Başarı HikayeleriDüşündüren-Eğitici HikayelerMesut Akdağ

Başarı Hikayeleri; “Bir Yüce Dağ”

Başarı Hikayeleri

 Başarı Hikayeleri; “Bir Yüce Dağ”

Karşıdan ulu, ululuğunun ötesinde heybet haşmet misali bir görüntüsü var. İnsanı ilk bakışta korkutan, sonra alıştıkça ve yanına yaklaştıkça güven veren korumacıl bir yapısı var. İlk önce insan tereddüte kapılır. İçinde kaybolur giderim. O büyüklüğü beni yutar, vahşi bir hayvana yem olur, ağa girmiş balık gibi bir daha çıkamam korkusu insanı çepeçevre sarar. Her ne kadar görünüşü ürkütücü olsa da büyülü efsun gibi insanı kendine çeker. Sanki kainatın merkezine konulmuş mıknatıs gibi büyük bir çekim gücüyle canlı cansız tüm varlıkları kendine cezbeder. Doğa ona değil o doğaya kucak açmış gibi renk renk tabiattaki tüm renklerle bezenmiş, ana kucağı gibi bağrını açmış ne kadar bitki, çiçek ve ağaç varsa gelip yerleşmiş, doğa harikası bir yerdir bu yüce dağın eteği. Hiç dik yamacı yok, İnsanı yormayan hafif, tatlı yokuşu var. Bitki örtüsünün muhteşemliği ve düz ve hafif eğimli yokuşu ile cennetten bir köşe. Görenleri kendisine mest ettiren cezbederane bir güzelliğe sahip. Bu özellikleri ile etrafındaki dağların en ulusu, en heybetlisi, en nadide ve büyük bir yüce dağıdır.

Başlangıçta küçük bir tepe idi. Belli belirsiz bir yüksekliği olan çorak, çalı çörpüden başka bitki örtüsü olmayan sıradan küçük bir tepe idi. Yanından geçenin farkına varamayacak kadar dağın minik hali bir tepe idi. Küçük olmasına küçüktü ama hayali ve umudu dağ kadar büyüktü. En büyük hayali, umudu çevresinin en büyük dağı olmaktı. Bu haliyle imkansız göründüğü gibi bu hayali gerçekleştirmenin yolu, uzun, çetindi ve aşılması gereken bir çok engellerden geçmekteydi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen o minicik yüreğinde kocaman bir gayret ve azim vardı. Küçücük bir tepe iken bu kadar büyük yüce dağ olmasının sebebi işte bu muazzam azim ve inancına borçlu idi.

Umursanmayan bir yükselti iken içinde yanan dağ olma arzusunu gerçekleştirmek için kendisine “Vermeden alınmaz” kuralını en önemli kaide edindi. Bu kaide gereği cömert, alicenap olup kendisine uğrayan, üzerinden geçen, oturan, kalkan, kendisine sığınan ve yuva yapan ne kadar kuş, hayvan ve börtü böcek varsa hepsine hiç sakınmadan verirdi. Üzerinde yuva yapmak için gelen tüm canlılara sinesini açabildiği kadar açar ve bütün imkanlarını seferber ederdi.

Hasbelkader yuva yapmak veya sığınmak ya da kısa bir süreliğine üzerinde durmak için gelenlere hemen açılır, onlarla konuşurdu. Onlara kendinden bahseder, içinde taşıdığı hayalini buranın yüce bir dağı olmayı arzuladığını anlatırdı. Onları da büyük hayallere sahip olması için yüreklendirirdi. Bu sohbetlerden etkilenenler onun o cömertliğinden de istifade edip o küçük ama büyük sinesine sokulup sığınılacak bir yer bulurlardı.

Böylece üzerinde yaşayan hayvanlar ve bitkiler çoğaldı. Tabi bunlar da öyle tepenin alelade misafirleri değildi. Nasıl tepe, küçük cüssesine rağmen içindeki o büyük hayalinin umut cevheri, üzerinde barınan o hayvan ve bitkilerin de aynı azim ve hayale tutuşmasına sebep oldu. Onlar da kendi hemcinsleri içinde en iyisi olmak istiyorlardı.

Hal böyle olunca, bir düşünce, bir hayal ve aynı fikirler birleşince önüne geçilemez bir güç ve enerji ortaya çıktı. İşte tepenin ve üzerindekilerin Her şeyleriyle bir olması, kalplerinin bir atması ve ideallerinin bir olması hummalı çalışmalarına sebep oldu.

Tepede kalmak isteyen hayvanlar yuva yapmak için toprak, çalı çırpı, taş ne buldularsa getiriyorlardı. Kuşlar, ağaç çekirdekleri, çiçek tohumlarını getiriyorlardı. Börtü böceklerin de getirdiği toprak da azınsanamazdı. Tabiat da bu gayrete seyirci kalamazdı ve kalmadı da. O da tepe ve arkadaşlarına yardım etmeye başladı. Rüzgar kuvvetli eserek önüne ne kattıysa toz, toprak, çalılık, küçücük taş parçalarını tepeye taşıdı. Yağmur, sel olup aynı yağmurun yaptığı gibi diğer yerlerden işe yarayacak malzemelerden bulabildiğini tepeye nakletti.

Böylece seneler birbirini kovaladı. Bu kovalamaca ilerledikçe bizim tepe büyümeye başlıyordu. Tepe büyüdükçe üzerindeki ağaçlar serpilmeye, bitkiler büyümeye, çiçekler rengarenk açmaya, hayvanlar da çoğalıyordu.

Hayali büyük olan dağın tabi ki bünyesinde bulunanların hepsi de aynı hayale ve inanca sahiptirler. Dağ ve içindekiler aynı fikirde olunca küçük tepecik büyük yüce bir dağ olur. Üzerinde olan ağaçlar da buna paralel olarak en iyisi olur. Bu sebeple ağaçlar çevrenin ve diğer dağlardaki ağaçlardan daha güzel ve yüce oldu. Aynı şekilde çiçeğinden otuna, en büyük hayvanından börtü böceğine kadar her ne varsa çevrenin en iyisi, en mükemmelleri oldular.

Nasıl tepe yüce bir dağ olduysa çam, kayın, ardıç, çınar gibi ağaçlar da ululukta birbiriyle yarışırlar, hepsinden bir numune olarak her çeşit ağaçlardan kocaman yüce ağaçlar oldu. Özellikle de çınar içlerinde en ulusu oldu. Sadece çevrenin değil ülkenin en ulu çınarı oldu.

Büyük uygarlık meydana getirmiş devletler, halkı ile uygarlık de seviyesine ulaşmışlardır. Büyük imparatorluk kuran devletler sadece silah değil, edebiyattan, sanata, zenata varıncaya kadar en alt tabakadan en üst tabakaya kadar tüm meslek, ilim, irfan erbabının içlerinde zamanın en büyük ustalarına sahipti. Böyle her yönüyle muhteşem bir devlet teşekkül etti.

İşte bizim küçük tepeciğimiz de sadece kendisi değil üzerinde bulunanların da en iyisi olması sebebiyle yüce bir dağ olmuştur.

Başarılı ve sahasında mükemmel olanları motive eden söz bu yüce dağdan gelmektedir herhalde;

“Herkes dağ olmak ister. Fakat herkes dağ olamaz. Dağ olamazsan o dağda ağaç olmalısın ama o dağdaki en iyi ağaç sen olmalısın. Eğer ağaç olamazsan çalı olmalısın ama en iyi çalı sen olmalısın. Eğer çalı olamazsan çiçek olmalısın ama en iyi çiçek sen olmalısın. Çiçek olamazsan ot olmalısın ama o dağın en iyi otu sen olmalısın.”

Yazar – Mesut AKDAĞ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu