Memleket Hikayeleri; “Sivas’ta Bir Kaç Gün”
İzmir’de Ağustosun sıcaklarını yaşadığımız günlerdi…kısa bir tatili düşlüyordum. Kendimi çok yorgun ve halsiz hissediyordum ki Sivas’tan yeğenimin düğün davetiyesini aldım. İlaç gibi geldi.. Anadolu’nun sıcak kanlı insanlarının yaşadığı huzurlu güzel ve serin şehrine gitmek, iştahımı kabartmıştı birden..
Tam düşlediğim gibi durup dinleneceğim yorgunluğumu atacağım, rahatlayacağım bir tatil beni bekliyordu. Uzun yıllar olmuştu bu güzel şehirden ayrı kalalı. Her ne kadar Sivaslı olsam da bu kadar aradan sonra bir çok şeylerin değişmiş olacağını düşünüyordum…
Eşimle soluğu Sivas’ta aldık. Kardeşlerimle, dostlarımızla bir arada olmanın büyük keyfini yaşadık. Sıcacık, samimi bir düğünün ardından…Özlem dolu duygularla çocukluğumun gençliğimin geçtiği caddeler de, eski evimizin bulunduğu daracık sokaklarında, Arnavut taşlı kaldırımlarında yürüdük biraz. Daracık sokakların kesiştiği köşe başlarında vanasız akan çeşmelerin tatlı su şırıltıları yoktu artık. Çukur bostan…yamalı topun ardından hava kararıncaya kadar koşturduğumuz, bahçeden bozma arsanın üzerinde çok katlı binalar yükselmiş. Gençliğim, delikanlı yıllarımda gelecek kaygı ve umutlarımı taşıdığım, o daracık uzayarak giden taşlı sokaklar. İçimdeki sarsıcı ve hüzünle yüzleşerek attığım adımlar…
Çok göç veren bu güzel kentte tanıdık bir yüze rastlamak mümkün değildi. Tek vefalı olan düşlerimiz, anılarımız hayallerimizdi. Sağ olsunlar bizleri hiç yalız bırakmadılar. Gençliğimiz de bu güzel şehir de küçüklü büyüklü iş imkanları vardı… Çevremizdeki bir çok ailelerden bir iki kişi bu atölyeler de fabrikalar da çalışırlardı. Mutluydular, gençler onları örnek alırdı. Bu işletmelerin fabrikaların kapatılmış olmasını üzülerek öğrendim. Üstelik yeni bir fabrikanın, iş sahalarının da açılmamış olması büyük bir talihsizlikti…Ve bu sultan şehir bu güzel insanlar bunu hak etmiyordu…
Sivasın çehresi değişmişti yeni binalar, yollar yapılmış şehir büyümüş, eğlence yerleri çoğalmıştı. Aksu parkına bayıldım, bir su kanalı bu kadar mı değerlendirilir, özellikle akşamları su kanalına yansıyan renkli ışıklar eşliğin de içilen bir bardak çayın keyfini anlatamam. Emeği geçenleri yürekten kutluyorum..
Hükumet konağı meydanından başlayarak tren istasyonuna kadar uzanan, gençliğimizin büyülü istasyon caddesinin o muhteşem yeşilliğini kaybetmiş olmasına üzüldüm. Caddenin sağlı sollu kaldırımlarında bulunan akasya ağaçlarının tamamı, hangi mantıkla kesilmiş olabileceğine bir anlam veremedim. Cumhuriyetimizin temelinin atıldığı Kongre müzesi yeni restore çalışmasıyla muntazam, vakur duruşunun muhafaza edilmesine sevindim. Hemen yanında bulunan Atatürk Anıtı çevresindeki ağaçların büyümesiyle pek fark edilmiyor görüntüsünden kurtulması daha iyi olur diye geçirdim içimden…
Selçuklu parkı içinde bulunan Çifte Minareli Medrese, Şifa ye Medresesi restore çalışmaları sonuncunda bir açık hava müzesine dönüşmüş olması görülmeye değerdi. Anadolu’nun bu antik şehrinde kendimi Selçuklular Döneminde hissettim…sanki minarelerin arasından Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus çıkıp gelecek hissine kapıldım. Kültür turizmine çıkmak isteyenlere bu muhteşem eserleri görmelerini tavsiye ediyorum.
Sessiz huzur dolu bu şehir bana iyi gelmişti. Geceleri serin havasında uyumanın keyfi anlatılacak gibi değildi. Sivas’a gelip de mangal keyfi yaşamamak büyük eksiklik olurdu. Kalabalıktan uzak Sivasın saklı bahçesi Paşa Bahçeye geldik… Bol bir yeşillik ve temiz havası karşıladı bizi. Paşa Bahçe Şelalesi bu mevsim de dahi akmaya devam ediyordu. Mesire yerinin ortasından geçen derenin ıslah edilmesiyle başka bir güzelliğe kavuşan buz gibi akan suları çimenleri ve ağaç köklerini öperek geçiyordu. Ressamlara ilham veren üzerinde ki asma köprüleriyle, insanı dinlendiren ruhuyla, ağaç pergulalarıyla serin havası, otantik yapısıyla ve çevre temizliğiyle muhteşemdi… Mesire alanı içerisinde rengarenk güller, kıyılara doğru çimenleri sarmış, güneşi gördükçe coşan kedi tırnakları ve üzerine hamaklar gerilmiş selvi, söğütleriyle sırtını yeşil dağlara dayamış Paşa Bahçede zaman sanki durmuş gibiydi. Yeni yapılan Hobbit Yamaç Evleri farklı mimarisiyle insanların ilgisini çekmeye devam ediyordu….
Güneşin yüzünü çekmesiyle daha da serinleyen havasında kendinizi Ağustos ayında yaylada sandığınız, yazın tüm ağırlığını attığımız bu büyülü şehirden ayrılma vakti çabuk gelmişti. Birbirinden güzel ve anlamlı geçen günlerden sonra içimize yerleşen ayrılığın burukluğuyla bu güzel şehirden kardeş ve dostlardan ayrıldık…