ÇANAKKALEYİ BİR DE GAZİ DURAN ERDAL’dan DİNLEYELİM.
Arkadaşlar bu yazı üstünde hiç bir düzenleme yapılmamıştır. Olduğu gibi yayınlanmıştır. Duyguyu hissedebilelim, O onları belki okurken yaşarız diye. Ağlamamak ne mümkün.
Seyitalioğullarından Duran Erdal (1896 İsbile-1985)
Birinci Dünya harbine ve Kurtuluş savaşına katılmış ulu bir gazimizdir.
Cephede kaldığı günlerini sanki günlük tutmuş gibi net bir şekilde ve detaylandırarak anlatmış insanımızda onu ilgi ile dinlemiştir. Kayda alınsa büyük bir kitap olabilecek bu hatıratı kendi üslubuyla özetliyelim.
“Seferberlik ilan oldu bizim kuyrayı daha günümüz gelmeden askere aldılar. Kayseriyi bile görmemiştim. Talastan öteyi bilmezdim. Topladılar bizi kale önüne. Ordan yürü bakalım. Yürü yürü bitmez. Kah yaya kah tren günlerce yol gittik. İstanbul’a ordanda Edirneye yakın bir yere vardık. Trakya derler oralara. Balkan harbi buralarda oldu dediler. Harbi anlattılar. Üç dört ay kaldık kalmadık ordan kalktık. Git ha git taa Romanyaya vardık. Orda kavgaya durduk. Çok şiddetli çarpışmalar oldu. Neler neler hangi birini söyleyim. Orada Topçu eğitimi de aldık. Menzili yüksek toplar gösterdiler. Daha çarpışma bitmeden bu sefer bizi geri çektiler. O toplarıda aldık Gemiyinen Çanakkale cephesine geldik. Meğerse biz o toplara karşılık bedel olarak oralara gitmişiz. Avusturya’ya destek için Onların içinde savaştık. Geldik ki ne söylen Çanakkalenin dağı taşı asker dolmuş adım atacak yer yok sanki. Bizim topları hamidiye tabyasına kurdular. Çok uğraştık o topu oraya yerleştirmeye. Hamidiye bu tarafta. Denizin içi gemi dolu. Dağ gibi düşman gemileri uzaktan görünüyor. Boğazı geçip İstanbul’u vuracaklarmış. Bize emir verildi ki bu gemiler hepimiz kırılmadan Eceabattan öte geçemiyecek. Yemin ettik helalleştik hazır bekledik. O dağ gibi görünen gemiler bir gün birde baktık hareketlendi. Gele gele Boğaza geldi nerdeyse boğazdan içeri girecekler. Karayı döğmeye başladılar. Bizim gemilerimize hucuma geçtiler. Askerlerini karaya çıkartmaya uğraştılar. Amma bırakırmıyız. Yemin ettik oyuncak mı? Ölüm hiç bizim için aklımıza bile gelmez. Çok kanlı savaşlar oldu. İki taraftanda çok kayıp verildi. O bizim toplarda çok iş gördü çok. En son bir Fransız gemisini hedef aldık üç tane top mermimiz kaldı. Gemi gerisin geri kaçıyordu. Ali çavuş vardı babayiğit bir uşak. Ya Allah dedi bizde Allah Allah diyerek patlattık. Olmadı isabet almadı. İkinci atışta tam isabet gemiyi vurduk. Neresinden değdi nasıl olduysa gemi sanki gökten düşmüş gibi denize gömüldü. Sevincimizden topun raylarını tekerlerini öptük. Çok asker varmış gemide hemen hemende hepsi geberdi. Velhasıl geçemediler. Sonra karada büyük savaşlar oldu biz yine hamidiye tabyasındaydık oradan atış yaptık. Çok şehit verdik çok. Enver Paşa cepheye gelecek dediler çok merak ettik göremedik karşıda mevzileri incelemiş büyük karşılama yapmışlar. Bizde çok hazırlık yaptık gelirse diye gelmedi cephe geniş hangi birimize gelecek.
O sene güzün bizi Pozantı üstünden Bağdat cephesine çektiler. İki ayı geçti oraya varmamız. Çoğumuz hastalandık çokta ölen oldu. Bu savaşlarda bizi esas açlık ve hastalık kırdı geçirdi. Çok susuzluk çektik. Çamurlu suları sen içen ben içerim diye birbirimizi öldürdük. Allah kimseyi susuz bırakmasın ondan kötü bişey yok. Büyük bir ırmağa yakın yere bizi çektiler istirahat ettirdiler. Su varya o bize yeter. Epey bir eğitim yaptık orda. Bir ay geçmedi ingilizinen cepheye durduk. EĞer dayanmazsak Mübarek Bağdat Şehri elden gidecekmiş. İnğilizler esire iyi bakarlar iyi desemde işte Ruslardan biraz iyi. Amma galleş savaşırlar akla gelmedik hileler yaparlar. Teslim oluyoruz derler bir bakan ki ateş açarlar. O kadarda korkaklar elimize düştümü başlar ağlamaya. Iraktaki cephelerde bizim buralardan çok asker vardı. Bizim köydende Düvencinin Durdu Mehmet orda yaralanmış ben görmedimde görenler olmuş onlar söyledi. Bağdat hastanesinde yatmış çok sonra orda ölmüş. Köye gelince künyasından bildim. Amaaan kim kime adam ölüsü neki her taraf ölü yaralı. Allah size göstermesin o günleri. Bir seneye yakın orda kaldıktan sonra Filistin cephesine geçtik.
Bağdat buranın yanında cennet. Allahım ne su var ne yiyecek. Kanal seferi var dendi hazırlık yapılıyor. Çöl geçilecek deniyor. Çölü geçmek çok zormuş. Yarıdan çoğu çölde ölür askerin diyorlar. Hergün bir laf çıkıyor yenildik şöyle böyle moralimiz bozuk. Fırsatını bulan kaçmaya başladı. Kaçan kaçana. Kaçanlardan bazıları yakalanıyor divanı harbe veriliyor. Kimisinide kaçarken vuruyorlar ibret olsun diye. Kanal seferi için çölü geçtik o kadar zahmeti çektik bir yerli hainin yüzünden baskına uğradık İngilizlere esir düştük.
Mısıra götürdüler oradan gemilerle doldurdular. Denizde dolan Allah dolan, yandık öldük sıcaktan sefaletten hastalıktan çok arkadaşımızı kaybettik. Öleni hatta ölmemiş baygın haldekileri bile kaldırıp denize atıyorlar. Ölmeden mezara konulanlar gibi. Ne kıymetin varki. Belki bir ay gemide kaldık. Sonra bir kampa doldurdular tel örgüyü ilk orda gördüm. Ordan çıkmak kaçmak mümkün değil. Adamı bırak kedi kaçamaz öyle yapmışki kafir. Sonradan geldiğimiz yerin Selanik olduğunu söyledilerde bildik. Maşbir kampı en iyi kamplardan biri diyede bizimle dalga geçtiler. Kötüsü nasıysa. Hacı efendide ordaymış aramızda tel örğü var yaklaştık konucak mesafede başıma bir dipçik vurdu İngiliz askeri düştüm. Kendime geldiğimde ne Hacıefendi var ne kimse. O gidiş bir daha göremedim. Ondan sonra Hacıefendiyi savaş bitip köye gelince görebildim. Üç dört ay sonra İngiliz hastanesinde çalıştırmak için adam seçiliyordu benide sağlam hastalığı yok diye seçtiler hastaneye götürdüler. Ordada ilk zamanlar biraz zorluk çektim amma dillerini iyi kötü anlar olunca Allah var rahat ettik. İnğiliz hemşirelerle beraber hastalara bakıyorduk. Sonra İngiliz komutana bizim usul bir tavuk pişirip kızarttım çok beğenmiş onun üstüne beni aşçı yaptılar. Tavuğu kesmeyide bilmiyorlar pişirmeyide benim yaptığımı çok sevdiler. Şimdi desek inanmazsınız. Tavuğu ayaklarını kesmeden pişiriyorlardı.
Esirliğimizin ikinci senesiydi artık ingilizceyi pat çat konuşur anlar oldum, terkisilah oldu dediler. Bizde sevindik İngilizlerde. Biz diyoruzki yendik onlar diyorki biz yendik. Haberimiz yokki bir şeyden. Hemen bırakırlar sandık altı aya yaklaştı biz hala esir tutuluyoruz. Merakla ne olacağımızı bekliyoruz. İngilizler karşımıza geçiyor Yunanlılar İzmire çıktı İzmir Yunana geçti diye el kol hareketiyle terbiyesizlik yapıyor eğlenceye alıyorlar. Hangi derde yanacağımızı şaşırdık. Biz savaşı kazandık bilirken Yunan İzmire girmiş. Nihayeti bir haber hazırlanın gidiyorsunuz. Bu seferde nereye gideceğiz başka bir kampamı acaba yoksa bizi bırakacaklarmı diye kaygılanmaya başladık. Büyük bir gemiye doldurdular gidiyoruz kimse bilmiyor nereye gittiğimizi. Giderken giderken içimizde oraları bilenler varki Çanakkaleye doğru gidiyoruz dediler. Adalardan bilmişler. Gele gele geldikki savaştığımız Çanakkale boğazı bayram ettik. Kafir oraya kadar söylemedi serbest kaldığımızı ve İstanbula götürüldüğümüzü. İstanbul’a limana yanaştık gemiden inen toprağı öpüyor nerdeyse yaladık taşı toprağı. Hemen Selimiyeye çektiler bizi. Aman Allahım Kışlanın içi ana baba günü. Belki onbin kişi dolmuş içeri hep esaretten dönen asker. Kimi hasta kiminin kolu yok kiminin gözü kör. Saç sakal birbirine karışmış. Amma ne kıymeti var sağ salim geldik. Kışla bizim kışlamız daha ne. Herkes bulduğu yere kıvrılmış yatıyor. Adım atacak yer yok. Bir iki gün sonra uzaktan birini benzettim vardım baktımki bizim Şavku(Durdu TURAN)’da kaputa sarınmış yatıyor. Durdu ağa benim Duran der demez kalktı kucaklaştık sarıldık ağlaştık nerden geldin buraya dedim Yemenden dedi. Nasıl geldiyse gelmiş. Sordum; gelmesi batsın Duran ölsem bundan iyiydi deyince bir daha sormadım. Başka bizim köylü varmı burda dedi yok kimseyi görmedim ama belki vardır dedim. Baktık herkes bir şeyler yapıyor bizde düşünüp taşındık çay yapıp satalım dedik. Bende para yok sordum Şavku’da biraz para varmış çıkalım bir semaver alalımda başlıyalım dedik. İzin aldık dışarı çıktık yüzün kuyru iniyoruz deniz tarafına. Baktık her taraf İngiliz askeri meğerse İstanbul işgal altına alınmış. Kampta denilenler doğruymuş. Sağa sola baka baka giderken iki İngiliz devriyesi bizi çevirdi söverek sayarak dipçik vurmaya başladı. Bana vurduğu neysede Savku yaralı adamın duluğuna şarabnel isabet etmiş yarası tam iyileşmemiş daha. İngiliz Sövüp sayıyor beni anlamaz sanıyor bende ona sövüyorum ama elden ne gelir. Biz ileri geri ederken genç bir Zabit koştu geldi. Baktım bizim zabitlerden. Ne oluyor dedi, böyleyken böyle der demez hiç beklemeden silahını çektiği gibi ikisinide vurdu. Kaçın dedi bize, oda bizde kaçtık Selimiyeye girdik. Çok geçmedi İngiliz askerleri Selimiye’yi bastı ama kimi kimden soracak. Zabiti sakladılar hemen traş ettiler, elbisesini değiştirdiler derken bulunmadı öyle gitti. Bulsalarda ordan adammı verirler yahu. İngiliz askerleri ne oldu bilmem ikiside yıkılıp kalmıştı muhakkak öldü alır yerinden vurdu, öldürmeye vurdu öyle korkutma ney değil. O zabit benim İngilizlerden ne kadar hıncım varsa aldı sanki. Ebi ecdadı nur içinde yatsın. Babayiğit bir adamdı. On onbeş gün kaldık Selimiye de büyük paşalar bile varmış içimizde sonradan öğrendik hepiside nefer elbisesi giymişler saklanırlarmış.
Ordanda Gemiye bindirdiler Samsuna geldik. Gemide bizden yaşlı bir nefere gelirken gelirken yanındakiler paşam demiye başladılar. Oda Ankara’ya gidiyormuş açıkladılar bizde hörmet ettik. Neyse o zaman İstanbul’dan bizim bu yana gelmek için Ya gemiynen Samsun’a Ordan yaya Kayseri’ye, ya Treninen Ulukışla’ya ordan yaya Kayseriye, Yahutta İstanbul’dan Kayseri’ye 20-30 günde yaya olarak gidiliyor. Lakin o günlerde Ulukışla yolu ile yaya yolun çoğu yeri işgal altında olduğundan birtek Samsun üstünden gidiliyor. Samsun da ana baba günü ne kadar bizim buyanının adamı var gelen giden hastalanıp hanlarda yatan hepsi burada. Ortada bir laf dolanıyor. Gazi Paşa burda toplantılar yapıyor filan gibi. Gazi Paşayı taaa Çanakkale’den duyardık. Selimiye kışlasında da adı konuşuluyordu. Biz 8-10 Kayserili Sivaslı arkadaş olduk yola çıktık. Samsun’un berisinde bir kazada miting yapılacakmış. Paşa nutuk verecekmiş herkes toplanıyormuş dediler bizde gittik. Çok kalabalık vardı çoğu bizim gibi cepheden dönen bizim bu yannının uşağı. Oraların adamlarıda var tabii canım. Yağmurlu bir günüdü Hocalar Kuran okudu dualar edildi. Gazi Mustafa Kemal Paşa çıktı epey bir şeyler söyledi alkışladık. En çokta İzmire Yunanın girmesinden anlattı. Emrindeyiz Paşam diye bağırdık. İzmir’in işgalinde olanlardan bahsedince ağladık. Durmadan emrindeyiz Paşam diye bağırdılar. Susmak bilmedik açlığımızı susuzluğumuzu memleketi neyi unuttuk gene. Düşman karşımızda gibi heyecanlandık. “Evlatlarım” dedi. “Siz yıllardır cephelerdesiniz biliyorum. Yoruldunuz yıprandınız. Analarınız eşleriniz sizi bekliyor. Şimdi bir an önce evlerinize ulaşın. Hasret giderin. Ben zamanı geldiğinde sizi çağıracağım,vatanı kurtarmak için çağırdığımda gelin.”
“Canımız vatanımıza feda olsun” diye bağırdık. Ordan yürüdük yata kalka dokuz on günde geldik köyü bulduk. Geldik ama sanki başka bir köye geldik. Nerdeyse adam kalmamış seferberliğe gidenlerin çoğu dönmemiş. Çocukların kimi ölmüş kalanlar büyümüş delikanlı olmuş. Bizi yolcu eden yaşlı adamlardan kimse kalmamış. Kıtlık gelmiş, salgın hastalık gelmiş derken insanlarda hayır kalmamış. Herkes hasta yokluk içinde perişan.
Aradan üç ay geçti geçmedi tekrar askere çağrıldık. Gazi yeni ordu kurdu dediler, ”Eğil dağlar eğil üstünden aşam yeni talim çıkmış varam alışam”diye marş söyleyerek gittik. Polatlıdan başladık Sakarya savaşında saka idim. Dumlupınar ovasını avcumun içi gibi bilirim. Büyük Taarruzda Afyon da Gazi Mustafa’yı Feyzi Paşayı, İsmet Paşayı harita başında konuşurken 8-10 adım yakınlarından gördüm. Bir tesadüf işte ama hemen uzaklaştırdılar muhafızları. İzmir’e kadar düşmanı kovaladık. Yunan askeri çok kötü bozuldu. Kaçan kurtuldu kaçamıyan kırıldı. Çokta esir alındı gene biz vicdanlıyız onların yaptığını yapmadı bizim komutanlarda bizde. Biz önce Aydın’ı kurtardık sonra İzmir’e geldik. Biz gelmeden önce İzmir’i yakmışlar. Yunanlılar her yerde bunu yaptılar hem kaçtılar hem yaktılar. İzmir kül olmuş vardık ki. İnsanlar kurtuluş sevinci içinde coştukça coşuyor. Bir taraftanda yanan İzmir’e bakıp ağlıyorlardı. Çeşmeye kadar gittik orada konuşlandık epey kaldık Çeşmede.
Çeşmede çok rüzgar eser öldürür adamı ne durur ne dinlenir yahu. İki ay orda kaldık Atinaya çıkalım filan dendi kendi kendimize. Hadi deseler giderdikte gözümüz hiçbir şeyi görmez haldeydik. Çeşmeden Gaziemir deyi bir yere getirdiler orda artık rahattık. Nöbet tutup oturup kalkıyorduk. En son Paşa’nın düğününü yaptılar. İki uçağımız havalandı şenlik için gösteri yaptı. Biri geri düştü. Pilotu kurtuldu dediler doğrumu bilmem. Bahara yakında bizim guyraları terhis ettiler geldik gittik. Nerden baksan on sene askerlik yaptık. Ölmeden oraları bir daha görsek iyiydi ama olmadı meşakatinen geldik meşakkatinen gidiyoruz.
Allahım o savaş günleri gitsinde gelmesin. Yüzlerce insanın ölümünü gördüm. Kolumda ölenler çok oldu. Ölüyüde ölümüde kanıksadık hiç kılımız kıpırdamaz olduk sanki. Yavrularım ölümün gözünü seviyim Allah kimseyi esir etmesin. Esirliğin kahrını ne ben söyleyim nede siz duyun.”
Okuyucularımızdan Gelenler