Korku Hikayesi Hayaletin Laneti 15. Bölüm “Gümüş Zincir”
Aşağı indiğimde annem geri dönmüştü bile. Hayaletin nasıl olduğunu, onun için neler yaptığını sormak için sabırsızlanıyordum, ancak buna fırsatım olmadı. Mutfak penceresinden Jack’le Ellie’nin bahçeden eve doğru yürüdüklerini görmüştüm. Bebekleri, Ellie’nin kucağındaydı.
“Ustan için yapabileceğim her şeyi yaptım oğlum,” diye fısıldadı annem, tam Jack kapıyı açmadan önce. “Akşam yemeğinden sonra konuşuruz.”
Jack beni görünce bir an için kapı eşiğinde donakaldı, yüzünde birçok farklı ifade vardı. En sonunda gülümseyip bana doğru yürüdükten sonra kolunu omzuma koydu.
“Seni görmek güzel Tom,” dedi.
“Chipenden’a doğru giderken buradan geçiyordum,” dedim. “Uğrayıp nasıl olduğunuzu görmek istedim. Babamın bu kadar hasta olduğunu bilseydim daha önce gelirdim…”
“Şu anda iyileşiyor,” dedi Jack. “Önemli olan bu.”
“Ah, evet Tom, artık çok daha iyi,” diye onayladı Ellie. “Birkaç haftaya hiçbir şeyi kalmaz.”
Annemin yüzündeki üzgün ifadenin, tam tersini söylediğini görebiliyordum. Gerçek şu ki babam önümüzdeki ilkbaharı görürse çok şanslıydı. Bunu annem de, ben de biliyorduk.
Akşam yemeğinde herkes suskundu, annem bile. Herkesin bu kadar sessizleşmesinin nedeni benim orada olmam mı, yoksa babamın hastalığı mı bilemiyordum, ama yemek boyunca Jack bana başını sallamaktan ötesini yapamıyor gibiydi ve konuştuğundaysa yalnızca iğneleyici birtakım şeyler söylüyordu.
“Solgun görünüyorsun Tom,” dedi. “Karanlıkta gezindiğinden olsa gerek. Sana iyi gelmiyor olmalı.”
“Zalimlik yapma Jack!” diye çıkıştı Ellie. “Her neyse, Mary’miz hakkında ne düşünüyorsun? Geçen hafta vaftiz edildi. En son gördüğünden bu yana çok büyümüş, değil mi?”
Gülümseyerek başımla onayladım. Bebeğin bu kadar büyümüş olmasına çok şaşırmıştım. Artık buruş buruş, al yüzlü değil; oldukça toplu, güçlü kol ve bacakları ve dikkatli yüz ifadesiyle cin gibi bir bebekti. Ellie’nin dizinden aşağı inip mutfak zemininde emeklemeye hazır görünüyordu.
Pek aç değildim, ama annem tabağıma büyükçe bir porsiyon et ve patates yahnisi koyar koymaz yemeye başladım.
Yemeği henüz bitirmiştik ki annem Jack ve Ellie’ye bakarak gülümsedi. “Tom’la konuşmak istediğim bir şey var ,” dedi. “Neden ikiniz de yukarı çıkmıyorsunuz? Hem böylece bir kez olsun erken yatabilmiş olursunuz. Ve Ellie, bulaşıkları boş ver . Ben hallederim.”
Tencerede hâlâ biraz yahni vardı ve Jack’in önce oraya, sonra anneme baktığını gördüm. Ama Ellie ayağa kalkınca Jack de yavaşça onu takip etti. Hoşnut olmadığını görebiliyordum.
“Sanırım önce köpekleri alıp sınır çitini şöyle bir dolaşacağım,” dedi. “Dün gece bir tilki vardı.”
Onlar odadan çıkar çıkmaz sormak için sabırsızlandığım soruyu sordum:
“O nasıl anne? Bay Gregory iyileşecek mi?”
“Onun için elimden geleni yaptım,” dedi annem. “Ama baştaki yaralar genellikle kendi kendilerini iyileştirir. Bunu yalnız zaman gösterir. Onu Chipenden’a ne kadar çabuk götürürsen o kadar iyi olur. Burada kalabilirdi, ama Jack’le Ellie’nin hassasiyetlerine saygı göstermem gerekiyor.”
Başımı sallayıp üzgün bir şekilde masaya baktım.
“Bir tabak daha yiyebilir misin Tom?” diye sordu annem.
İkinci kez sorulmasına gerek yoktu ve yemeğe başladığımda annem gülümsedi. “Yukarı çıkıp baban nasıl bir bakacağım,” dedi.
Çok geçmeden aşağı indi. “İyi,” dedi. “Yine uykuya dalmış.”
Tam karşıma oturup yemek yememi izlerken yüzü ciddileşmişti. “Alice’in parmaklarındaki yaralar?.. Zehir kanını oradan mı almış?”
Başımla onayladım.
“Tüm bu olanlardan sonra ona güveniyor musun?” diye sordu aniden.
Omuz silktim. “Ne yapacağımı bilmiyorum. Karanlığa kaydı, ama o olmasaydı Hayalet ve daha başka birçok masum insan ölürdü.”
Annem iç çekti. “Bu çok karışık bir iş ve yanıtların netleştiğini sanmıyorum. Keşke seninle gelip ustanı Chipenden’a götürmene yardım edebilseydim, çünkü bu kolay bir yolculuk olmayacak; ama babanı bırakamam. İyi bakılmazsa hastalık nüksedebilir ve bu riski göze alamam.”
Bir parça ekmekle tabağımı sıyırdıktan sonra sandalyemden kalktım.
“Gitsem iyi olur anne. Burada ne kadar uzun kalırsam sizi de o kadar çok tehlikeye sokarım. Sorgulayıcı böyle kaçıp gitmemize asla izin vermez, mutlaka peşimize düşmüştür. Ve artık Zehir serbest kalıp Alice’in kanını emdiğine göre onun buraya gelmesini göze alamam.”
“Bu kadar acele etme,” dedi annem. “Yolda yemen için ekmekle salam keseyim.”
“Teşekkürler anne.”
Annem ekmeği dilimlerken ona bakıp daha çok kalabilmeyi diledim. Yeniden evde olmak çok güzel olurdu, bir geceliğine dahi olsa.
“Tom, cadılarla ilgili derslerinde Bay Gregory hizmetkâr yaratık kullananlardan söz etti mi?”
Başımı evet dercesine salladım. Farklı tür cadılar güçlerini farklı yollarla elde ediyordu. Kimisi kemik büyüsü kullanırken, bazıları kan büyüsü kullanıyordu; yakın bir zamanda da bana daha tehlikeli üçüncü bir türden söz etmişti. Bunlar ‘hizmetkâr yaratık büyüsü’ kullananlardı. Kanlarını bir yaratığa veriyorlardı. (Bu bir kedi, bir kurbağa hatta bir yarasa bile olabilirdi.) Bunun karşılığında o yaratık, cadının gözü ve kulağı oluyor ve ne isterse yapıyordu. Bazen bu yaratıklar öylesine güçleniyordu ki, cadılar neredeyse tamamen onun kontrolü altına giriyor, kendi iradeleri ya azalıyor ya da tamamen yok oluyordu.
“İşte Alice’in şu anda yaptığını düşündüğü şey bu, Tom; hizmetkâr yaratık büyüsü kullanmak. O yaratıkla bir anlaşma yapmış ve istediğini elde etmek için onu kullanıyor . Ama tehlikeli bir oyun oynuyor oğlum. Eğer dikkatli olmazsa onun kontrolü altına girebilir ve bu da ona asla güvenemeyeceğin anlamına gelir . En azından Zehir hayatta olduğu sürece.”
“Bay Gregory onun güçlendiğini söyledi anne. Çok yakında kanlı canlı bir varlık haline gelip gerçek biçimini alabilecekmiş. Onu yeraltı mezarlarında gördüm. Hayalet’in görüntüsüne bürünmüştü ve beni kandırmaya çalıştı. Yani orada giderek güçlenmiş olduğu çok açık.”
“Bu doğru ama olanlar onu az da olsa geriletmiş olmalı. Zehir bu kadar uzun süredir bağlı kaldığı bir yerden çıkarken enerjisinin çoğunu kullanmış olmalı. Yani şimdilik aklı karışmış ve kayıp bir haldedir, muhtemelen ete kemiğe bürünecek kadar gücü olmayan bir ruh halindedir. Ve Alice’le yapmış olduğu kan anlaşması tamamlanmadan tüm gücüne kavuşamayacaktır.”
“Alice’in gözlerinden görebilir mi?” diye sordum.