Çocuk Olduğum Yılların Baharları
Hikaye Oku; Değerli Yazarımız Mehmet Akif Önder yine bizi geçmişe götürüyor ve özlemini duyduğumuz güzellikleri bir an olsun yaşama tadına ulaştırıyor, İyi okumalar?
Her şey doğaldı daha… Alın al, morun mor olduğu yıllardı. Bir tarafta doğal bir senfoni olan bestelenmemiş kuş sesleri diğer tarafta koyun kuzu melemeleri… Betonların değil yemyeşil ağaçların yükseldiği bir dünya…
Sabahın ilk ışıklarıyla kuş sesleri eşliğinde kalkılırdı yataktan bu günün aksine. Motorlu araç sesleri sarmamıştı ortalığı daha. Tavuklar günde iki kere yumurtlamıyordu. Yani bugünkü gibi kapitalizmin sömürülen işçisi değil, ailenin vazgeçilmez canlısıydı.
Kediler, köpekler, kuşlar pet shoplarda satılmıyordu. İlla ki evde kedi köpek isteniyorsa komşunun yavrulayan hayvanlarından temin ediliyordu.
Mevsimler şaşırmamıştı daha. Ne zaman yağmur yağacağını, ne zaman güneş açacağını meteoroloji değil yaşlılar bilirdi daha çok. Hatta TRT 1’de verilen “Hava Durumu” yanılır yaşlılar yanılmazdı o zamanlar.
Günümüz aksine her şeyin doğal olduğu yıllardı. Ne bitkilerin genetiği değiştirilmişti, ne de insanların. İnsanlar da, insanların duyguları da doğaldı o yıllarda. Nasıl doğal olmasın ki… Yediğin doğal, içtiğin doğal, aldığın nefes doğal, yaşadığın toprak doğal olunca ister istemez sen de doğal oluyordun.
Tek temelle çok katlı evler yapılmıyordu üst üste. İnsanlar daha çok bahçe içi yan yana evleri tercih ediyordu eşitiz dercesine… Herkesin evinin önünde bir parça bahçesi oluyordu. Hem ekip biçmeyi öğreniyordu hem de taze sebze ihtiyacını karşılıyordu en doğalından.
Sabahın ilk ışıklarıyla kuş sesleri eşliğinde kalkılırdı yataktan demiştim ya öyle doğaldı günün geri kalanı da. Kahvaltıda tavukların o sabah yumurtladığı yumurtalar olurdu daha sıcaklığı bile gitmeden. Kahvaltı sofrasında bahçeden o sabah toplanan domates, salatalık ve biber yerini alırdı kimyasal ilaçsız. Ne yalan söyleyeyim içtiğin çayda bile baharın kokusu olurdu en güneşlisinden. Kahvaltıda ailenin tüm fertleri yerini alırdı bütün sıcaklığıyla. Baharın coşkusu yansırdı insanların yüzünden.
Meyve ağaçları önce tomurcuklanır, sonra çiçek açardı rengârenk. Özenle dikilen sebze fideleri yeşerirdi yavaş yavaş. Yiyeceği ürünün bütün aşamalarına katkıda bulunurdu insanlar sofraya gelinceye kadar. Herkes emeğini yerdi günümüz aksine.
Kış boyu içerden çıkamayan hayvanlar yavaş yavaş bahçeye çıkartılarak açık havaya alıştırılırdı. Sonra daha uzaklara götürülürdü otlatmak için. En otlu yerler tercih edilirdi daha çok.
Etin bayramdan bayrama yenildiği yıllardı. Herkes kendinde olandan olmayanlara da verirdi mutlaka. Hayvanı yavrulayan (kuzlayan) ilk sütünü (ağız denirdi o yıllarda) komşulara ikram ederdi önce. Komşular arasında ağzı kapalı tabaklar, tencereler gidip gelirdi sıklıkla içi en dolusundan.
Ne birikim yapma telaşı vardı o yıllarda, nede yatırım… En büyük yatırımın insana yapıldığı yıllardı…
Mehmet Akif Önder