Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi Hayaletin Laneti 15.  Bölüm

Gümüş Zincir

Bu düşünce dehşet vericiydi. Alice’le birlikte karanlıkta yola çıkmak üzereydim. Zehir’in başımla omuzlarımdaki ağırlığının hissini, preslenmek üzere oluşumu ve sonumun gelmesini beklediğimi anımsadım. Belki de gün ağarana kadar beklemek daha güvenliydi…

“Hayır, henüz değil oğlum. Alice, ona kanını ve özgürlüğünü verdi. Karşılığında üç kez itaat etme sözü almış olmalı, ama her defasında daha çok kan isteyecektir. Yakılmadan önce onu besledikten sonra zayıf düşmüş olmalı ve karşı koymak giderek güçleşecektir. Onu bir kez daha beslerse gözlerinden görebilir. En son besleyişinden sonraysa tamamen ona ait olacaktır ve asıl biçimine dönme gücüne sahip olur. Ve o zaman Alice’i kurtarmak için kimse bir şey yapamaz,” dedi annem.

“Yani her neredeyse Alice’i arayacaktır öyle mi?”

“Evet oğlum, ama kısa bir süre için, Alice onu çağırmadıkça onu bulma olasılığı çok düşük; özellikle de Alice hareket halindeyken. Eğer aynı yerde uzun bir süre kalırsa Zehir’in onu bulma şansı artar. Her gece daha da güçlenecektir, özellikle başka kurbanlar bulabilirse. Her tür kan işe yarar, hayvan ya da insan fark etmez. Karanlıkta tek başına dolaşan birini dehşete düşürmek çok kolay olur. İradesi kolay kırılır. Çok geçmeden Alice’i bulur ve sonra hep onun yakınında olur. Tabi yeraltında geçireceği gündüz saatleri dışında, karanlığa ait yaratıklar hava aydınlıkken nadiren yukarı çıkar. Ama artık Zehir serbest olduğuna ve güçlendiğine göre karanlık çöktüğünde eyaletteki herkes korkmalı.”

“Tüm bunlar nasıl başladı Anne? Bay Gregory’nin anlattıklarına göre Küçük İnsanlar’ın kralı Heys, oğullarını Zehir’e kurban etmek zorundaymış ve bir şekilde son oğlu onu bağlamayı başarmış.”

“Bu çok üzücü ve korkunç bir hikaye,” dedi annem. “Kralın oğullarına olanları düşünmek bile korkunç. Ama sanırım neyle karşı karşıya olduğunu anlaman için bunları bilmen gerekiyor . Zehir, Heysham’ın tepelerinde, ölülerin kemiklerinin arasında yaşıyordu. Önce en büyük oğulu oraya götürüp bir oyuncak gibi kullandı. Acı ve çaresizlikten tükenene dek zihnindeki tüm düşünce ve rüyaları tek tek aldı. Ve sonra her oğulla aynı şey tekrarlandı. Babalarının neler hissettiğini bir düşünsene! O bir kraldı, ama yine de elinden hiçbir şey gelmiyordu.”

Annem üzgün bir şekilde iç çekti. “Heys’in hiçbir oğlu bu işkenceye bir aydan fazla dayanamadı. Üçü yakınlardaki kayalıklardan atlayıp paramparça oldu. İkisi yemek yemeyi reddederek eriyip gitti. Altıncı ise denize atlayıp yüzmeye başladı, ta ki gücü tükenip de boğulana dek… Cesedi bahar akıntılarıyla birlikte kıyıya vurdu. Altısı da kayaları oyarak yapılan taş mezarlarda yatıyor. Altı oğlu da öldükten sonra üzüntüsünden ölen babaları da bir başka mezarda yatıyor. Yani sadece en küçük oğlu Naze, yedinci oğlu, ondan uzun yaşamış.

Kral da yedinci oğuldu, yani Naze de tıpkı senin gibiydi ve bu doğal yetenek onda da vardı. Naze, ırkına göre dahi küçüktü, ama damarlarında eskilerin kanı çok güçlü akıyordu. Bir şekilde Zehir’i bağlamayı başardı, fakat bunu nasıl yaptığını kimse bilmiyor. Ustan bile… Sonra yaratık, Naze’i oracıkta öldürdü, onu kayaların üzerine presledi. Yıllar sonra Zehir, nasıl oyuna getirildiğini hatırlatan Naze’in kemiklerini küçük parçalar haline getirip Gümüş Kapı’dan dışarı itti. Böylece en sonunda Naze’in halkı ona düzgün bir cenaze töreni yapabildi. Ondan geriye kalanlar da Heysham’da, kralın adıyla anılan taş mezarlarda.”

Bir süre sessiz kaldık. Korkunç bir hikayeydi.

“Peki, şimdi yeniden serbest kaldığına göre onu nasıl durdurabiliriz?” diye sorarak sessizliği bozdum. “Onu nasıl öldürebiliriz?”

“Bunu ustana bırak Tom. Sadece ona Chipenden’a dönmesi ve iyileşmesi için yardım et yeter. Ne yapılması gerektiğini o düşünecektir. En kolayı onu tekrar bağlamak olacaktır, ama o zaman bile kötülük yapmaya devam edebilecektir, tıpkı son yıllarda giderek arttırdığı kötülükleri gibi. Eğer daha önce yeraltı mezarlarında ete kemiğe bürünebildiyse, bunu yeniden yapabilecek demektir ve çok geçmeden, gücü arttıkça asıl biçimine dönerek Priestown’a ve eyalete dehşet saçacaktır. Yani bağlandığında daha güvenli olsak da bu kesin bir çözüm değil. Ustanın onu nasıl öldürebileceğini öğrenmesi gerek, hepimizin iyiliği için.”

“Peki ya iyileşmezse?”

“Umalım da iyileşsin, çünkü senin şu anki eğitiminden çok daha fazlası gerekli. Bak oğlum, Alice nereye giderse, başkalarına zarar vermek için onu kullanacaktır, yani ustanın Alice’i bir çukura kapatmaktan başka şansı olmayabilir.”

Annem endişeli görünüyordu, aniden durup elini alnına götürdü ve başına bir ağrı saplanmış gibi gözlerini sıkıca yumdu.

“İyi misin anne?” diye sordum, endişeli bir şekilde.

Başını sallayıp güçsüz bir şekilde gülümsedi. “Oğlum, sen bir süre otur. Yanında götürmen için bir mektup yazmam gerekiyor.”

“Mektup mu? Kime?”

“Bitirdiğimde daha uzun konuşuruz.”

Annem masada mektubu yazarken ben de ateşin yanındaki sandalyeye oturup korlara baktım. Sürekli olarak ne yazdığını düşünüyordum. Mektubu tamamlayınca sallanan sandalyesine oturup zarfı bana uzattı. Mühürlenmişti ve üzerinde şunlar yazılıydı:

En genç oğluma, Thomas J. Ward’a

Şaşırmıştım. Bunun, Hayalet’in iyileştiğinde okuması için yazdığı bir mektup olduğunu düşünmüştüm.

“Neden bana yazıyorsun anne? Neden söylemek istediklerini şimdi söylemiyorsun?”

“Çünkü yaptığımız her ufak şey değişikliklere neden olur oğlum,” dedi annem, elini yavaşça sol kolumun üzerine koyarken. “Geleceği görmek tehlikelidir, gördüklerini paylaşmaksa bu tehlikeyi iki katına çıkarır. Ustan kendi yolunu izlemeli. Kendi yolunu bulmalı. Her birimizin özgür iradesi var. Ama bizi karanlık günler bekliyor ve olabilecek en kötü şeyi önlemek için elimden geleni yapmalıyım. Mektubu sadece çok ihtiyaç duyduğunda, gelecek çok umutsuz göründüğünde aç. İçgüdülerine güven. Bunu, o an geldiğinde bileceksin. Yine de hepinizin iyiliği için bu anın hiç gelmemesine dua edeceğim. O zamana kadar mektubu iyi sakla.”

Denileni yaparak mektubu ceketimin cebine yerleştirdim.

“Şimdi beni takip et,” dedi Annem. “Sana vereceğim başka bir şey daha var.”

Ses tonundan ve tuhaf davranışlarından nereye doğru gittiğimizi tahmin etmiştim. Ve haklıydım. Elinde pirinç şamdanıyla beni yukarı, kilerin hemen altında kilitli duran gizli sandık odasına götürdü. Son zamanlarda oraya annemden başka kimse girmiyordu. Babam bile. Küçük bir çocukken annemle birlikte bu odaya birkaç kez girmiştim, ama çok az şey hatırlıyordum.

Cebinden çıkardığı bir anahtarla kapıyı açıp içeri girdi ve ben de onu izledim. Oda, kutu ve sandıklarla doluydu. Her ay buraya bir kez geldiğini biliyordum. Ne yaptığınıysa tahmin edemiyordum.

Annem odaya girdikten sonra pencerenin en yakınındaki büyük sandığın önüne kadar yürüyüp orada durdu. Sonra kendimi rahatsız hissedene kadar sert bir şekilde bana baktı. O benim annemdi ve onu seviyordum, ama kesinlikle onun düşmanı olmayı istemezdim.

“Neredeyse altı aydır Bay Gregory’nin çırağısın, yani bazı şeyleri kendi başına halledebilecek kadar eğitim almış olmalısın,” dedi. “Ve artık karanlık seni fark etti, yakalayıncaya kadar peşini bırakmayacaktır. Yani tehlikedesin oğlum ve bu tehlike giderek artacak. Ama şunu unutma. Sen de büyüyorsun. Çok hızlı büyüyorsun. Her nefes, kalbinin her atışı seni daha güçlü, daha cesur ve daha iyi kılıyor. John Gregory yıllardır karanlıkla mücadele ederek senin yolunu hazırladı. Çünkü oğlum, genç bir erkek olduğunda korkma sırası karanlığa geçecek, çünkü o zaman sen av değil, avcı olacaksın. Sana bu yüzden hayat verdim.”

Odaya girdiğinden beri bana ilk kez gülümsedi, ama bu hüzünlü bir gülümsemeydi. Sonra sandığın kapağını kaldırıp içinde ne olduğunu görebilmem için mumu havaya kaldırdı.

Sandığın içinde, mum ışığında parlayan, çok güzel bağlantıları olan uzun, gümüş bir zincir vardı. “Kaldır onu,” dedi annem, “ben dokunamam.”

Söylediklerini duyunca irkildim. İçimden bir his, bunun, annemi kayaya bağlayan zincir olduğunu söylüyordu. Babam bunun gümüş olduğundan bahsetmemişti ve bu çok ciddi bir eksiklikti; çünkü gümüş zincir cadıları bağlamak için kullanılırdı. Hayaletlik mesleğinde önemli bir araçtı. Bu, annemin de bir cadı olduğu anlamına mı geliyordu? Meg gibi bir lamia cadısı mıydı? Gümüş zincir, babamı öpüş şekli… hepsi de çok tanıdıktı.

Zinciri çıkarıp elimde dengeledim. Çok güzel ve hafifti. Hayalet’in zincirinden daha kaliteliydi ve içinde çok daha fazla gümüş alaşımı vardı.

Annem, aklımdan geçenleri tahmin etmiş gibi, “Babanın nasıl tanıştığımızı anlattığını biliyorum,” dedi. “Ama şunu hiç unutma oğlum. Hiçbirimiz tamamen iyi ya da tamamen kötü değilizdir –hepimiz arada bir yerde dururuz– ama her yaşamda öyle bir an gelir ki, ya ışığa ya karanlığa doğru önemli bir adım atarız. Bu bazen kendi içimizde, bazen de tanıştığımız özel bir insan sayesinde yaptığımız bir seçimdir. Babanın benim için yaptıkları sayesinde ben doğru yöne adım attım ve bugün burada olmamın nedeni bu. Bu zincir artık sana ait. Onu ihtiyacın olana kadar güvenli bir yerde sakla.”

Zinciri doladıktan sonra cebime, mektubun yanına koydum. Ardından annem kapağı kapattı ve onunla birlikte odadan çıkıp kapıyı kilitlemesini bekledim.

Aşağı inince sandviç paketini alıp çıkmaya hazırlandım.

“Gitmeden önce şu eline bir bakalım!”

Elimi uzattım ve annem dikkatli bir şekilde ipleri söküp yaprakları çıkardı. Yanık iyileşmeye başlamıştı bile.

“Bu kız ne yaptığını iyi biliyor,” dedi. “Hakkını vermek lazım. Havalanmasını sağlarsan birkaç güne hiçbir şey kalmaz.”

Annem bana sarıldı ve ona bir kez daha teşekkür ettikten sonra arka kapıyı açıp gecenin içine yürüdüm. Tarlanın ortalarında, sınır çitine doğru ilerliyordum ki bir köpek havlaması duydum ve karanlıkta bir silüetin bana yaklaştığını gördüm.

Gelen Jack’ti ve yaklaştığında, yıldızların ışığının altında yüzünün sinirden buruştuğunu görebiliyordum.

“Aptal olduğumu mu düşünüyorsun?” diye bağırdı. “Öyle mi? Köpeklerin onları bulması beş dakika bile sürmedi!”

Önceki sayfa 1 2 3Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu