözlerinin üzerine düşüyordu. Lord ilk önce duraksadı ama sonra birden cevap verdi.

“Bilmiyor musun ? Kara Kargaların Lordu Tilly.”

“Bana tarif et onu.” Dedi kara süvari, düşünceli surat ifadesinin yerini her zamanki sırıtış almıştı. Lord adamı tarif etmeye başladı.

“Siyah pelerinli olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Kara Kargalar hep siyah giyerler çünkü kara…”

“Yüzünü tarif et çocuğum.” Diye sözünü kesti süvari, ikide bir arkasına bakıyordu, aklında bir şeyler parlamış olmalıydı. Lord sözünün kesilmesine sinirlense de aldırış etmeden yüzünü tarif etmeye çalıştı tekrardan.

“Sarı saçlı, mavi gözlü ve yakışıklı denebilir.” Dediği anda süvari ölü bedenlerin arasında bir kahkaha patlattı. Genç lord anlamsız gözlerle kahkahasının bitmesini bekledi süvarinin. Sonra gözüne düşen saçlarını iterek sordu.

“Onu gördün mü ?” Hemen cevapladı süvari, zaten sırılsıklam olan siyah pelerini ile yüzünü sildikten sonra dedi.

“Hemde cabacanlı gördüm ama son gördüğümde birisi boğazına bir mızrak saplamıştı. Yani boğazındaki yara mızrak yarasını andırıyordu insana.” sırıttı. Lord şüpheci gözlerle onu süzdükten sonra ikiside birlikte geriye doğru atlarını koşturdular. Gri ve beyaz atların tüylerinin arasında damlalar toprağa damlıyordu. Süvarinin adamı öldürdüğü yere geldiklerinde ise, alaycı sırıtışının yerini tabak gibi büyümüş gözler yerini aldı. Atından inerek hızlı adımlarla adamın olduğu yere doğru geldi ama burada kandan başka bir şey yoktu.

“Burada bir adamın olduğuna yemin edebilirim.” Dedi, Lordla bakışırken, Lord da onu destekleyerek dillendi.

“Kesinlikle sana katılıyorum. Bak, kanların nereye gittiğine bak.”dedi, baş parmağı ile kanları gösterdi. Kara süvari dikkatlice kanları inceledi. Ormanın içine doğru sürüklenmiş adamı peşinden kanlar takip etmişti. Süvari derinden bir nefes alarak mızrağını elini aldı.

“Kara Elf ormanına doğru gidiyor. Dedi kara süvari.

“Ve bizde oraya gidiyoruz, çünkü bu gizemi gerçekten çok merak ediyorum” dedi, bu sefer sırıtan genç Lord Ganthar idi.

Yazar: ORHAN

dehşet hikayeleri, fantastik hikayeler, aksiyon hikayeleri, korku hikayeleri, vahşet hikayeleri, savaş hikayeleri, ortaçağ, mediavel, savaş, vahşet, dehşet, hikaye, hikaye oku, hikaye okumak, 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu