Dehşet ÖyküleriKorku Hikayeleri

Korku Hikayeleri; “Hayalet Şelalesi Efsanesi”

Korku Hikayeleri

Korku Hikayeleri; “Hayalet Şelalesi Efsanesi”

H0ki-no-kuni[1] [2] eyaletinin Kurosaka köyü yakınlarında Hayalet Şelalesi olarak bilinen bir yer vardır. Bu şelaleye, neden Hayalet Şelalesi denildiğini ise kimse bilmez. Şelalenin döküldüğü yerin yanında küçük bir tapınak bulunur. Bu tapınakta, bölgede yaşayanların Taki Daimyocin adını verdikleri bir Kami kutsanmıştır. Tapınağın önünde, ağaçtan yapılma küçük bir adak kutusu vardır. Bu adak kutusu ile ilgili olarak, şu hikaye anlatılır:

Bundan otuz beş yıl önce, insanın neredeyse nefesini bile donduran soğuk bir kış gecesiydi. Kurosaka köyünde, o günkü kendir toplama işi bitmiş; kıdemli bir kadın işçi, sobanın etrafına dizilmiş işçi kızlara hayalet hikayeleri anlatıyordu.

Anlatılan on kadar hayalet hikayesinden sonra, orada bulunan işçi kızların içini hafif bir ürperti kaplamıştı, işçi kızlardan birisi, sanki korkulu havayı biraz daha artırmak istercesine:

—”Bu gece, tek başına hayalet şelalesine gidebilecek olan var mı?” diye sordu.

Bu teklifi duyan diğerleri, önce birer çığlık attılar; sonra da sinirleri boşalmış insanlar gibi kahkahalarla güldüler.

İçlerinden birisi, alaycı bir tavırla şöyle dedi:

—”Eğer hayalet şelalesine gidecek biri çıkarsa, bugün topladığım tüm kendirleri ona vereceğim!”

Diğerleri de, peşi sıra bağırıştılar:

—’Ben de vereceğim!”

— Bende!”

—”Hepimiz vereceğiz!”

Odada oturanların arasında, Okatsu Yasumoto adında bir kadın vardı. Bir marangozla evli olan bu kadın, yavaşça ayağa kalktı. Okatsu’nun sırtında, iki yaşında bir erkek çocuğu vardı. Üşümeyecek şekilde sımsıkı sarmalanmış olan küçük çocuk, annesinin sırtında mışıl mışıl uyumaktaydı.

—”Eğer dediğiniz gibi bugün topladığınız tüm kendirleri verecekseniz, ben hayalet şelalesine gidebilirim!”

Okatsu’nun sözlerini duyan kızların arasında, şaşkınlıktan kaynaklanan bir uğultu koptu. Herkes ‘Bunu gerçekten yapabilir mi?” dercesine birbirinin yüzüne baktı. Ne var ki, Okatsu; aynı sözü bir kaç defa yineleyince, diğerleri de bunu ciddiye aldılar. Orada bulunan işçi kızların hepsi, o gün topladıktan kendirleri Okatsu’ya vereceklerine dair sırayla söz verdiler.

O sırada, kızların arasından keskin bir ses yükseldi:

—”Peki, gerçekten gidip gitmediğini nasıl anlayacağız?”

Herkesin “nine” diye seslendiği yaşlı bir kadın lafa karıştı ve cevaben şöyle dedi:

—’Doğru! O zaman şöyle yapalım. Okatsu, bize şelalenin yanındaki adak kutusunu getirsin. Eğer bunu yaparsa, oraya gittiğinin bir kanıtı olur.”

Okatsu, bu teklifi hemen kabul etti:

—’Tamam! Size adak kutusunu getireceğim!”

Okatsu, bunu söyledikten sonra sırtında uyumakta olan çocuğuyla birlikte odadan çıkıp gitti.

Soğuk olmasına soğuk bir geceydi, ancak gökyüzü berraktı. Okatsu, kimseciklerin olmadığı ıssız yolda hızlı adımlarla ilerlemeye başladı, insanın neredeyse kemiklerine kadar işleyen soğuktan dolayı, tüm evlerin kapıları sıkı sıkıya kapatılmıştı. Köyden çıkan ve ana yolda ilerleyen Okatsu, koşmaya başladı. Yolun iki tarafı da çeltik tarlasıydı. Çeltik tarlalarının yüzeyi, ince buz tabakalarıyla kaplıydı. Etraf çok sessizdi. Okatsu, ıslak zeminde yürümeye devam etti. Gökyüzündeki yıldızlar, Okatsu’nun yolunu aydınlatıyordu. Otuz dakika kadar gittikten sonra, ana yoldan dar bir yola saptı. Bu dar yol, uçurumun aşağısına doğru kıvrılarak ilerliyordu. Yolda ilerledikçe, etraf daha da karanlığa gömüldü. Yol, engebeli olduğu için yürümek bir hayli zordu. Ancak Okatsu, bu yolu avucunun içi gibi biliyordu. Çok geçmeden, suların döküldüğü yere kadar geldi.

İki, üç dakika sonra yol genişledi ve bir vadiye çıktı. Az öncesine kadar belli belirsiz duyulan su sesi, bir anda büyük bir gürültüye dönüşmüştü. Karanlığın içinde, bembeyaz ve upuzun bir biçimde aşağıya dökülen şelale; Okatsu’nun tam karşısında duruyordu. Tapınak da, havada uçuşan su zerrecikleri yüzünden bulanık bir şekilde görünüyordu. Adak kutusu da, orada duruyordu.

Okatsu, koşarak adak kutusunun olduğu yere gitti. Elini tam adak kutusuna uzatmıştı ki, şelalenin sesini bastıran ve adeta gecenin karanlığını yırtan bir ses duyuldu:

—”Heeey! Okatsu!”

Meçhul ses, Okatsu’yu ihtar ediyor gibiydi. Korkudan kaskatı kesilen Okatsu, ayakta dikilmiş halde öylece kalakaldı.

—”Heeey! Okatsu!”

Aynı ses, karanlıkta tekrar yankılandı. Ancak bu kez; ses, sanki Okatsu’yu tehdit ediyor gibiydi.

Fakat Okatsu, gerçekten de çok cesur bir kadındı. İlk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra, hemen adak kutusunu kucakladığı gibi hızla koşmaya başladı. Koşarak ana yola kadar geri döndü. Okatsu, koşarken onu korkutacak herhangi bir şey olmamıştı. Ne bir şey görmüştü, ne de bir şey duymuştu. Ana yola ulaştığında; Okatsu, kısa bir süre durup soluklandı. Sonra da, yeniden koşmaya başladı. Islak zemindeki suları sıçrata sıçrata koşarak ilerledi. Sonunda köyden içeri girdi ve işçi odasının kapısını çaldı.

Okatsu, nefes nefes kalmış bir halde; kucağındaki adak kutusuyla birlikte kulübeye girdi. Kendisini merak içinde beklemekte olan işçi kızlar, hep bir ağızdan şaşkınlık içerisinde bağırıştılar.

Herkes sus pus olmuş, Okatsu’nun anlattıklarını can kulağıyla dinlemeye başlamıştı. Okatsu, hayalet şelalesinin kendisine iki defa seslendiğini anlattı. Okatsu’nun başından geçenleri dinleyen işçi kızlar, farkında bile olmadan peşi sıra haykırdılar:

— Müthiş!”

—’Ne kadar cesur bir kadınmışsın!”

—’Topladığımız kendirlerin hepsini hak ettin!”

Herkesin “nine” dediği yaşlı kadın da, o sırada lafa karıştı:

—”Senin ufaklık üşümüştür! Haydi, sobanın yanına gel!”

Okatsu, cevap verdi:

—”Kamı da acıkmıştır. Biraz emzireyim!”

Yaşlı kadın, bir yandan Okatsu’ya “Senin için zor bir gece oldu!” gibi bir şeyler söylerken; bir yandan da, çocuğun sarılı olduğu battaniyeyi çözmeye başladı.

Yaşlı kadın, battaniyeyi çözerken:

—”Çocuğun sırtı sırılsıklam olmuş!” diye bir çığlık attı.

Ancak, hemen ardından titrek bir sesle attığı ikinci çığlık, tüm odayı çınlattı:

—”Kan!”

Kanlar içindeki çocuk kimonosundan dışarı sarkan güneşte yanmış iki küçük bacak ve iki küçük kol, battaniyeden yere düştü.

Çocuğun kafası ise, yerinde yoktu.

[1]        Günümüzdeki Tottori eyaleti. (Ç.N.)

[2]    Şinto teolojisinin temelini oluşturan; “ulu varlık”, “yüce güç”, “kutsal ruh” şeklinde tanımlanabilecek doğaüstü varlıklara verilen genel isim. Şinto inanışında, evrendeki canlı-cansız tüm varlıkların Kami olabileceğine inanılır. (Ç.N.)

Japon Halk Hikayesi

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu