Korku Hikayesi Hayaletin Laneti 22. Bölüm

Hayaletin Laneti

Korku Hikayesi Hayaletin Laneti 22. Bölüm “Anlaşma Anlaşmadır”

Neredeyse gece yarısıydı ve ay, ağaçların arasından yükseliyordu. Hayalet, evine en dolaysız yoldan yaklaşmak yerine doğudan gelmeyi tercih etti. Doğu tarafındaki bahçeyi ve bahçede Alice’i bekleyen çukuru anımsadım. Benim kazdığım çukuru…

Artık onu bu çukura kapatmayı düşünemezdi, değil mi? Olanları yoluna koymak için tüm bu yaptıklarından sonra? Göz bağı takıp kulaklarını balmumuyla tıkamasına izin vermişti. Ve karanlıkta saatlerce sessiz bir şekilde oturup bir kez olsun şikâyet etmemişti.

Ama sonra az ilerideki nehri görünce içime yeni bir umut doğdu. Dardı ama oldukça hızlı akıyordu ve ay ışığında parlayan suyun tam ortasında bir atlama taşı vardı.

Alice’i testten geçirecekti.

“Pekâlâ kızım,” dedi sert bir ifadeyle. “Sen önden git. Hadi!”

Alice’e bakınca tüm umutlarımın yıkıldığını hissettim. Dehşete düşmüş gibi görünüyordu ve onu Gümüş Kapı’nın yakınındaki nehrin üzerinden taşıyarak geçirmek zorunda kalışımı anımsadım. Artık Zehir ölmüştü ve Alice’in üzerindeki gücü yok olmuştu, ama verdiği zarar giderilemeyecek kadar büyük müydü? Alice karanlığa çok mu fazla yaklaşmıştı? Bir daha özgür kalamayacak mıydı? Akan bir suyun üzerinden asla geçemez miydi? Yoksa gerçek anlamda kötü kalpli bir cadı mı olmuştu?

Alice suyun kenarında duraksayıp titremeye başladı. İki kez ayağını kaldırıp akıntının ortasındaki taşa doğru uzatmaya çalıştı. İkisinde de ayağını geri çekti. Alnında ter birikmeye başlamıştı, gözlerine ve burnuna doğru sızıyordu.

“Hadi Alice, yapabilirsin!” diye bağırarak onu cesaretlendirmeye çalıştım. Hayalet bana kötü kötü bakıyordu.

Alice korkunç bir gayretle taşa basıp sol ayağını neredeyse aniden kıvırarak karşı kıyıya atladı. Karşıya geçer geçmez aceleyle oturup yüzünü ellerinin arasına gömdü.

Hayalet diliyle bir ses çıkararak karşıya geçti, hızla tepeyi tırmanıp bahçenin kenarındaki ağaçlara doğru ilerledi. Arkada kalıp Alice’in ayağa kalkmasını bekledikten sonra birlikte Hayalet’in kollarını kavuşturmuş bizi beklediği yere yürüdük.

Yanına vardığımızda Hayalet aniden öne doğru bir adım atıp Alice’i yakaladı. Bacaklarını tutarak onu sırtına aldı. Alice acı acı bağırıp debelenmeye başladı, ama Hayalet tek kelime etmeden onu daha sıkı tutarak arkasını dönüp bahçeye doğru yürüdü.

Çaresizce onu izledim. Direkt olarak doğu tarafındaki bahçenin derinlerine, cadı mezarlarının ve boş çukurun olduğu yere doğru ilerledi. Bu haksızlıktı! Alice testi geçmişti ama!

“Yardım et Tom! Lütfen yardım et!” diye bağırdı Alice.

“Bir şans daha veremez miyiz?” diye yalvardım. “Sadece bir şans daha? Nehri geçti. O bir cadı değil.”

“Her nasılsa bu kez başardı,” diye homurdandı Hayalet, omzunun üzerinden. “Ama içinde dışarı çıkmayı bekleyen bir kötülük var.”

“Bunu nasıl söylersiniz? Tüm bu yaptıklarından sonra…”

“Bu en güvenli yol. Herkes için en iyisi!”

O an babamın ‘birkaç acı gerçek’ dediği şeyin vakti gelmişti. Benden nefret etmesi pahasına, hatta artık çırağı olmamı istemeyebilecek olmasına rağmen ona Meg hakkında bildiklerimi anlatmalıydım. Belki geçmişinden bir parçayı anımsamak fikrini değiştirebilirdi. Alice’in çukura girmesi fikri dayanılmazdı ve bu çukuru benim kazmış olmam her şeyi yüz kat daha kötü yapıyordu.

Hayalet çukurun ucunda durdu. Alice’i karanlığa doğru indirirken bağırdım:

“Meg’i çukura kapatmadınız, değil mi? Hem o bir cadıydı! Bunu yapmadınız, çünkü onu çok önemsiyordunuz! O yüzden lütfen bunu Alice’e de yapmayın! Bu adil değil!”

Hayalet’in yüzündeki şaşkınlık hiddete dönüştü ve öylece durup çukurun kenarında yalpaladı; bir an için Alice’i mi aşağıya atacağını, yoksa kendisinin mi içine düşeceğini bilemedim. Bana çok uzun gibi gelen bir süre boyunca orada durduktan sonra, neyse ki hiddeti başka bir şeye dönüştü ve sırtında Alice olduğu halde arkasını dönüp yürümeye başladı.

Yeni kazılmış olan boş çukurla Kemikli Lizzie’nin tutsak olduğu çukuru geçtikten sonra iki ölü cadının gömülü olduğu mezarlardan uzaklaşarak eve uzanan beyaz taşlı patikaya çıktı.

Son zamanlardaki hastalığına, tüm yaşadıklarına ve sırtında Alice olmasına rağmen Hayalet öyle hızlı yürüyordu ki yetişmek için çabalamam gerekiyordu. Sol arka cebinden anahtarı çıkarıp evin arka kapısını açtı ve ben daha basamaklara bile varamadan içeri girdi.

Direkt olarak mutfağa girip içinde titreyen alevlerin bacaya doğru kıvılcımlar fırlattığı şöminenin önünde durdu. Mutfak sıcaktı, mumlar yanıyordu ve masa iki kişilik olarak hazırlanmıştı.

Hayalet yavaşça Alice’i sırtından indirip yere bıraktı. Sivri burun ayakkabıları döşemeye değer değmez ateş söndü, mum titreyip neredeyse sönüyordu ve hava anında soğudu.

Hemen ardından çanak çömlekleri sarsan yeri titreten öfkeli bir hırıltı duyuldu. Bu Hayalet’in evcil öcüsüydü. Alice, yanında Hayalet varken dahi bahçeye girmiş olsa parçalara ayrılırdı. Ama Hayalet onu taşıyor olduğundan, ayakları yere değene kadar öcü onun varlığını hissetmemişti. Ve şimdi de hiç memnun olmamıştı.

Hayalet sol elini Alice’in başının üzerine koydu. Sonra sol ayağıyla üç kez sertçe döşemelere vurdu.

Her şey sessizleşti ve Hayalet yüksek sesle bağırdı:

“Beni dinle! Söyleyeceklerimi iyi dinle!”

Yanıt gelmedi, ama şöminedeki ateş tekrar yanar gibi oldu ve hava da artık o kadar soğuk değildi.

“Bu çocuk evimdeyken saçının tek bir teline bile zarar gelmeyecek!” diye emretti Hayalet. “Ama her hareketini izle ve emirlerime uyduğundan emin ol.”

Sözlerini bitirdikten sonra döşemelere üç kez daha vurdu. Yanıt olarak şöminedeki ateş yeniden alevlendi ve mutfak bir anda ısınıverdi.

“Ve şimdi üç kişilik akşam yemeği hazırla!” diye emretti Hayalet. Sonra eliyle işaret etti ve mutfaktan çıkıp onu üst kata kadar takip ettik. Kilitli kütüphane kapısının önünde durdu.

“Burada kaldığın sürece bunun hakkını vereceksin,” diye gürledi Hayalet. “Burada eşi olmayan kitaplar var . İçeri asla giremeyeceksin ama sana her seferinde bir kitap vereceğim ve onu çoğaltabilirsin. Anlaşıldı mı?”

Alice başını salladı.

“İkinci görevin, çırağıma Kemikli Lizzie’nin sana öğrettiği her şeyi öğretmek olacak. Her şeyi diyorum. Öğrettiklerini yazacak. Elbette ki çoğu saçmalıktan ibaret olacaktır , ama bu fark etmez çünkü öyle bile olsa bilgimizi çoğaltacaktır. Bunları yapmaya hazır mısın?”

Alice yine başını salladı, yüzünde çok ciddi bir ifade vardı.

“Tamam, o halde anlaştık,” dedi Hayalet. “Tom’un odasının üstündeki odada, yani evin en tepesindeki odada kalacaksın. Ve şimdi söyleyeceklerim üzerinde iyice düşün. Mutfaktaki öcü senin ne olduğunu ve az kalsın neye dönüşmek üzere olduğunu biliyor . Bu yüzden tek bir yanlış adım dahi atma, çünkü her yaptığını izliyor olacaktır . Ve en çok isteyeceği şey de…”

Hayalet derin derin iç geçirdi. “Bunu düşünmek bile istemiyorum,” dedi. “Bu yüzden ona bu şansı verme. Dediklerimi yapacak mısın kız? Güvenilir misin?”

Alice başını salladı ve yüzünde kocaman bir gülücük oluştu.

***

Hayalet akşam yemeğinde alışılmadık bir şekilde çok sessizdi. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi bu. Hiç kimse çok konuşmadı, ama Alice’in gözleri her yerdeydi ve sürekli olarak cayır cayır yanarak odayı ısıtan içi kütük dolu şömineye bakıyordu.

Hayalet en sonunda tabağını itip iç geçirdi. “Pekâlâ kızım,” dedi, “hadi yatağa. Benim şu delikanlıyla konuşmam gereken birkaç şey var.”

Alice gidince Hayalet sandalyesini arkaya ittirip kalkarak ateşe doğru yürüdü. Eğilip ellerini ısıttıktan sonra bana döndü. “Pekâlâ evlat,” diye gürledi, “anlat bakalım! Meg’i nereden öğrendin?”

“Günlüklerinizden birinde okudum,” dedim süklüm püklüm bir şekilde başımı eğerek.

“Ben de böyle düşünmüştüm. Seni bu konuda uyarmamış mıydım? Bana yine itaat etmedin! Kütüphanemde henüz okumaman gereken şeyler var ,” dedi Hayalet sertçe. “Henüz hazır olmadığın şeyler . Okumaya hazır olduğun şeylere ben karar veririm. Anlaşıldı mı?”

“Evet efendim,” dedim. Aylardan beri ilk kez ona bu şekilde hitap ediyordum. “Ama Meg’i zaten öğrenirdim. Peder Cairns bana ondan bahsetti ve Emily Burns’ü de anlattı, onu kardeşinizden ayırmanızı ve bunun ailenizi ikiye böldüğünü…”

“Senden çok bir şey saklayamam, değil mi evlat?”

Omuz silkerken bunu daha fazla saklamadığım için rahatlamıştım.

“Evet,” dedi masaya geri yürürken, “oldukça uzun bir hayatım oldu ve yaptığım her şeyden gurur duymuyorum, ama her hikâyenin birden fazla yüzü vardır . Hiçbirimiz mükemmel değiliz evlat ve günün birinde öğrenmen gereken her şeyi öğreneceksin, işte o zaman benim hakkımda kararını verebilirsin. Şimdi geçmişi eşelemenin bir anlamı yok, ama Meg’e gelince, Anglezarke’a gittiğimizde onunla tanışacaksın. Bu düşündüğünden daha çabuk olacak; çünkü havaya bağlı olarak, bir ay kadar sonra kışlık evime gitmek üzere yola çıkmamız gerekecek. Peder Cairns başka neler söyledi peki?”

“Ruhunuzu şeytana sattığınızı söyledi…”

Hayalet gülümsedi. “Rahipler ne bilir ki? Hayır evlat, ruhum hâlâ bana ait. Onu elimde tutmak için uzun, çok uzun yıllar boyunca savaştım ve her şeye karşın hâlâ bana ait. Şeytana gelince, ben her zaman kötülüğün içimizde olmasının daha muhtemel olduğunu düşündüm, yakılmayı bekleyen bir çıra gibi. Ama yakın zamanda tüm bu karşılaştıklarımızın arkasında bir şey olup olmadığını düşünmeye başladım, karanlığın derinliklerinde saklanan bir şey. Karanlık güçlendikçe güçlenen bir şey. Rahiplerin şeytan olarak adlandırabileceği bir şey…”

Hayalet sertçe bana baktı, yeşil gözlerindeki bakışlar beni delip geçiyor gibiydi. “Ya şeytan diye bir şey gerçekten varsa evlat? Bu konuda ne yapabiliriz?”

Yanıtlamadan önce bir süre düşündüm. “Çok büyük bir çukur kazmamız gerekirdi,” dedim. “Şimdiye dek hiçbir hayaletin kazmadığı kadar büyük bir çukur . Sonra da çuvallar dolusu tuz ve demire bir de çok büyük bir kayaya ihtiyacımız olurdu.”

Hayalet gülümsedi. “Haklısın evlat, eyaletteki duvarcıların, bağlayıcılarla ekip arkadaşlarının yarısına iş çıkardı! Her neyse, hadi yatağına git artık. Yarın sabah derslere geri döneceğiz bu yüzden iyi bir uyku çekmen lazım.”

Odamın kapısını açarken basamaklardaki gölgelerin arasından Alice belirdi.

“Burayı gerçekten sevdim Tom,” dedi gülümseyerek. “Çok güzel, büyük ve sıcak bir ev. Yaklaşan kışı geçirmek için iyi bir yer.”

Gülümsedim. Çok yakında Anglezarke’a gitmek üzere yola çıkacağımızı söyleyebilirdim ama mutluydu ve bu mutluluğunu ilk geceden bozmak istemedim.

“Günün birinde bu ev bizim olacak Tom. Bunu hissetmiyor musun?” diye sordu.

Omuz silktim. “Gelecekte neler olacağını kimse bilemez,” derken annemin mektubunu düşünmemeye çalıştım.

“Bunu sana Yaşlı Gregory söyledi, değil mi? Ama onun da bilmediği çok şey var . Sen ondan çok daha iyi bir hayalet olacaksın. Bundan kesin bir şey yok!”

Alice arkasını dönüp sallana sallana yukarı çıktı. Aniden tekrar dönüp bana baktı.

“Kanımı içmek için Zehir’in gözü dönmüştü,” dedi. “Bu yüzden anlaşmayı daha kanımı
içmeden yaptım. Sadece her şeyi tekrar yoluna koymak istiyordum, bu yüzden seninle Yaşlı Gregory’nin serbestçe gidebilmesini istedim. Zehir de kabul etti. Anlaşma anlaşmadır , bu yüzden de Yaşlı Gregory’yi öldüremedi ve sana zarar veremedi. Zehir’i sen öldürdün ama bunu ben mümkün kıldım. Bana saldırmasının sebebi buydu. Sana dokunamazdı. Ama bunları Yaşlı Gregory’ye anlatma. O anlamayacaktır.”

Alice arkasını dönüp beni öylece basamakların üstünde bırakıp gittiğinde zihnimde her şey açıklığa kavuşmaya başladı. Bir şekilde kendini feda etmişti. Tıpkı Naze’i öldürdüğü gibi onu da öldürecekti. Ama beni ve Hayalet’i kurtarmıştı. Hayatımızı kurtarmıştı. Ve ben bunu asla unutmayacaktım.

Duyduklarımdan şaşkına dönmüş vaziyette odama dönüp kapımı kapadım. Uykuya dalmam çok uzun sürdü.

Tüm bunları yine aklımda kaldığı gibi yazıyorum, çok az yerde defterime başvurdum.

Alice çok iyi ve Hayalet de çalışmalarından oldukça memnun. Çok hızlı yazıyor ama yazısı yine de çok düzgün ve okunaklı. Ayrıca söz verdiği gibi kendisine Kemikli Lizzie’nin öğrettiği şeyleri anlatıyor, ben de bunları yazıyorum.

Tabi her ne kadar Alice bunu henüz bilmiyor olsa da bizimle uzun süre kalamayacak. Hayalet benim dikkatimi dağıtacağını ve çalışmalarıma odaklanamayacağımı söyledi. Evinde sivri burun ayakkabı giyen bir kızın yaşamasından memnun değil, özellikle de karanlığa bu kadar yaklaşan bir kız olduğu için.

Ekim ayı bitmek üzere ve çok yakında Hayalet’in Anglezarke’daki kışlık evine doğru yola çıkacağız. Yakınlarda Hayalet’in güvendiği kişilerin işlettiği bir çiftlik var . Alice’in onlarla kalmasına izin vereceklerini düşünüyor . Tabi Alice’e henüz hiçbir şey söylememem için söz verdirtti. Her neyse, ondan ayrılmak beni çok üzecek.

Ve elbette Meg’le, şu lamia cadısıyla tanışacağım. Belki Hayalet’in hayatındaki diğer kadınla da tanışırım. Blackrod’a çok yakın ve Emily Burns hâlâ orada yaşıyor olmalı. Hayalet’in geçmişinde hâlâ bilmediğim çok şey olduğunu hissediyorum.

Burada, Chipenden’da kalmayı yeğlerim, ama şimdilik Hayalet o, ben de yalnızca bir çırağım. Ve artık yaptığı her şey için çok geçerli bir nedeni olduğunu biliyorum. Thomas J. Ward

– Son –

Joseph Delaney

  1. Kitap Hayaletin Çırağı
  2. Kitap Hayaletin Laneti

Hayaletin Laneti 1. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 2. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 3. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 4. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 5. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 6. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 7. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 8. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 9. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 10. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 11. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 12. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 13. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 14. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 15. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 16. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 17. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 18. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 19. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 20. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 21. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Hayaletin Laneti 22. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
Exit mobile version