Aşk HikayeleriKıymetli Yazarlarımızdan SeçmelerSelahattin Süzer

Kıymetli Yazarımızdan Yine  Güzel Bir Hikaye; “Üçümüz de Güzel Bir Suç İşlemiştik”

Aşk Hikayeleri

Kıymetli Yazarımızdan Yine  Güzel Bir Hikaye; “Üçümüz de Güzel Bir Suç İşlemiştik”

Evimin balkonunda kahvemi yudumlarken, sonbaharın tüm güzelliklerini karşımdaki kültür parkında görebiliyordum. Su birikintilerin üzerine sonbaharın sarısı düşmüştü. Sararmış yapraklar, güneşin az da olsa kendini göstermesiyle toplu halde ağaçtan ağaca uçuşan sığırcık kuşları, balkon camına vurup süzülerek aşağıya doğru kayan yağmur taneleri ve top oynanmayacak kadar su toplanmış yeşil halı saha sessizliğini koruyordu. Gün batıyor, üstüne bir de yağmur şiddetini artırarak yeniden yağmaya başlamıştı. Sevgili’ 20’li yaşlarıma gittim birden. Anılarımla buluşurken, sonsuzluğa  kadar umudu kovaladığım yıllarıma, yerin de duramayan hayat dolu, hep özlemle andığımız gençliğime bir davet gibi…

70’li yılların ortalarıydı. Hava çok bulutlu ve kapalıydı. Günlerdir yağan kar yerini buz gibi bir havaya bırakmıştı. Sürekli yağmur yağıyor, soğuk insanın içine vuruyordu. Kış erken gelmişti Eskişehir’e. O gün nöbetimi değişmek istesem de nöbetimi değişecek bir arkadaşımı bulamamıştım. Alarm nöbetleri 24 saat süreklilik isteyen önemli bir nöbet, nöbetten ziyade kutsal bir görevdi. Kız arkadaşıma telefon ederek o gün gelemeyeceğimi, cuma günü okul çıkışında Venedik Pastanesinde bekleyeceğimi söyledim. “Peki!” demişti, sesi titriyor heyecanını bana da hissettiriyordu. Boğuk bir sesle, “Ama mutlaka gel! Görüşmemiz gereken önemli bir konu var”. diyordu…

Süreyya, Süleyman Çakır Kız Lisesinde okuyordu. Tatlı, muhabbet dolu bir kızdı. Bir akşamüstü okul dağılışında, karşılaşmıştık onunla. Arkadaşlık teklifimi kabul etmiş olmasına çok sevinmiştim. Siyah kısa saçları, esmere yakın bir teni vardı. Koltuğunun altında da taşıdığı kitapları, okul kıyafetleri içresinde ve masumane tavırlarıyla beni çok etkilemişti. Haftada bir de olsa, akşam üstleri okul dağılımında buluşuyor bir postanede oturuyor, ya da yediler parkında, hamam yolunda Porsuk kenarlarında, adalarda dolaşıyorduk. Son buluşmamız da onun biraz durgun, biraz hüzünlü olduğunu fark etmiştim. Zeytin gözlerinin buğulanmasını saklayamıyordu. O gün ısrar etsem de bu gizemli, duygusal halini çözememiştim.

Nöbetimi tamamladıktan sonra eve gelmiştim. Sıcak bir duşun ardından, akşamüzeri onunla buluşmanın keyfi ile biraz dinlenmek için uzandım. Yeni yılı karşılamaya birkaç gün kalmıştı. Pastaneye gitmeden önce bir kitap evine girdim. Ona yılbaşı hediyesi için Barbara Cartlandın “Rüzgar Gibi Geçti” romanını aldım.

Venedik Pastanesi sakindi, mistik havası bana iyi gelmişti. Kendime sıcak bir salep söyledim. Kitabın ön sayfasına Nazım Hikmet’in “Kimi insan ezbere sayar yıldızların adlarını, ben hasretlerin…” yazarak onu beklemeye başladım.

Çok beklemeden onu pastanenin kapısından girerken gördüm. Yine kitaplarını koltuğunda taşıyordu. Ben de lisede öyle kitaplarımı koltuğumda taşımaktan, hızlı yürüdüğümde kitapların sağa sola kaldıysalar da büyük zevk duyardım. Masumiyet timsali bana doğru yürüyerek masaya oturdu. Durgun ve hüzünlüydü. Sessizliğini hiç bozmak niyetin de değil gibiydi. Soğuktan başına taktığı kırmızı beresinin altından gözlerinin üzerine düşen bir perçem saçı sanki biraz esinti bekler gibiydi. Aldığım kitabı ona verdiğimde dudaklarının ucuyla teşekkür ederim demişti. O eski neşe dolu kız gitmiş sanki, farklı yabancı biri oturuyordu karşımda.

Ne oldu! Neden böyle durgunsun! Demeye kalmadan pastanenin kapısından bir hışımla Hülya içeri girdi. İşler karışmıştı! Neler oluyordu! Anlayamıyordum. Hülya benim başka bir kız arkadaşımdı. Ve Hülya ve Süreyya birbirlerine inanılmaz benziyordu! Bir akşamüstü okul çıkışında Süreyyayı beklerken Hülya ile karşılaşmıştım, önce onu Süreyya sanmıştım. Gözlerinin içi gülüyor ve bana doğru geliyordu.

“Merhaba” dedim o da “Merhaba” dedi. “Biraz yürüyelim mi” dediğimde “Nasıl isterseniz” demişti. Hülya ile arkadaşlığımız böyle başlamıştı. Ara ara “Sizi bir arkadaşıma çok benzetiyorum.” demek istesem de söyleyememiştim.

Hülya daha konuşkan ve neşeliydi. Ben, “Siz tanışıyor musunuz?” dedim. Süreyya suskunluğunu bozmazken Hülya “Evet biz kardeşiz” demesiyle içim de değerli bir vazonun tuzla buz olduğunu hissettim. Şaşkınlığım yüzüme vurmuştu. Karşımdaki aynadan yüzümün kızardığını, saçlarımın arasından kaşlarıma doğru inen terleri görebiliyordum. Telaşlanmıştım, utanmıştım. İkisini de kırmadan bu işi nasıl atlatırım diye düşünürken, Süreyya suskunluğunu bozarak “Geçen akşam Hülya’nın defterindeki sayfalarının senin isminle dolu oluğunu görünce çok şaşırmıştım.” diye başladı konuşmasına. “Kim bu Faruk?” diye sordum Hülya’ya, o da “Erkek arkadaşım” deyince, meraklandım “Seni tarif ettikçe sen olduğunu anladım.” Üçümüz de susmuştuk. Kalplerimizin konuştuğunu biliyordum. Garsonun getirdiği saleplere hiç dokunmamışlardı. İçeri de Türk sanat müziğinin güçlü sesi Gönül Akkor’un “Ben gamlı hazan sense bahar” şarkısı çok sessiz de olsa duyulabiliyordu.

İkisiyle de uzun bir arkadaşlık dönemim olmamıştı. Topu topu dört yada beş defa çıktığımızı hatırlıyordum. Ama yine de kendimi çaresiz ve yalnız hissetmiştim. Öyle ki kelimelerin sihirli gücünü kullanarak bu işin içinden çıkabileceğimi düşünemiyordum. Yaşama dair ender rastlanan bir olayın içinde bulmuştum kendimi. Gerçeği eğip bükmenin bir anlamı yoktu. Üstelik bu benim karakterim ve tarzım da değildi.

Sürayya’nın hediye ettiğim kitabın ilk sayfasına yazdıklarımı göz ucuyla okuduğunu karşıdaki aynadan görebiliyordum. Ben yutkunuyor, ikisinden de özür dilemek üzereyken, yardımıma Süreyya yetişti. “Faruk sen ne düşünüyorsun? Hangimizle arkadaşlığa devam edeceksin?” sorusuna önce şaşırdım, sonra kendimi toparlayarak “Bunun kararını siz verin, ben bir sigara içmek için dışarı çıkıyorum.” diyerek pastanenin önünden geçen Porsuk kenarındaki banklardan birine oturarak sigaramı yaktım.

İki kız kardeşlerden birinin benimle arkaşlığımıza devam istekleri gururumu okşasa da, onlar adına zor ve hüzünlü bir karar olacağını tahmin edebiliyordum. Bilmeyerek üçümüz de güzel bir suç işlemiştik. Kendimizi kışın soğuk hüznüne kaptırmadan bu denklemi çözmemiz gerekiyordu. Biraz oyalanarak pastaneye doğru yürümeye başladığımda Süreyya’nın kararlı bir tavırla pastaneden çıkıp etrafına bakmadan karşı caddeye doğru hızlı adımlarla yürüdüğünü gördüm.

Selahattin Süzer Şair/Yazar

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu