Dehşet Hikayeleri “LANETLİ” 2. Bölüm
“Yabani Yulaf Tarlasında Olabilecekler”
Dehşet Hikayeleri: “…Evden çıktığımızda güneş daha doğmamıştı. Bıldırcın arıyorduk, ikimizin de birer çiftesi vardı, ama köpeğimiz tekti. Morgan, konumlanabileceğimiz en iyi yerin eliyle işaret ettiği bir dağ sırtının arkası olacağını söyledi, biz de gür çaldıklar boyunca patikayı takip ederek sırtı geçtik. Diğer taraf, sık, yabani yulaf örtüsüyle kaplı, ötekine oranla düz bir topraktı. Çalılıklardan çıktığımızda Morgan sadece birkaç adım ötemdeydi. Aniden, sağ tarafımızda, biraz önümüzde yakın bir mesafeden, sertçe sallandıklarını görebildiğimiz çalılıklarda dolanan bir hayvanın sesini duyduk. Dehşet Hikayeleri
“Bir geyiği ürküttük,” dedim. “Keşke av tüfeği getirseymişiz. Korku Hikayeleri
’“Durup titreşen çalılsrı dikkatle izlemekte olan Morgan hiçbir şey söylemeden silahının her iki namlusunun da horozunu çekmiş, nişan almaya hazır vaziyette tutmaktaydı. Onu biraz heyecanlı gördüm. Bu beni şaşırttı, çünkü ani ve yakın tehlike anlarında bile sıradışı bir sakinliğe sahip olduğuna dair bir şöhreti vardı.
“Hadi ama,” dedim. ‘Bir geyiğin bedenini bıldırcın saçmalarıyla doldurmayacaksın değil mi?”
Hâlâ cevap vermiyordu, ama başmı hafifçe bana çevirdiğinde yüzünün görünüşü dikkatimi çekti ve bakışlarındaki yoğun endişe beni çarptı. O zaman anladım ki ciddi bir iş üstündeydik ve ilk varsayımım, bir boz ayıyla ‘karşı karşıya’ olduğumuzdu. Hareket ederken silahımın horozunu çekerek Morgan’ın yanına doğru ilerledim.
Çalılar artık sessizdi, ama Morgan, orayı deminki gibi dikkatle izliyordu.
“Ne bu? Ne bu Tanrı’nın belası?’ diye sordum. Korku Hikayeleri
“O lanetli şey!” diye cevapladı başını çevirmeden. Sesi boğuk ve anormal çıkmıştı. Gözle görülür şekilde titriyordu.
Daha konuşacaktım ki, hareketlerin geldiği yerin yakınında yabani yulaflar anlaşılmaz bir şekilde hareket ettiler. Tarif etmem zor. Kendilerini sadece büken değil, aynı zamanda aşağıya bastıran, bir daha kalkamayacakları kadar ezen, hızlı bir rüzgâr esintisi tarafından kımıldatılıyor gibiydiler ve bu hareket doğrudan üzerimize doğru, yavaş yavaş heliyordu.
“Hayatımda gördüğüm hiçbir şey üzerimde bu alışılmadık ve açıklanamaz olay kadar garip bir etki bırakmamıştı, yine de herhangi bir korku hissettiğimi hatırlamıyorum. Hatırlıyorum da, bunu burada anlatmamın tek sebebi o an aklıma gelmiş olmasıdır, bir keresinde açık bir pencereden öylesine bakarken, yakınımdaki küçük bir ağacı bir an için biraz daha uzaklardaki bir dizi daha büyük ağaçtan biri sanmıştım, ama aslında küçük ağaç gövdesi daha belirgin ve hatları keskin olduğundan, büyük ağaçlarla uyum içinde değilmiş gibi görünüyordu. Bu, perspektif kanunlarının yarattığı bir yanılsamaydı sadece, ama beni afallattı, hatta neredeyse korkuttu. Aşina olduğumuz doğa kanunlarının düzenli bir şekilde işleyeceğine o kadar dayamışız ki sırtımızı, bir an askıya alınmış gibi gelmeleri bile güvenliğimiz için bir tehdit, insan aklının alamayacağı boyutlarda bir felaketin habercisi gibi geliyor. O yüzden otların nedensiz gelen hareketiyle kargaşa çizgisinin yolundan hiç sapmadan ilerleyişi son derece huzursuz ediciydi. Arkadaşım sahiden korkmuşa benziyordu ve onun silahını birden omzuna dayayıp sallanan tahıllara iki el ateş ettiğini göünce duyularıma inanamadım! Ateşlenen silahın dumanlan daha dağılmadan, gürültülü, vahşi bir çığlık duydum, yabani bir hayvanınkine benzeyen bir çığlıktı bu ve Morgan silahını yere atıp geri dönerek fırladı ve oradan koşarak uzaklaşmaya başladı. Aynı anda ben de, dumanların arasından görülmeyen bir şeyin çarpmasıyla şiddetle yere düşürüldüm; büyük bir güçle üzerime atılmış gibi gelen yumuşak, ağır bir maddenin çarpmasıyla.
“Daha ayağa kalkıp, görünüşe göre elimden fırlayan silahımı elime tekrar alamadan, Morgan’ın sanki ölümcül bir acı içindeymişçesine haykırışlarını duydum, bu haykırışlara ayrıca bir insanla dövüşen köpeklerden duyduklarına benzeyen boğuk, vahşi sesler karışıyordu. Anlatılamayacak derecede korktuğumdan, büyük bir gayret göstererek ayağa kalktım ve Morgan’ın kaçtığı yöne doğru baktım: Tanrı bana bir daha böyle bir şey görmeyi nasip etmesin! Otuz adımdan az ilerimde arkadaşım, bir dizinin üstünde yere düşmüş, kafası geriye korkunç bir açıyla bükülmüş, şapkası yerde, saçları darmadağın, bütün vücudu bir o yana bir bu yana ileri geri şiddetle sarsılıyordu. Yukarı kalkmış sağ kolunun eli yoktu sanki, en azından ben göremiyordum. Diğer kolu görüş açımın dışındaydı. Ara sıra, hafızamın bu olağandışı sahneyi şu anda aklıma getirişine göre yani, vücudunun sadece bir kısmını ayırt edebiliyordum; sanki bir kısmı silinmiş gibi, -başka türlü ifade edemiyorum- ama sonra duruşunu değiştirmesi her şeyi tekrar görünür kıldı. Dehşet Hikayeleri
Bütün bunlar birkaç saniye içinde gerçekleşmiş olmalı, ama o süre boyunca Morgan, karşılaştığı daha üstün bir ağırlıkla gücün altında ezilen azimli bir güreşçinin alabileceği bütün pozisyonlan almıştı bile. Onun dışında hiçbir şey göremediğim gibi, onu da açık ve net bir şekilde göremiyordum. Yalnızca bütün bu olay boyunca feryatlarıyla küfürlerini duyabiliyordum, daha önce ne insan ne de hayvan gırtlağından çıktığını işitmediğim hiddet ve öfke dolu seslerin yarattığı, her yanı saran bir kargaşa!
Bir an için kararsızlık içinde kaldım, ama sonra silahımı atıp arkadaşımın yardımına koştum. Bir titreme nöbeti geçirdiğine dair belli belirsiz bir inanış içindeydim. Daha ben yanına varamadan o yere yıkılmış ve sesi kesilmişti. Bütün sesler ortadan kaybolmuşlardı, ama şimdi yabani yulafların, yüzükoyun yatan adamın civarındaki çiğnenmiş alandan bir ormanlığın kıyısına doğru giden gizemli hareketini görünce, bütün bu korkunç olayların bile o ana kadar içimde uyandırmadıkları bir dehşete kapılmıştım. Gözlerimi, ancak yulaf tarlasındaki bu ağaçlıklara ulaştığında, çevirip arkadaşıma bakabildim. Ölmüştü.”
AMBROSE BIERCE
AMBROSE BIERCE
hikaye, hikaye oku, öykü, dehşet hikayeleri, korku hikayeleri, lanetli, ölü adam, ölü, ceset, lanet, ambrose bierce hikayeleri, dünya klasikleri, dehşet, korku, yulaf tarlası, yaratık, hayalet, kurt saldırısı,