Çanakkale Savaşı Anılarından; Conkbayırı Anıtı ve Mezarlığı
Çanakkale Savaşları sırasında 25 Nisan 1915 günü Anzak Koyu’na çıkartma yapan Anzaklar, kendisine çekilme emri verildiği halde bu emri dinlemeyen Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından Conkbayırı’nın güney eteklerinde durdurulmuştur. Atatürk, cephanesi biten ve geri çekilmeye başlayan askerleri durdurarak “Kurşununuz yoksa süngünüz var” sözünü burada söylemiştir. Daha sonra 57. Alayı 261 rakımlı bu tepeye doğru hücuma kaldırmıştır. Akşam saatlerinde de Anzakları dar sahil şeridinde sıkıştırmıştır. Atatürk bu emri vermeseydi Anzaklar yarımadaya hakim olup Conkbayırı Kocatepe bölgesini ele geçirip Eceabat’a kadar inecek ve İstanbul yolunu açmış olacaklardı. Sonradan, 10 Ağustos 1915 sabahı bu bölgede tekrar büyük bir çarpışma olmuştur. Bu çarpışmada Conkbayırı’nın bazı kısımlarını işgal eden Anzak askerlerine karşı yeni bir saldırı yaparak geri püskürtmüşlerdir. Anzak kuvvetleri bu hamlelerinde başarılı olsalardı bu kez 25 Nisan’da ele geçiremedikleri Conkbayırı’nı alarak tabyaları arkadan kuşatacak ve Çanakkale Boğazı’na inerek İtilaf Devletleri donanmasına İstanbul yolunu açacaklardı.
Conkbayırı Anıtı ve şehitliğinin bulunduğu tepede üçü yarım yuvarlak diğer ikisi de biraz daha ileride olmak üzere üzeri yazılı beş mermer anıt vardır. Bunlardan birincisinin üzerinde;
“Mustafa Kemal Atatürk 25 Nisan 1915 sabahı Conkbayırı’na doğru ilerleyen düşmana karşı 57. Piyade Alayı ile taarruza başlarken “Ben size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler, başka komutanlar kaim olabilir” emri yazılıdır.
Mustafa Kemal’in bu sözü üzerine harekete geçen askerler Anzakları Cesarettepe’ye kadar atmışlardır.
Kazandığımız An Bu Andır.
(Atatürk’ün Çanakkale Savaşı anıları içerisinden önemli bir savaş taktiği anısı)
Albay Mustafa Kemal anlatıyor:
“…Düşmanın karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım. Erat o müşkül araziyi hiç dinlenmeden ve durmadan geçmek yüzünden yorulmuş ve yürüyüş yavaşlamıştı. Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim. Denizden örtülü olarak on dakika kadar tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de, orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na gidecektim. Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulduğumuz fırka cebel topçu tabur kumandanı olduğu halde evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi müsait değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na vardık.
Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir. Ve vakanın en mühim ânı bence budur.
Bu esnada Conkbayırı’nın cenubundaki (güneyindeki) 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunması göreviyle orada bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu efradın önüne çıkarak:
– Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
– Efendim düşman! dediler.
– Nerede?
– İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tamamen serbest olarak ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün:
Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena vaziyette duçar olacaktı (düşecekti). O zaman artık bunu bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye (mantıklı durum tespiti) midir, yoksa şevki tabiî (içgüdü) ile midir, bilmiyorum; kaçan efrada:
– Düşmandan kaçılmaz, dedim.
– Cephanemiz kalmadı, dediler.
– Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım, yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır.”
Albay Mustafa Kemal