Korku Hikayeleri; “Karanlıktan Gelen /Ruh-u Habis”
Şubat ayının soğuk bir gecesiydi. Gökyüzü kendini lacivertten açık bir maviliğe bırakmıştı, bu mavilikte tek tük yıldızlar ve dolunay asılıydı.
Dolunayın aydınlattığı ormansa açıkça görünüyordu.
Orman her zamanki yaşantısına devam ediyordu. Baykuşlar dallarda tünemekte, çekirgeler kanatlarını çırpmakta, çakallar avlanmakta, yılanlar uyumakta idi…
Birdenbire dolunay bulutların arkasına gizlendi, her yer karanlık oldu. Ağaçlar keskin bir rüzgarla eğildi, baykuşlar kaçıştı, çekirgeler sustu.. Bu esnada karanlığın içinden bir kadın ormanın içine doğru yürümekteydi.
Bu kadın, baştan sona siyahlara bürünmüştü, siyah uzun bir elbise, siyah bir başlık ve siyah bir peçe… Tek görünen yeri gece kadar simsiyah gözleri ve beyaz damarlı elleriydi.
Kadın, çınar ağacının altına geldiğinde durdu ve elindeki sandığı ağacın altına gömdü. Sonrasında kalktı ve gözlerindeki hazin pırıltıyla ormanın ta içine doğru yürümeye başladı, bir süre sonra da gözden kayboldu.
(2000/Şubat)
Sabah horozun sesiyle uyandım, kalktım, perdeleri açtım ve elimi yüzümü yıkamaya lavaboya geçtim.
Yemek kokularından anlaşıldığı kadarıyla annem çoktan kalkmıştı, içeri geçip anneme yardım ettim, kahvaltı sofrasını kurduk. Sonrasında babam da geldi ve sofraya oturduk, abim her zamanki gibi uyuduğu için kahvaltıyı yine geç yapacaktı.
Kahvaltıdan sonra kahve yapıp babamın yanına sedire oturdum, kahvelerimiz eşliğinde biraz gündemden biraz tarihten ve en son da anılardan bahsederek güzel bir sohbet ettik.
Annem bulaşıkları yıkıyor, abim ise hala uyuyordu.
(11 Saat Sonra)
Odama çekilmiş Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini okumaya dalmıştım, birdenbire elektrikler kesildi.
“İyi ki doğdun Feride…” sesleri eşliğinde bizim aile içeri girdi, abim elinde pasta, arkasında annem babam ve çok sevdiğim kuzenlerim…
Ben bile unutmuşum doğum günüm olduğunu diyerek mumları üfledim, herkese sarıldım. Sonrasında ise hediye faslı, abimin askerlik anıları, oyunlar ve en son babamın anlattığı o meşhur korku hikayeleri ile gün son buldu.
(Gece 3 sıraları)
Bir kabusla uyandım uykumdan.
Elektrik kesiliyor, bizim aile “İyiki doğdun Feride…” sesleri eşliğinde içeri giriyordu.
Aynı sözleri söylüyor, mumları üflüyor ve onlara sarılıyordum. Sonrasında yere baktığımda ayaklarının keçi ayağı olduğunu, gözlerinin kıpkırmızı olduğunu görüyor ve çığlık atıyordum.
Sanırım babamın anlattığı korku hikayeleri beni etkilemiş olmalıydı, bir bardak su içmeye mutfağa gittim. Işığı açmış, bardağı almış suyu içiyordum ki pencereden bir gölge geçer gibi oldu. İçtiğim su boğazıma takılmıştı, öksürük krizine girdim. Sesime uyanan annem gelip sırtıma vurunca biraz rahatladım.
“Ne oldu kızım, gecenin bu saatinde? Yüzün de bembeyaz olmuş?” dedi, ben de “Bir şey yok, kabus görmüşüm, babamın anlattığı hikayeden etkilendim sanırım…” deyince “Ben size diyorum, etkileniyorsunuz dinlemeyin, ah Hikmet ah…” demeye başladı, anlaşılan gece bile olsa söylenmeye başlayacaktı, iyi geceler deyip odama savuştum.
(Ertesi Sabah)
Kendi kendime gözlerimi açtım, saate baktığımda henüz altıydı fakat hiç uykum yoktu.
Ortalık daha zifiri karanlıktı, uyumayı denedim ama uyuyamadım. Hal böyle olunca ışığı açtım ve kitap okumaya koyuldum. Kitap okurken uyuyakalmışım…
Annemin “Kahvaltı hazır kızım, abin bile uyandı bu sefer…” diyen sesiyle uyandım, elimi yüzümü yıkayıp içeri geçtim, bizimkiler sofraya oturmuştu, ben de oturdum. Kahvaltı sırasında annem dün geceki konuyu açarak babama söylenmeye başladı “Hikmet, bir daha bu çocuklara hikaye falan anlatmıyorsun. Kızın öksürük sesine geldim bir de baktım bembeyaz olmuş, meğer kabus görmüş, olacak iş mi!” kendisine de cevap hakkı doğan babam “Zorla mı anlatıyoruz, kendileri ısrar ediyor, bu kadar korkacaklarsa dinlemesinler canımmm… Hem bir kabus görmüşse ne olmuş yani.” dedi. Konu açılınca gece gördüğüm o gölge geldi aklıma, fakat anlatsam inanmazlardı ki ben bile inanmakta güçlük çekiyordum.” Yüklenme babamın üstüne sultanım, olur öyle arada… “deyip yanağından öptüm. O sırada her zamanki gibi muziplik peşinde olan abim” Yüklenme annemin üstüne, padişahım… ” diyerek babamı öpünce hepimiz kahkahalara boğulduk.
(Gece 3 Sıraları)
Yine bir kabusla uyandım.
Siyahlar içinde bir kadın bana doğru yaklaşıyor ve uzun tırnaklı elleriyle beni boğuyordu. Uyanmaya çalıştım, kendimi zorladım fakat uyanamadım. En son bütün duaları okumaya başlayınca uyanabildim.
Yanı başımdaki sürahiden su doldurup içmeye başladım, bir süre sonra ağzıma kan tadı gelmeye başladı, sanki kan içiyordum. Hemen ışığı açtım bir de ne göreyim! Sürahi su değil kanka dolu… Bir çığlık attım, çığlık atmamla bayılmışım…
Uyandığımda annemler başımdaydı, annem başımı okşuyor, babam kolonya sürüyor, abimse endişeli gözlerle bana bakıyordu.
Annem “iyi misin kızım?” dedi, o sırada aklıma bardak gelmişti hemen yanıma baktım, yoktu, yere düşmüş olmalıydı, yere baktım fakat yerde kan falan yoktu… Dehşet içindeydim, bu halisünasyon diyip geçebilecek bir şey değildi. Düşüncelerimden annem ve babamın “kızım, kızım…”diye seslenmesiyle sıyrıldım. Onlara bakıyor, diyecek tek bir kelime dahi bulamıyordum. En sonunda annem” kızım, beni korkutuyorsun, dilin mi tutuldu? Bir kelime et en azından.”dedi” Anne “dedim, bir süre durakladım” çok korkuyorum. “
Babam” kızım, biz yanındayız. Korkma ne oldu anlat… ” dedi elimi tutarak, abim de gelip elimi tuttu.
Onlardan güç bularak dün de dahil olanları tek tek anlattım. Doğal olarak yüzlerine kaygı ile karışık bir şok ifadesi oturdu.
Şoktan ilk çıkan annem oldu” Korkma kızım, biz yanındayız…”dedi ve babam da ekledi” Bir yolu bulunur elbet… “
(3 Gün Sonra)
Bu üç gün boyunca annem, babam ve abim sırayla başımda durdular. Bazen de annem benimle uyudu babam, abim bekledi…
Bu süreç içinde kabus falan görmedim, başıma herhangi bir anormal olay gelmedi.
Bu gece yine annemle uyuyacaktım, babam bekleyecekti.
Bir sarsıntıyla uyandım, deprem mi oluyordu? Hemen annemi uyandırmaya çalıştım, babam yoktu… Annemin sırtı bana dönüktü ve ne kadar dürtersem dürteyim uyanmıyordu, korkmaya başlamıştım, hiçbir haraket yoktu, yüzünü kendime döndürdüm, bir de ne göreyim suratı bir ölü kadar beyaz…
Şokun etkisinden çıkmaya çalışırken bir anda tavandan alnıma bir şeyler damlamaya başladı… Tavana bakmamla tabut görmem bir oldu ve tabutun içinden bir ölü üzerime düştü… Çığlık atmamla bu sefer gerçekten uyandım.
Babam ve annem beni tutmaya çalışıyor, abim telefonda konuşuyordu, acilen gelmeniz lazım dediğini duydum sonrasında bayılmışım…
Uyandığımda hastanedeyim, kolumda serum vardı.
Başımda abim vardı, ne olduğunu sordum…
Şefkatle yüzüme baktı, saçlarımı okşadı…
Tekrar ne olduğu sorunca anlatmaya başladı “Rüyanda konuşmaya başlamışsın, anne anne diye seslenmişsin önce, annem uyanmış, bakmış uykunda konuşuyorsun, uyandırmaya çalışmış, olmamış, sonra bilmediği dilde bir şeyler söylemeye başlamışsın, iyice korkunca uyuyakalan babamı da uyandırmış, birlikte seni uyandırmaya çalışmışlar, bu sefer de çığlık atmaya, çırpınmaya başlamışsın, o sırada ben de geldim, fakat öyle güçlüydün ki… Zapt edemedik. En son işte ambulans çağırdım, o sırada da uyandın ve bayıldın.
Şimdi, nasılsın, iyi hissediyor musun kendini? “
” İyiyim ama korkuyorum abi… Gittikçe daha kötü oluyor, niye böyle oluyor onu bile bilmiyorum abi… “dedim.
Abim” Korkma kardeşim, bir yolu bulunur. Annemler doktorun yanında, birazdan gelecekler, doktor tekrar kontrol edecek, anlarız ne olduğunu… “dedi.
Birkaç dakika sonra yaşlı bir doktor içeri girdi, abimden çıkmasını istedi, bana birkaç soru sordu ve biraz kontrol etti… En son;
“Kızım, yarın sonuçlar çıkacak, ona göre bir yönlendirme vs yaparız. O ana kadar seni biraz müşaade altında tutalım, ne olur ne olmaz. Hadi geçmiş olsun.”deyip çıktı.
(2 Gün Sonra )
Doktor gelmiş, sonuçların iyi olduğunu bir problem olmadığını söylemişti. Birkaç gün daha kalmamı, eğer bir problem olursa en son psikiyatri kliniğine devredileceğimi de ekledi.
Annem, abim ve babam beni bekliyordu. Ve bana moral olmak için ellerinden geleni yapıyorlardı, insan böyle anlarda ailenin kıymetini daha iyi anlıyordu. Dostları da unutmamak lazım tabi, arkadaşlarım da beni ziyarete geldiler, hatta kalmak için ısrar eden dahi oldu, fakat onları yormak istemediğimden kabul etmedim.
Onun dışında, hastaneye geldiğimden beri kabus görmüyordum, hatta kabusu bırak rüya bile görmüyor olmuştum. Bundan hoşnuttum fakat bir yandan da psikolojik bir rahatsızlığım olma ihtimali beni ürkütmüyor değildi.
Zaten olayları anlamakta oldukça güçlük çekerken bir de üstüne bu eklenince iyice afallamıştım.
Ve ben gerçekten anlamıyordum, bu kadar sıradan giden bir hayatım nasıl oldu da yirmime basar basmaz bozuldu?
(Gece)
Uyandım, annem yanımda uyuyordu, abim ve babam kafeteryada olsa gerekti.
Susamıştım, aşağıya sarkıttığım elimi kaldırıp suya uzanacakken soğuk bir şey kolumu tuttu. Elimden vücuduma doğru bir soğukluk yayılıyordu. Şokun etkisiyle bir süre haraket edemedim, sonrasında bir hızla elimi kurtarmaya çalıştım, elimi kurtarır kurtarmaz deli cesaretiyle tutanın olduğu tarafa baktığımda kimse yoktu. Işığı açtım, yatağımdan kalktım, bütün odayı kontrol ettim fakat kimseler yoktu…
O sırada annem de uyanmıştı, “Ne oldu kızım bir şey mi oldu?” dedi.
Ben de “Bir şey yok anneciğim, her yerim tutulmuş da biraz yürüyeyim dedim.” diye cevap verdim.
Ona bunu söyleyemezdim, yoksa sonum akıl hastanesi olabilirdi ve ben bunu hiç istemiyordum.
(İki Gün Sonra)
Artık evdeydim, fakat odamda kalmak istemiyordum. Annemler bunu bildikleri için, hemen yatağımı abimin yatağının yanına taşıdı. Artık orada uyuyordum, kabuslarım devam ediyordu, kan ter içinde uyanıyor, sabah olana kadar uyumuyordum. Her ne kadar korksam da alışmak zorunda olduğumu kabullenmiştim, bir hastaneye yatmak istemiyordum. Çünkü hasta olmadığımı biliyordum, bu iş başka bir işti…
Fakat ailem her ne kadar köy yerinde yaşasa da bu şeyleri bir hurafeden ileri görmezlerdi. Aslında ben de böyle bir insandım fakat bilmek ve yaşamak çok farklı şeylerdi.
(Ertesi Gün)
Gözlerimi açtığımda beyaz bir odadaydım, başım ağrıyordu ve sersem gibiydim. Ne oluyordu, neredeydim, buda mı kabuslarımın bir parçasıydı?
O sırada içeri bir kadın girdi, hemşireydi, hastanede olmalıydım. “Kendini iyi hissediyor musun?” diye sordu ben de “İyiyim” dedim. “İyiyim de burada ne işim var? En son evdeydim, hiçbir şey hatırlamıyorum.” Hemşire “Gerekli olan bilgilendirmeyi doktor yapacaktır” dedi, serumumu kontrol etti ve gitti.
Gerçekten neler oluyordu, annem ve babam niye yoktu, burası neden normal bir hastaneye benzemiyordu, yoksa..?
Hayır, olamazdı, daha ne olduğunu bile bilmiyordum, kabus bile görmemiştim…
Bunları düşünürken doktor içeriye girdi, biraz beni kontrol etti. Hemşire gibi o da kendimi nasıl hissettiğimi sordu “Sadece sersem hissediyorum, aldığım ilaçlardan olsa gerek.” dedim “Halisünasyonlar veya kabuslar görüyor musun?” diye sordu. Cevap verdim “Hayır, hiçbir şey görmedim. Ben neden buradayım?
En son evdeydim, hiçbir şey hatırlamıyorum, hemşireye sordum, doktor bey söyleyecektir dedi.”
“Annen seni kontrol etmek için uyanmış ve odaya girmiş, elinde bıçakla abinin başında bekliyormuşsun, eğer görmeseymiş baya geç olacakmış. Sonrasında bir çığlık atmış, attığı çığlıkla sen ona dönmüşsün, abin uyanmış ve elindeki bıçağı bir şekilde almış, fakat çok sıkı tuttuğun için güçlükle almış, almaya çalışırken de elini sıyırmış bıçak… Ondan sonra kahkaha atmaya başlamış, hepiniz öleceksiniz demişsin, sonrasında da bayılmışsın. Şimdi buradasın, biraz müşaade altında kalacaksın, sonrasında seni görmeye geleceklerdir. ” diye cevap verdi.
Şok içindeydim, ben asla abime zarar veremez, annemlere bu sözleri sarfedemezdim. İşin en kötü yanı da hiçbirini hatırlamıyor olmamdı.
“Fakat ben bunların hiçbirini hatırlamıyorum” deyince” Bu tip vakalarda böyle durumlar oldukça doğaldır, hasta bu psikoz anlarında hafızasını kısa bir süreliğine yitirir. Merak etmeyin, biz bu durumu halledeceğiz. “dedi ve ekledi” Size bu durumu kendinizi suçlu hissedin diye anlatmadım, sadece durumun ehemmiyetinin farkına varın ve tedaviyi kabul edin diye söyledim. “
(Birkaç Gün Sonra)
Soğuk ormanın derinliklerinde, hoyrat karanlıkların kalbinde bir yerlerdeyim. Yürüyorum, etrafımda sadece gölgeleri görüyorum. Gölgeler etrafımda, haykırıyor, bağırıyor ve çığlık atıyor… Yürüyorum, yürüyorum ve ayaklarımın yere mıhlandığı anda önüm aydınlanıyor, bir ağacın önündeyim… Bir kadın karşımda, baştan sona siyahlara bürünmüş, siyah uzun bir elbise, siyah bir başlık ve siyah bir peçe… Tek görünen yeri gece kadar simsiyah gözleri ve beyaz damarlı elleri olan bir kadın…
Bana en karanlıklardan bakarak gülümsüyor ve ölü beyazı ellerini uzatıyor “gel, senin ait olduğun yer burası…”
Gerçekten de kendimi buraya ait hissediyorum.
(Ertesi Gün /Feridenin Annesi Aysunun Gözünden)
Telefonun sesine koştum, arayan hastaneydi. Feridenin kaçtığını, hemen oraya gelmemiz gerektiğini söylediler. Eşim ve oğlumla arabaya atladık, on beş dakika olmadan oradaydık. Üstüne dünyayı koymuşlar gibi bir ağırlık vardı göğsümde, korkuyordum, ya Ferideye bir şey olursa… Ben yaşayamazdım.
Bunları düşünürken hastane müdürünün kapısına gelmiştik bile. Müdür Fahrettin Bey “Bu durum yaşandığı için çok üzgünüm, kapısında iki hemşire, kapıda da güvenlik vardı… Bunlara rağmen nasıl olur da kaçar, aklım almıyor, bir ihmal varsa da bunun peşine düşeceğimizden emin olabilirsiniz. Polise, jandarmalara çoktan haber verdik bile.” dedi.
Ben” Kızımı hemen bulabilir misiniz ? “diye sorunca” Güvenlik kameralarına baktırdık, nasıl çıktığını tam anlayamadık… Tuhaf bir şekilde, onun olduğu görüntülerde bir bozulma var… Sebebini bilmiyoruz. İsterseniz, size de izletelim” dedi. Biz onaylayınca görüntüleri açtı, hastane net bir şekilde görülüyordu, iki dakika sonra Ferideyi gördüm, kapıdan çıkıyordu, beyaz elbisesi, donuk yüzü… Bir rüyada gibiydi, kızımı böyle görmek yüreğimi parçalıyordu. Sonra görüntü bozulmaya başladı, Fahrettin Bey başka bir görüntüye geçti, bu sefer hastanenin çıkış kapısına doğru yürüyordu ve yine görüntü bozuluyordu. Gerçekten de garip bir durumdu.
Kafam allak bullak olmuştu, kızıma mı üzülsem, bu olanlara mı şaşırsam, ağlasam mı, korksam mı? Hiç bilmiyordum… Ama tek istediğim bir şey vardı, o da kızımın bulunması ve sağlığına kavuşmasıydı.
(Akşama Doğru/Aysunun Gözünden)
Hala hastanede, Fahrettin Beyin odasındaydık. Hikmet yorgun bir şekilde sandalyeye yığılmış kalmıştı, oğlum da ayakta dalgın bir şekilde odada volta atıyordu. O sırada telefon çaldı, telefonu hoparlöre aldı Fahrettin Bey, arayan jandarmaydı… “Feride B. bulundu, çınarlı ormanında bir ağacın dibindeydi, baygın yatıyordu, ambulansı aradık, ambulansı beklerken kalp krizi geçirdi, kalp masajı yaptık ama kurtaramadık…” dedi telefondaki ses.
Hikmet telefon çalınca ayağa kalkmıştı, olduğu yere yığıldı. Oğlum ağlıyordu, bense olanlara daha fazla dayanamayacaktım, gözüm kararmaya başladı…
- (Ferideye ne oldu, sır perdesinin arkası ne?
Merak edenler yorumlara yazsın, ilgi olursa devamı gelecek.)
Yazar – Hilal Maviş