Hikaye; Ne, Neden, Nasıl, Neye Göre 3. Bölüm
Hikaye Oku; Kendime geldiğimde o yapının içindeydim nasıl geldim kim getirdi bilmiyordum, dışardan şeffafımsı görünen yapının içi tam bir cümbüştü sanki farklı bir mekan gibi, oda yok sadece büyük ama çok büyük kapalı mekan ama gökyüzünün rengi kahverengi toprak gibi, toprağının rengi mavi gökyüzü gibi, nebatın rengi karışık her renk var tam anlamıyla büyük bir zıtlık görüyordum ama işlevleri aynıydı, hepsi kendi yaradılış amacını yerine getiriyordu.
Bir müddet bekleyip olabilecek hareketliliği beklerken? Hoş geldin diye bir sesle irkildim, hemen 180 dereceyle etrafıma baktım ama kimse yok, sesi sanki beynimin içinde duymuşum gibi ancak dışardan gelen bir ses…
– Kimsin, nesin, kendini göster korkmana gerek yok ben olduğu gibi karşındayım sende kendini göster,
diye bağırdım ama ne görünen var nede bana cevap veren, çaresiz beklemeye başladım bu arada susamış ve acıkmıştım ama ne ağaçlarda meyve nede bitkilerde sebze hiçbir şey yoktu, hatta hareket edebilen hiçbir canlı yoktu çok uzakta şelaleye benzer bir su akıntısı görünüyordu ama oraya gitmeye de takatim yoktu.
Yere çöktüm ve başımı iki elimin arasına alıp düşünmeye başladım, bir rüyamı yoksa rüya içinde rüyamı görüyordum anlamaya çalışarak ve kendime kızarak acaba burada ölecek miydim, daha neler bekliyordu beni, şimdi güzel bir sofra olsa karnımı doyursam yada bir an evvel geldiğim yöne doğru gitsem çıkış yolunu bulur muydum. Benim ne işim var burada! aptal herif macera senin neyine gibi değişik sorularla kafamı meşgul ederken birden bir tangırtıyla irkildim sesin geldiği yere baktığımda müthiş bir sofra gördüm, sofrada yok yok tabiri yerindeyse kuş sütü eksik, daha önce görmediğim yiyeceklerle dolu ama bir dakika onların yiyecek olduğunu nerden biliyordum ki belkide değillerdi çekinerek sofra zannedip isimlendirdiğim şeye doğru ilerledim başına geçip oturdum öyle kaşık, çatal, bıçak, tabak gibi yardımcı malzemeler yoktu hepsi havada kendi çapında manyetik bir alan varmış gibi asılı duruyorlardı. Ne olursa olsun deyip elimi uzattım birden yok oldu yok olmasıyla ağzımın içi daha önceden tatmadığım yada tattığım birçok lezzetle dolmuş mideminse bütün açlığı ve susuzluğu gitmişti sanki 24 saat hiç durmadan yemiş ve içmiş gibi hissediyordum. İçimi garip bir huzur ve aynı zamanda derin bir tedirginlik sarmıştı, derken yukarda kartala benzeyen ama pençeleri yerine her biri dört parmaklı iki el, kanatları kuş kanadı yerine, kelebek kanadı, başı ve gagası yerine, insansı garip bir yüz, gövdesi ise balığa benzeyen bir canlı üzerime doğru haşmetle geliyordu kıpırdayamıyordum sanki kendi alanıma hapsedilmiş veya tuzağa düşmüşte avcımı bekleyen av gibi kala kaldım. Ama zerre kadar korku hissetmiyordum, gelip tam karşıma kondu ve beni dikkatlice süzmeye başladı, tabi bende onu. Hiç konuşmadık çünkü ikimizde sanki konuşmayı bilmiyormuşuz gibi sadece göz göze baktık.
Birden beynimin içinde, “ne arıyorsun, neden geldin, nasıl geldin” diye bir ses işittim ama dedim ya kulağımla duymadım beynimin içinde iletişim kuruyordu benimle telepati diyebilirim. Cevap vermek istiyorum ama sanki henüz konuşmayı öğrenememişim kelimelerin anlamını bilmediğimden cümle kuramıyordum bir iki konuşmaya yeltendim ağzımda çıkan sadece anlamsız hırıltı ve sesten başka bir şey değildi. Tabi cevap veremediğimi görünce beni belimden kavradığı gibi yükselmeye başladık boyutlarımız hemen hemen aynıydı benden biraz daha iri, hiç zorlanmadan uçuyorduk dikkatimi çekense vücudundaki pullar rengarenk ama renk neydi, kanatlarını çırpıyordu ama hiçbir esinti hissetmiyordum, pençeleri daha önce hiç görmediğim şefkatle beni tutmuştu ama başı çok heybetli ve dirayetli görünüyordu yüzünü tarif etmemi istersen edemem çünkü benzetecek hiçbir şey yoktur. Ve sonunda gideceğimiz yere vardık ki alçalmaya başladı ve dümdüz olan ama üzerinde hiç bir şeyin olmadığı her şeyin ışık olduğu bir mekana geldik beni buraya bırakıp uçarak gitti. Etrafıma bakındım ama hiç bir şey yoktu dedim ya ışık her şeyin ışık olduğu herhangi bir cismin bulunmadığı ama havadaymışsın düşmüyorsun sudaymışsın batmıyorsun, topraktaymışsın sertliği hissetmiyorsun, ateşteymişsin yanmıyorsun, tüm fizik kurallarına aykırı bir yerdeydim. Tarifi imkansız bir mekan, kalmak mı istersin gitmek mi hitabıyla irkildim ve istemeden de olsa ağzımda gitmek kelimesi çıktı. Bir anda göz açıp kapayıncaya kadar kendimi mağaranın önünde buldum yada bayılmışım veya uyumuşum gördüğüm her şey bir rüya gibi acaba gerçekten rüyamı. Eyer rüyaysa …
Bisikletime atladığım gibi evin yolunu çoktan tutmuştum ve yolda aklıma hep bunlar takıldı. Ne, Neden, Nasıl ve Neye göre ?
Ahmet Turan YÜCEKAYA