Gerçek Bir Kahramanlık Hikayesi Fedai Osmancık Taburu X. Bölüm
Hatıra Saçlar
Ayrılıklarda, tez gelinmesi için arkadan su döküldüğünü bilirdim. Fakat bu ayrılık dakikasında annemin makası ne için istediğine bir türlü mâna verememiştim. Makas gelince annem başını sol omuzuna eğdi ve bu vaziyette iken aşağıya doğru sarkan kumral saçlarından biraz kesti, sonra bu saçları küçük bir kâğıda paket yaparak :
-Yanında bulunsun, dedi. Annem, bu küçük saç paketi ile birlikte bir ufak paket daha uzattı. Bu da beze sarılmış bir Enamı şerifti.
Annemin bu hareketi üzerine makas elden ele dolaştı. Kız kardeşim, nişanlım, hattâ dadım saçlarından birer tutam kopardılar. Onlar da aynı şekilde ufak birer paket yaparak bana verdiler. Şimdi cebimde rengârenk saçlar olmuştu. Annem ile kız kardeşimin kumral, nişanlımın siyah, dadımın da kıvırcık siyah saçları.
Talimgâha gidip de bir hafta sıkı bir talim yaptıktan sonra ortada rivayetler dolaşmaya başladı. On beş günde bir verilen izinler kaldırılmış. Cepheler subay ihtiyacında imiş. Bu sebepten altı aylık talim devresi üç aya indirilmiş yani biz üç ay sonra, Türk ordusunun şerefli bir subayı olarak cepheye gideceğiz.
Tam üç ay Maltepede kaldık. Eve mektup gönderiyor. onlardan da sık sık mektuplar alıyordum. Nihayet subaylık hakkını kazandık. Sade, fakat pek mânalı bir merasim yapıldı. Merasimden sonra yemekhaneye gittik. Burada son yemeğimizi yedik. Hepimizi bir tarafa vermişlerdi. Mısır, Kafkas, Çanakkale cepheleri. Beni Çanakkaleye vermişlerdi.
Sevmiyordum. Çünkü Çanakkale arslanlarının arasına karışacaktım. Fakat kısma değilmiş. Alın yazım beni Çanakkaleden bu kızgın çöllere attı. Fakat hepsi bir… Çünkü Çanakkalede de, Irakta da vatan müdafaa ediliyor.
Yemeğin sonlarına doğru talimgâh komutanı içeri girdi:
– “Arkadaşılar” dedi. Sizinle son bir defa görüşmek istiyorum. Erkânı Harbiye reisliğinden şimdi şifreli bir emir geldi. Siz üç yüz genç subaysınız. Tayinleriniz de yapıldı. Fakat gelen şifreli emre göre vatan, bir kaçınızdan daha başka fedakârlıklar istiyor. Irakta da cephe açılmış. Biz bu resmi boş bırakmıştık. Fakat denizlere hâkim olan İngilizler gemilerine doldurdukları asker, silâh, top ve cephaneleri Basra’ya. çıkarmışlar. Bizim burada ancak zayıf jandarma kuvvetlerimiz var. Tabiî, o mahallin asayişi için ayrılan bu küçük jandarma kuvveti ile, İngilizlerin muntazam ordularını karşılamak imkânı yok. İşin fenası civardaki Arap kabilelerinden bir kısmı da İngilizlerin verdikleri paraya tamah ederek onlardan tarafa olmuşlar. Yani Irakta vaziyet pek kötüdür. Vatan arkadan çevrilmek tehlikesi ile karşı karşıyadır. Irak yakınlarında da başka bir kuvvetimiz olmadığı için oraya, İstanbul’dan kuvvet gönderilmesi kararlaştırılmış. Çünkü oraya en yakın olan cephe Kafkas cephesidir. Fakat mevsim kıştır. Doğunun şiddetli kışında oralardan asker göndermek mümkün değildir. Kaldı ki Ruslara karşı savaşan Kafkas ordularımızın da mevcudu düşmana nazaran azdır.
Şimdi bizden istenilen vazifeyi anlatıyorum:
Erkânı Harbiyei umumiye reisliği İstanbul’dan derhal bir gönüllü fedai taburu gönderilmesini emrediyor. Bu tabur tayin ile teşekkül etmeyecektir. Arzu eden subay ve erler bu tabura gönüllü olarak dahil olacaklardır. Yani biz sizden fedai subaylar istiyoruz, Aklınıza belki şöyle bir sual gelecektir :
– Fedailiğe gönüllü aramaya ne lüzum var? Zaten bizim hepimizin yaşı küçük. En büyüğümüz yirmi yaşına bile basmış değil; Çanakkale’ye olmazsa, Irak’a gideriz.
Evet, arkadaşlar böyle bir sual yerindedir. Fakat Irak cephesi, hiç bir cepheye benzemeyecektir. Diğer cephelerde
muntazam ordularımız var. İkmal kolları ile iaşe, cephane vaziyeti sağlanmıştır. Lâkin Irak’ta böyle bir teşkilât kurmaya şimdilik imkân yoktur. Hazırlanacak olan fedai tabur kendi yağı ile kavrulacak, iaşesini, cephanesini kendisi temin edecektir. Sonra belki aylarca subaylar maaşlarını da alamayacaktır. Yani açlığa, susuzluğa, sıcağa ve parasızlığa cephanesizliğe ve daha bunun gibi bin bir mahrumiyete katlanacaksınız. İçinizde ne de olsa fakir olanlar var. Aileleriniz sizin maaşınızı bekleyecektir. İşte bu vaziyette olanların bu tabur için fedai çıkmamalarını rica ederim. Ancak ailesi zengin olanlardan böyle bir hamiyet bekliyoruz.
Nasıl oldu bilmiyorum, ben yerimden fırlayarak konutanın önünde dikildim ve:
– Ben kabul ediyorum komutanım, dedim.
Komutanın gözleri yaşlanmıştı:
– Sağol evlâdım amma, dedi. Ben henüz sözlerimi bitirmiş değilim.