Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi “Hayaletin Sırrı” 3. Kitap 3. Bölüm

Korku Hikayesi

Korku Hikayesi “Hayaletin Sırrı” 3. Kitap 3. Bölüm

“EV”

Korku Hikayesi; Güneye inerken sürekli olarak arkama dönüp tepelere bakıyordum. Orada, bulutların arasında öyle çok vakit geçirmiştim ki bu tepelerden bazıları eski dostlarım gibiydi, özellikle de Hayalet’in yaz evine en yakın olan Parlick Tepesi. Fakat yürümeye başladığımızın ikinci günü o dev tepeler ufukta mor birer çizgiye dönüşmüştü ve yeni paltomu giyiyor olmaktan çok memnundum. Dondurucu soğukta, çatısız bir ahırda rahatsız bir gece geçirmiştik bile ve rüzgarın azalıp güneşin cılız da olsa parıldamaya başlaması, havanın her geçen saat daha da soğumasını engellemiyordu.

Sonunda eve iyice yaklaşmak ve attığım her adımla birlikte ailemi yeniden görme isteğim artmaya başladı. Babamı görmek için can atıyordum. Eve en son gelişimde ciddi bir hastalıktan yeni yeni kurtulmaya başlamıştı, üstelik eski sağlığına tamamen kavuşma şansı da çok azdı. Zaten kışın başında emekli olup çiftliği en büyük abim jack’e devretmeyi düşünüyordu. Ancak hastalığı olayların akışını hızlandırmıştı. Her ne kadar Hayalet, babamın çiftliği olduğunu söylese de bunun artık doğru olmadığını biliyordum.

Bir anda, aşağıda ahırı ve bacasından duman tüten o tanıdık çiftlik evini gördüm. Civar tarlalarla çıplak ağaçlar kışa yaraşır bir kasvete bürünmüştü. Bense ellerimi mutfaktaki ateşte ısıtmak için sabırsızlanıyordum.

Ustam yolun sonunda durdu. Abinle karısının bizi gördüklerine sevineceklerinden şüpheliyim evlat. Çoğu kimse Hayaletlerin yaptığı işten hoşlanmaz, bu da gayet normal. Hadi git de paramı al. Kızla ben burada bekleyeceğiz. Aileni yeniden görmek için can attığının farkındayım, ama bir saati geçirme. Sen sıcak bir ateşin yanında otururken biz burada donuyor olacağız!

Haklıydı. Abim Jack ve karısı hayaletlerin yaptığı işten hiç hoşlanmıyorlardı ve geçmişte onları bu işlere bulaştırmamam için beni uyarmışlardı. Alice’le Hayalet’i orada bırakıp çiftliğe doğru koşmaya başladım. Bahçe kapısını açar açmaz köpekler havlayınca ahırın yanından Jack beliriverdi. Hayalet’in çırağı olduğumdan beri iyi anlaşamasak da yüzündeki gülümseyişten bir kez olsun beni gördüğüne sevinmiş olduğunu anlamıştım.

Seni görmek güzel Tom, diyerek kolunu omuzlarıma doladı.

Seni de öyle Jack. Peki ya babam nasıl? diye sordum.

Abimin yüzündeki gülümseme siliniverdi. Gerçeği söylemek gerekirse Tom, son ziyaretinden bu yana pek iyileşmiş sayılmaz. Bazı günler diğerlerinden daha iyi oluyor, ama sabah uyanır uyanmaz öyle çok öksürüp aksırıyor ki güçlükle nefes alabiliyor. Çıkardığı sesleri duymak çok acı verici. Ona yardım etmek istiyoruz, fakat elimizden bir şey gelmiyor.

Üzgün üzgün başımı salladım. Zavallı babam. Kışı geçirmek için güneye iniyorduk. Babamın Hayalet’e olan borcunun kalan kısmını almaya gelmiştim. Keşke kalabilseydim, ama gitmem gerekiyor. Ustam yolun başında bekliyor. Bir saat sonra yeniden yola çıkacağız.

Alice’ten bahsetmedim. Jack onun bir cadının yeğeni olduğunu biliyor ve adını dahi duymak istemiyordu. Daha önce tatsız bir şekilde karşılaşmışlardı, aynı şeyin tekrarlanmasını istemiyordum.

Abim dönüp yola doğru baktıktan sonra beni baştan aşağı süzdü. Onun gibi giyindiğine hiç şüphe yok, dedi gülümseyerek.

Haklıydı. Çantaları Alice’e bırakmıştım, ancak siyah cübbem ve elimde taşıdığım asamla ustamın küçültülmüş haline benziyordum.

Paltom nasıl? diye sordum, iyice görebilmesi için cübbemi açarak.

Kalın görünüyor.

Bay Gregory benim için aldı. İhtiyacım olacağını söylüyor. Anglezarke’da bir evi var, Adlington’a çok yakın. Kışı orada geçireceğiz. Çok soğuk oluyormuş.

Evet, kesinlikle çok soğuk olacak. Bundan emin olabilirsin! Yerinde olmak istemezdim. Neyse, işlere dönsem iyi olacak, dedi Jack. Annemi bekletme. Bugün çok canlı ve neşeli. Geleceğini sezmiş olmalı.

Jack bahçe boyunca yürüdükten sonra el sallamak için ahırın köşesinde durdu. Ben de ona el sallayıp mutfak kapısına yöneldim. Annem buraya geleceğimi tahmin etmiş olmalıydı. Bu tür şeyleri hisseder. Bir ebe ve sağlıkçı olarak, çoğu zaman ondan yardım istemeye birilerinin gelmekte olduğunu sezer.

Arka kapıyı açınca annemi, ateşin hemen yanındaki sallanan sandalyesinde otururken buldum. Gün ışığına karşı çok hassas olduğundan perdeler çekiliydi, içeri girerken gülümsedi.

Seni görmek ne güzel oğlum, dedi. Gel de bana sıkıca sarıl, haberleri sonra verirsin!

Gidip ona sıkıca sarıldım. Sonra hemen yanına bir sandalye çektim. Annemi sonbaharda son gördüğümden bu yana birçok şey olmuştu, fakat Priestown’daki bir işin sonlarına doğru karşılaştığım tehlikeleri anlatan uzunca bir mektup göndermiştim.

Mektubumu aldın mı anne?

Evet, aldım Tom ve sana cevap yazamadığım için çok üzgünüm ama burada işler çok yoğundu ve güneye inerken uğrayacağını da biliyordum. Alice nasıl?

Sonunda gerçekten iyi biri olduğu ortaya çıktı anne. Chipenden’da bizimle birlikte mutlu bir şekilde yaşıyordu, ama sorun şu ki Hayalet ona hala güvenmiyor. Kış evine gidiyoruz Alice’i hiç tanımadığı insanların çiftliğine bırakacak.

Kulağa çok acımasız geliyor, diye yanıtladı annem. Gelgeldim Bay Gregory’nin ne yaptığını bildiğine eminim. Bu hepinizin iyiliği içindir. Anglezarke’a gelince, orada kendine iyi bak evlat. Haşin ve kasvetli bir yerdir. Alice sizinle gelmediğine sevinse yeridir.

Jack babamdan bahsetti. Düşündüğün kadar kötü mü anne? diye sordum. Onu en son görüşümde korkularını Jack’ten saklamış; ama bana, babamın yaşamının sonlarına yaklaştığını düşündüğünü ima etmişti.

Biraz daha güç kazanabileceğini ummuştum. Kışı geçirebilmek için çok iyi bir bakıma ihtiyacı olacak. Eyalet’e geldiğimden bu yana geçireceğim en sert kış olacağını düşünüyorum. Şu anda yukarıda uyuyor. Birazdan çıkıp bakarız.

Jack daha neşeli görünüyor, dedim havayı yumuşatmak için. Belki de ailede bir hayalet olması fikrine alışmıştır.

Annem gülümsedi. Alışmalı da zaten, ama bence bunun nedeni Ellie’nin yeniden hamile oluşu. Üstelik bu kez bir oğlan, buna eminim. Jack hep bir oğlu olmasını istiyordu. Günün birinde çiftliği ondan devralacak biri.

Jack için seviniyordum. Annem bu gibi şeylerde asla yanılmazdı. Sonra evin sessiz olduğunu fark ettim. Hem de çok sessiz.

Ellie nerede? diye sordum.

Üzgünüm Tom, ama ziyarete gelmek için yanlış bir gün seçtin. Çarşambaları genellikle küçük Mary’yi de alıp kendi annesiyle babasını ziyarete gidiyor. Mary’yi görmelisin! Sekiz aylık koca bir kız oldu. Öyle hızlı emekliyor ki takip etmek imkansız! Neyse, ustanın seni beklediğini ve dışarısının soğuk olduğunu biliyorum. Hadi gidip babanı görelim.

Babam derin uykuda olmasına rağmen arkasında dört tane yastık olduğundan sanki yatakta oturuyormuş gibi görünüyordu.

Bu şekilde daha rahat nefes alabiliyor, dedi annem. Ciğerlerinde hala ödem var.

Babam hırıltılı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Yüzü grileşmişti ve kaşları terden parlıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse gerçekten çok hasta görünüyordu. Bir zamanlar yedi oğluna harika bir şekilde babalık yaparken tek başına çiftliği idare eden o güçlü, sağlıklı adam eriyip gitmişti.

Bak Tom, onunla birkaç kelime de olsa konuşmak istediğini biliyorum ama dün gece hiç uyumadı. Şimdi uyandırmasak daha iyi bence. Ne dersin?

Tabii ki de anne, diyerek ona hak vermeme rağmen babamla konuşamayacak oluşuma üzülüyordum. Öyle hastaydı ki onu bir daha asla göremeyeceğimi biliyordum.

İstersen ona bir öpücük ver oğlum, sonra dinlenmesi için onu yalnız bırakırız.

Şaşkınlık içinde anneme baktım. Babamı en son ne zaman öptüğümü anımsamıyordum. Şimdiye dek yalnızca omzumun sıvazlandığı o kısa anlar ve hızlı tokalaşmalar olmuştu.

Hadi Tom, onu alnından öpsene, diye ısrar etti annem. Ve geçmiş olsun de. Uyuyor olabilir, ama yine de seni duyup kendini iyi hissedecektir.

Anneme bakınca, gözlerim onunkilerle buluştu. Bakışları çelik gibi sertti ve konuşmasındaki gücü hissediyordum. Dediğini yaptım, yatağa eğilip usulca babamın sıcak ve ıslak alnını öptüm. Ne olduğunu tam olarak anlayamadığım tuhaf bir koku vardı. Çiçek kokusu gibi. Adını bir türlü anımsayamadığım bir çiçek.

Çabuk iyileş baba, diye fısıldadım yavaşça. Baharda yine gelip seni göreceğim.

Ağzım kupkuru kesiliverdi, dudaklarımı yalayınca babamın tuzlu terinin tadını aldım. Annem, yüzünde kederli bir gülümsemeyle yatak odasının kapısını işaret etti.

Peşi sıra dışarı çıkarken babam aksırıp tıksırmaya başladı. Endişe içinde arkamı dönünce gözlerini açıp bana baktığını gördüm.

Tom! Tom! Sen misin? diye seslendi, yeni bir öksürük krizine tutulmadan önce.

Annem hışımla yanımdan geçip yatağa giderek, öksürüğü geçene kadar babamın alnını okşadı.

Evet, Tom burada, ama çok konuşarak kendini yormamalısın.

Çok çalışıyor musun evlat? Ustan senden memnun mu? diye sordu babam, fakat sesi, boğazına bir şey takılmış gibi zayıf ve hırıltılıydı.

Evet baba, iyi gidiyor. Hatta gelmemin nedenlerinden biri de bu, diyerek yatağa yaklaştım. Ustam benimle devam etmek istiyor ve de çıraklık eğitimimin son ödemesini.

Bu iyi haber evlat. Senin için gerçekten çok sevindim. Demek Chipenden’da çalışmak hoşuna gitti?

Evet baba, dedim gülümseyerek, şimdi de kışı geçirmek üzere Anglezarke’daki evine gidiyoruz.

Babam aniden paniğe kapıldı. Ah, keşke oraya gidiyor olmasaydın evlat, diyerek anneme baktı. Orayla ilgili tuhaf hikayeler anlatılıyor. Üstelik hiçbiri de iyi değil. Oradayken başının arkasında bile gözün olmalı.

Sakın ustanın yanından ayrılma ve her dediğini yap.

İyi olacağım baba. Beni merak etme. Her gün daha çok şey öğreniyorum.

Buna eminim evlat, itiraf etmeliyim ki seni bir hayaletin yanına çırak olarak verme konusunda şüphelerim vardı, fakat annen haklıymış. Bu zor bir meslek olsa da birileri yapmak zorunda. Annen şimdiye kadar başardığın şeyleri bana anlattı Böylesine cesur bir oğlum olduğu için gurur duyuyorum. Yanlış anlama, çocuklarımı birbirlerinden ayırıyor değilim. Yedi oğlum oldu, hepsi de çok iyi evlatlar. Oğullarımın hepsini çok seviyorum ve her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyorum, ama içimden bir his senin içlerinde en iyisi
olacağını söylüyor.

Ne diyeceğimi bilemediğimden gülümsemekle yetindim. Babam da gülümsememe karşılık verdikten sonra gözlerini kapadı ve çok geçmeden soluk alıp veriş hızı değişti; uykuya daldı. Annem kapıyı işaret edince birlikte dışarı çıktık.

Mutfağa döndüğümüzde anneme o tuhaf kokunun ne olduğunu sordum.

Sorduğuna göre, bunu senden saklayacak değilim Tom, dedi. Yedinci oğlun yedinci oğlu olmanın yanısıra benden de bir takım özellikler almışsın. Her ikimiz de ‘ölüm alametleri’ adı verilen şeylere karşı çok hassasız. İşte, aldığın bu koku da ölümün yaklaştığının habercisi.

Boğazımın düğümlenip gözlerimin yaşardığını hissettim. Annem yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.

Ah Tom, üzülmemeye çalış. Bu babanın bir hafta, bir ay ya da bir yıl içinde öleceği anlamına gelmez. Ancak koku ne kadar yoğunlaşırsa ölüm de o kadar yaklaşmış demektir. Hasta olan kişi tamamen iyileştiğinde koku da kayboluverir. Bu baban için de geçerli. Bazı günler koku neredeyse yokmuş gibi oluyor. Onun için elimden gelenin en iyisini yapıyorum ve hala umudumuz var. Her neyse, işte sonunda anlatabildim, sen de yeni bir şey daha öğrenmiş oldun.

Teşekkürler anne, dedim üzgün bir şekilde gitmeye hazırlanırken.

Bu halde gitmek için acele etme, dedi annem, yumuşak ve sevecen bir ses tonuyla. Ateşin yanına otur da sana yol için birkaç sandviç hazırlayayım.

Söylediğini yapıp üçümüz için de jambonlu ve tavuklu sandviçler hazırlamasını bekledim.

Bir şey unutmuyor muyuz? diye sordu sandviç dolu poşeti bana uzatırken.

Bay Gregory’nin parası! diye yanıtladım. Tamamen aklımdan çıkmıştı.

Burada bekle Tom. Odama çıkıp parayı alayım.

‘Odam’ derken babamla paylaştığı yatak odasından değil, kendi eşyalarını kilitli tuttuğu çatı katındaki odadan bahsediyordu. Çocukluğumdan bu yana oraya yalnızca bir kez, bana gümüş zinciri verdiği gün girmiştim. Oraya başka kimse girmezdi. Babam bile.

Odada bir sürü kutuyla sandık vardı, ama içlerinde ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Annemin az önce söylediklerine bakılırsa para da olmalıydı. Zaten bu çiftliği annemin kendi memleketinden, yani Yunanistan’dan gelirken yanında getirdiği paralarla almışlardı.

Evden çıkmadan önce annem sandviç dolu poşetle birlikte gereken parayı da verdi. Göz göze geldiğimizde bakışlarındaki endişeyi görebiliyordum.

Uzun, zorlu ve acımasız bir kış olacak evlat. Tüm işaretler bu yönde. Kırlangıçlar normalden neredeyse bir ay önce güneye göç etti ve ilk don olduğunda güllerimin üzerinde hala çiçekler vardı. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Sanıyorum ki gerçekten zorlu geçecek bu kış, bizi direnemeyeceğimiz şekilde değişmeye zorlayacak. Bu kışı geçirmek için Anglezarke’dan daha kötü bir yer de olamaz. Baban senin için endişelendi, ben de öyle. Üstelik söyledikleri doğruydu.

Bu yüzden sözlerimi hafifletmeyeceğim. Karanlığın kuvvetlendiğine hiç şüphe yok ve özellikle de orada uğursuz bir şeyler var. Uzun yıllar önce Eski Tanrılara orada tapılıyordu. Kış aylarında içlerinden bazıları uykularından uyanır. İçlerinde en kötüsü de kimilerinin ‘Kışın Efendisi’ adını taktıkları Golgoth’tur. Yani ustanın yanından sakın ayrılma. Sahip olduğun tek gerçek dost o. Birbirinize destek olmalısınız.

Peki ya Alice?

Annem başını iki yana salladı. İyi olabilir de, olmayabilir de. Oradayken Eyalet’teki çoğu yere kıyasla karanlığa daha yakınsındır. Yani bir testten daha geçecek. Umarım bunu atlatabilir. Fakat neler olabileceğini kestiremiyorum. Sadece dediğimi yap. Ustanın yanından ayrılma. Önemli olan bu.

Son kez birbirimize sarılıp vedalaştık. Sonra yol boyunca yürümeye başladım.

Joseph Delaney

Wardstone Günlükleri – 1. Kitap “Hayaletin Çırağı”

Wardstone Günlükleri – 2. Kitap “Hayaletin Laneti”

Wardstone Günlükleri – 3. Kitap “Hayaletin Sırrı”

Hikayenin Bölümleri

1 2 3 4

 

hikaye, hikaye oku, hikayeler, korku hikayesi, hayalet, Hayaletin Laneti serisi, Hayaletin Laneti PDF, Hayaletin Çırağı, Hayaletin Çırağı Serisi, Hayaletin Sırrı, Hayaletin Çırağı Oku, Wardstone Günlükleri serisi, Wardstone Günlükleri 1, Wardstone Günlükleri 3, Wardstone Günlükleri Serisi PDF indir, Wardstone Günlükleri serisi fiyat, Hayaletin Laneti PDF, Starblade Günlükleri, Wardstone Günlükleri konusu, 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu