Hikaye Oku; “Garibanın Hakkı”
Resul bey evden çıkarken, o ayki faturalarını ve borçlarını ödemek için kuruşu kuruşuna hesapladığı parasını dikkatlice cüzdanına yerleştirmişti. Mahallenin en yoksul evinin önünden geçerken bir inilti duymuş o tarafa yönelmişti. Derme çatma barakanın duvarları deliklerle dolu olduğundan içeriside net bir şekilde görülebiliyordu. Mahallelerinin kimseziz ve gariban çocukları Selim ile meliha birbirlerine sarılmışlar kış gününün soğuk ayazında ısınmaya çalışıyorlardı belliki. Beş yaşlarındaki küçük kız bir ara “Çok açım abi. Nolur bir parça ekmek al bakkladan” derken ondan en fazla yedi sekiz yaş büyük olan ağabeyinin çaresiz baķışlarını duvarın yıkıntıları arasından net bir sekilde görmüştü Resul bey. Ekmek alacak paralarının olmadığını kardeşine söylerken gözlerinden yaş gelmişti zavallı çocuğun.
Bu mahallede oturan herkes fakir sayılırdı fakat bu çocukların hali bir başkaydi elbet. Biranda elini cüzdanına götürdü ve saniye geçmeden çaresizce vazgeçmişti. Kuruşu kuruşuna hesap ettiği parası aylardır ödeyemediği borçlarına gidecekti nihayetinde. Bakkal Necati den kaçarcasına eve gitmekten o kadar yılmıştıki. Sonra elektrik ve su faturasını ödemese hanımıyla yine kavga edecek evdeki huzurundan olacaktı nihayetinde. Niyeti halisti fakat elinden birşey gelmiyordu işte. Çaresizce başını öne eğip çocukların iniltileri kulaklarını tırmaladığı halde uzaklaştı oradan. Borçlu olduğu heryeri dolaşıp ödemelerini yaptıktan sonra eve dönüş yolunu tutmuş fakat aklı hala sabah gördüğü iki çocuktaydı şüphesiz. Başını öne eğmiş üzgün bir halde yürürken ceplerini bir alışkanlıkla yoklamış, sanki parası artabilecekmiş gibi bir çaba içine girişmişti çaresizce. O gün sadece kendi ailesini doyurabilecek ekmek vardı belki evlerinde. Fakat aybaşına kadar onlarda biçare olacaktı işte. Bakkal Necati kesinlikle veresiyeyi kestiğini söylemiş, iki sokak ötedeki bakkala yaptığı teklif ise geri çevrilmişti. Ay sonuna kadar ailesine ne yedirip ne içirecekti bunu düşünmesi gerekirken aklı o gariban iki çocukta kalmıştı işte.
Dönüş yolunda bir kuyumcunun önünden geçerken ansızın dalıp gittiği düşüncelerinden acı çığlıklarla sıyrılmıştı. Sonrasınsa ise kuyumcudan bir elinde silah bir elinde çanta olan yüzü maskeli bir adamın kendisine doğru koştuğunu gördü. Anladığına göre adam kuyumcuyu soymuştu ve koşarken sürekli arkasını kontrol etmekten koşu yolunda bulunan Resul beyi farketmemişti bile. Ani bir haraketle yan yana geldiği hırsızın ayağına çelme takmış, ve yere düşerken tüm gücünü toplayıp çenesine bir yumruk indirebilmişti. Yere yuvarlanan hırsızın biranlık sersemlemisini fırsat bilip silahı yerden alan Resul bey adama doğrulturken bu yaptığına kendi dahi inanamıyordu. Biraz önce acı çığlıklar atan kuyumcunun sahibi koşarak yanlarına gelmiş ve zaman kaybetmeden polisi ararken defalarca teşekkürler etmişti trilyonluk altınını çalan hırsızı yakalayan bu güleç yüzlü adama.
Dakilar sonra polis gelmiş ifadeler alınmış ve hırsız yaka paça karakola götürülmüş kuyumcu ise altınlarına kavuşmuştu nihayetinde. Yeterince zaman kaybeden Resul bey kuyumcudan müsade istediğinde ise adam bir zarf uzatmıştı kendisine. Resul bey içinde para olduğunu anladığı zarfı alamayacağını, yani iyiliğin karşılığını alamayacağını söylerken kuyumcu öylesine ısrar etmişti ki Can-i gönülden helal ettiğini söylediği bu parayı Resul beyin cebine koyarken kabul etmesi için belki beş dakika dil dökmüştü. Sonucunda trilyonluk malını kurtarmıştı canını hiçe sayarak. İçinde tarifsiz bir sevinçle evinin yolunu tutarken defalarca saymıştı parayı. Tam beş aylık geçimini sağlayacak para vardı zarfta. İlk önce sabah hallerini görüp yüreğini yakan çocukların evine gitmişti elleri yiyeceklerle dolu bir halde. Çocukların sevinci görülmeye değerdi. Kuyumcunun verdiği paranın yarısını bu garibanlara ayırmış, sonraki günlerde bir usta çağırıp evin delik duvarlarını onarmıştı.
Resul bey tüm bunlar olup biterken, çocukları gördüğü ilk anda elini cebine attığı sırada etmiş olduğu niyet sayesinde bu paranın kendisine nasip olduğunu düşünürken binlerce defa şükürler ediyordu Rabbine…
Yazar: Suat (İçimde SAKLI Kalanlar-www.facebook.com)